İyi Ki Doğdun Nâzım Hikmet

”İnanmıyorum bir kış günü dünyaya geldiğine. Sen mutlaka baharda doğmuş olmalısın, toprak uyanırken.”

Sevgilisinin bir kış günü doğmuş olabileceğine inanmayan Mehmed Nâzım, 1902 yılında, Ocak ayının 15’inde, Selanik’te dünyaya gelmiştir. Köklü bir ailenin ferdi olan Nâzım Hikmet Ran, ilk eğitimini annesi ve sıkça şiirli toplantılar düzenleyen, kendisi de bir Mevlevi şairi olan büyükbabası Nâzım Paşa’dan alır. Ve henüz on bir yaşındayken ilk şiirini yazar. Orta öğrenimini Galatasaray ve Nişantaşı Sultanilerinde gören Nâzım, 1915 yılında Bahariye Mektebi’ne girer ancak mezuniyetine az bir zaman kala geçirdiği hastalık sebebiyle Bahariye’den ayrılmak zorunda kalır.

Nazım Hikmet ve Vera.

 ”Ben bir başıma onlardan uzağım, hep birlikte onlar benden uzak. Bana kendimden başkasıyla konuşmak yasak.”

İlk şiirleri Cumhuriyetten önce yayımlanır. 1918 yılında ilk kez bir dergide şiiri yayınlanır. Bu bir aşk şiiridir. Ancak, İstanbul’un işgaliyle birlikte yerini yurtsever nitelikte şiirlere bırakır. Başlangıçta ölçülü uyaklı yazan Nâzım Hikmet sonrasında şiirlerini serbest ölçüyle kaleme almıştır. Hem Türk diline hem de Türk edebiyatına katkısı büyük olan şair, aynı zamanda dil ve edebiyatımızın sınırlarını da genişletmiş ve kendinden sonra gelenleri de etkilemiştir.

”Dünya var
memleketimiz var
açlık, ölüm,
hasret,
ümit ve zafer,
dünya ve memleketimizle beraber
ve onların içinde
şu anda ayrılığımız ve aşkımızla ikimiz de varız.”

Sözcüklerin şiire uygunluğunu gözetmeyen Nâzım Hikmet, dizeleri de kendi özgün biçimiyle sıralamıştır. Bu yönüyle de özgür koşuk biçiminin gelişmesinde büyük bir rol oynamıştır. Hitabete dayalı propaganda şiirleri kaleme almış ve Komünizm propagandasıyla yazdığı eserlerinde etkili bir üslup kullanmıştır. Makineleşmek isteyen, makine hakimiyetinin özlemini çeken Nâzım Hikmet, Rus şair Mayakovski’nin çokça etkisinde kalmıştır. Türk edebiyatında toplumcu-gerçekçi şiirin öncüsü kabul edilen Nâzım Hikmet, Divan ve Halk şiiri özelliklerini çağdaş bir anlayış içinde kaynaştırmış, eserlerinde son derece başarılı ve canlı bir dil kullanmıştır.

”Seni düşünmek güzel şey ümitli şey dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey. Fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum.”

Şiirleriyle tanısak da Nâzım Hikmet’in farklı türlerde de eserleri bulunmakta. Oyunlar, romanlar, mektuplar ve çeşitli konularda yazılmış birçok yazı… Kendisini anlattığı ve otobiyografik olarak kaleme aldığı bir şiiri de vardır Nâzım Hikmet’in:

otobiyografi

1902’de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda halep’te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda moskova komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine moskova tseka-parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim

kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
————————————–ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
————————————–ben hasretlerin

hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde barış madalyasının bana verilmesini
————————————————-verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum pırağ’dan havana’ya

lenin’i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924’de
961’de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır

partimden koparmağa yeltendiler beni
————————————–sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim

951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52’de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim şarlo’ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın

içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
——–ama durup dururken de yalan söylemedim

bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
———-çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21’den beri
———-camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
———-ama kahve falına baktırdığım oldu

yazılarım otuz kırk dilde basılır
———-türkiyem’de türkçemle yasak

kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün berlin’de kederden gebermekte olsam da
————————————–insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
———————–başımdan neler geçer daha
—————————————————kim bilir.

————————————–bu otobiyografi 1961 yılı 11 eylülünde
————————————–doğu berlin’de yazıldı.

Ömrünün büyük bir çoğunluğu ülkesine hasret, tutuklamalarla ve sürgünde geçen Nâzım Hikmet’in gönül işleri de oldukça karmaşık ve bir o kadar etkileyicidir. Hayata sürgünde veda eden Nâzım Hikmet iyi ki doğmuş, iyi ki edebiyatımızın bir parçası olmuş! İyi ki bu dünyadan bir Nâzım geçti, diyebiliyoruz.

Kaynakça:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir