Film İncelemesi: Trainspotting (1996)

Irvine Welsh’in 1993 yılında çıkardığı kitabı Trainspotting’i aynı benzerliğiyle ve mükemmelliği ile 1996 yılında sinemaya uyarlayan Danny Boyle, bağımlılığın en dip yüzünü bir kez daha gösteriyor bizlere. Gerçekliğin bahane ve yalanlar olmaksızın anlatıldığı filmde, başta Ewan McGregor olmak üzere başkahramanların kendi gerçeklikleriyle yüzleşmesine tanık oluyoruz. Kasvetli atmosferine rağmen Trainspotting her daim enerjik, coşkulu ve renkli bir filmdi. Ben de Danny Boyle’un yarattığı bu heyecanı tekrar yaşamak ve yaşatmak adına Trainspotting hakkında bilinmesi gereken detayları sizler için derledim.

Film Ne Anlatmaktadır?

Trainspotting‘de asıl olay, maddeler kadar dönemin sömürgeciliğinin muhafazakâr politikaları ve iktidarına yapılan eleştirilerin yoğunluğu olarak da işlenir. Trainspotting aşırı zor ve buhranlı geçen bir dönemi anlatır. Ve bu buhran, dönemin gençliğine yansıdığı için gençlerin çoğu uyuşturucuya yönelir. Filmde de İskoçların İngilizlerin sömürgesi altında olmasını eleştiren diyaloglar mevcuttur. 

“Yaşamı seçin. Bir iş seçin. Bir kariyer seçin. Bir aile seçin. Kocaman lanet bir televizyon seçin. Bulaşık makinenizi, cd çalarınızı ve elektrikli konserve açacağınızı seçin. Düşük kolesterollü, diş sigortanızı, sağlıklı bir hayatı seçin. Ev kredisi ödeme planınızı seçin. Başlangıç için bir ev seçin. Arkadaşlarınızı seçin. Günlük giysilerinizi ve bavul takımınızı seçin. Çeşit çeşit oturma grupları arasından taksitle bir tane seçin. Tak-yap bir ürün alıp pazar sabahı kendinizi bir bok zannetmeyi seçin. Kanepeye oturup bir taraftan ruh sömüren programları izlerken o lanet abur cuburları zıkkımlanmayı seçin. Sonunda da, sefil bir evde yalnız başına geberip giderken yerini, senin yerine geçmek için, seni kandıran bencilleri bırakmayı seç. Çürüyüp gitmeyi ve yetiştirdiğin gerzek veletlere rezil olacak biçimde kendi altına etmeyi seç. Geleceği seç. Hayatı seç…”

Trainspotting fazla fevri, direkt temaya giren ve alaycı bir yapımdır. Karakterler mükemmel ve iyi yazılmış, sahneler ise oldukça çeşitlidir. Edinburgh sokakları, İskoçya’da bulunan en kötü bölge; arka planda Lou Reed’in efsane şarkısı A Perfect Day ile komaya giren Renton, halüsinasyon halindeyken bebekli, rahatsız edici bir başka sahne ve çok daha fazlası.

Trainspotting felsefesinde genel olarak 4 karakter üzerine yoğunlaşılıyor; bunların her biri farklı enerjiye ve bakış açılarına sahiptir.

Renton: Filmin ana karakteri. Uyuşturucuyu bırakmaya karar veren ama ne olursa olsun kendini kandıran genç bir eroin bağımlısı.

Spud: Renton’ın arkadaşı, muhtemelen filmdeki en “bağımlı” karakter ve hayatı bu alışkanlıktan herkesten daha fazla etkileniyor. Tipik bir aptal “uyuşturucu bağımlısı” olarak karakterize ediliyor. Bununla birlikte aynı zamanda hiç de kötü biri değil ve gerçekten bir arkadaş olarak adlandırılabilecek tek kişi aralarında o.

Sick Boy: Sadakati çok şüphe uyandırsa da Renton’ın arkadaşlarından bir diğeri. Renton’ın uyuşturucuyu bırakmayı düşündüğünü öğrendikten sonra sırf onu rahatsız etmek için o da aynı şeyi yapmaya karar verir. Tam bir film fanatiği olup ahlaki değerleri olmayan bir insandır.

Begbie: Gruptaki en psikopat ve sorunlu kişidir. Begbie asla uyuşturucu içmez fakat şiddete eğilimi oldukça fazla olan bir karakterdir. Bunun nedenlerinden biri de eşcinselliğe olan yönelimi ve bunu kabullenemeyişi olarak görülür. Grubun geri kalanıyla birlikte yaşamaktadır çünkü polisten kaçar. Diğerleri ondan korkuyor gibi görünür ve o da bir çeşit lider gibi davranır.

“Hemen hemen aynı zamanlarda, Spud, Sick Boy ve ben en kısa sürede eroin bağımlısı olmak için sağlıklı, belgelenmiş ve demokratik bir karar aldık.”

– Renton

Trainspotting‘de The Beatles’a ait birden çok gönderme var. Filmi dikkatlice izlerseniz, The Beatles ve efsane şarkılarına pek çok gönderme yaptığını göreceksiniz. Bu göndermelerden ilkini, dedektiflerin Renton’ı cadde boyunca kovaladığı sahnede görebilirsiniz.

Hafızalardan yıllardır silinmeyen ikonik tuvalet sahnesi. Bu sahnede etraftaki pislikler erimiş çikolatadan yapılmıştır.

Filmin daha da çekici olmasını sağlayan diğer şey ise Trainspotting’in müzikleridir. (Diğer film müziklerine detaylı bakmak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.) Efsane punkçı Iggy Pop’u filmde sık sık duymakla beraber bazı diyalogların içinde Renton ve Sick Boy’un diyalogları arasında görüyoruz. Lou Reed, Pulp, Blur, New Order gibi önemli sanatçı ve grupların filme eşlik ettiğini görüyoruz.

Sona doğru yaklaşırken aklımızda filmin uyuşmak mı uyanmak mı sorgulamasını da eleştirmenlerin odak noktasında olduğunu görüyoruz. Danny Boyle’un bağımlıların acı gerçeğini direkt yüzümüze vurması da akıllara Jared Leto’nun başrolü olduğu Requiem for a Dream (Bir Rüya İçin Anıt) filmini akıllara getiriyor.

”Tanrım, beni bana yardım etmek isteyenlerden koru.”

“Toplum, davranışları kendi normlarının dışında kalan insanları emebilmek için yapay ve dolambaçlı bir mantık icat eder.”

“Benim sorunum şu: ne zaman sahip olmayı çok istediğim bir şeye sahip olma olasılığı karşıma çıksa; kız arkadaş, ev, iş, eğitim, para filan, birden o şey bana çok aptalca ve anlamsız geliyor…”

“Hayatı seçmemeyi seçtim; başka bir şey seçtim. Ve nedenler mi? Neden falan yok, eroin varken nedenlere kimin ihtiyacı var?”

”C vitamini yasa dışı olsaydı onu da kullanırdık.”

Mark Renton (Trainspotting)

Kaynakça:
(42) Lorem Ipsum – YouTube
Trainspotting Ve Bağımlılık Etkisi — Aklınızı Keşfedin (aklinizikesfedin.com)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir