Kafka’nın Nişanlısı Felice’ye Yazdığı Mektuplar

Yazdığı kitapların içinde kendimizi kaybettiğimiz ve değişik duygulara bürünmemizi sağlayan Franz Kafka’nın yapıntılarından ziyade nişanlısı Felice’ye yazdığı zarif ve yürek burkan mektuplarına değineceğiz bu yazımızda. İşte Kafka aşk mektubu!


Çeviren: Ayşenur Depe

Ben sana aidim… Fakat tam da bu sebepten ki ne giydiğini bilmek istemiyorum çünkü bu beni allak bullak ediyor, hayata katlanamıyorum.

Zamanında bilge bir kadının dediği “İlişkiler belki de bizim en öğretici deneyimlerimizdir.” sözü bizlere Rilke’nin aşk için yaptığı unutulmaz açıklamayı hatırlatıyor: “Aşk belki de görevlerimizin en zoru… Öyle ki diğer tüm görevler bu görev için sadece bir hazırlık.” Aşık olduğumuzda bu görevi yerine getirmek isteriz; aklımız eşit kuvvetler tarafından farklı yönlere çekilir bu yüzden de teslim olmayı ve güvende hissetmeyi eşit derecede arzularız.

Sürekli yönünü değiştiren bu çekimin verdiği rahatsızlığı 29 yaşındaki genç yazar Franz Kafka, 1912’nin Ağustos ayında kendisinin biyografi yazarı da olacak arkadaşı Max Brod’un evinde tanıştığı dikte makinesi şirketinde pazarlama temsilcisi olarak çalışan Felice Bauer’e yazdığı yürek burkan mektuplarında tane tane anlatmıştı. Kafka, sevdiceğine nadir ve romantikliği az tuttuğu mektuplarından dolayı sürekli bozulsa da -tıpkı Vladimir Nabokov’un Véra ile yaşadığı ömürlük aşklarının başlarındaki gibi- genç Franz ve Felice her geçen gün sayısı artan mektuplaşmalarına hemen başladılar. Çoğunluğu mektuplaşmaya dayalı beş yıllık çalkantılı ilişkileri süresince birkaç kez yüz yüze görüşmelerine rağmen iki kez nişanlandılar. Bu süreçte Kafka Dönüşüm de dahil olmak üzere kariyerindeki en başarılı eserleri hayata geçirdi. Mektuplarından beş yüzü günümüze ulaştı ve son derece aydınlatıcı ve değerli olan Felice’ye Mektuplar adlı kitapta ölümünden sonra yayımlandı.

https://i1.wp.com/www.brainpickings.org/wp-content/uploads/2015/02/kafka_letterstofelice.jpg?w=195&ssl=1
Kafka aşk mektubu

Kasım 1912’de Felice ile tanışmasından üç ay sonra Kafka şöyle yazar:

‘’Sevgili Felice!

Şimdi senden bir iyilikte bulunmanı isteyeceğim lakin bu iyilik kulağa çılgınca gelebilir, böyle düşünmemin sebebi de mektuplarını alacak kişinin bizzat kendim olmamdır. Bu aynı zamanda en kibar insanın bile tabi tutulabileceği büyük bir sınavdır. Senden istediğim iyilikse şöyle:

Bana sadece haftada bir kez yaz, yaz ki mektupların Pazarları elime ulaşsın­ çünkü günlük mektuplarına dayanamam, onlara dayanmaktan acizim. Örneğin mektuplarından birine cevap veriyorum ardından yatağıma gayet soğukkanlı uzanıyorum lakin kalbim sanki tüm bedenimde atıyor ve yalnızca seni düşünebiliyorum. Ben sana aidim; bunu ifade etmenin başka bir yolu yok ve bunun da yeterince güçlü bir ifade olmadığını biliyorum. Fakat tam da bu sebeptendir ki ne giydiğini bilmek istemiyorum, çünkü bu beni allak bullak ediyor ve hayata katlanamıyorum işte bu yüzden neden bana düşkün olduğunu bilmek istemiyorum. Eğer yapabilseydim, nasıl yapabilirim ben aptalın tekiyim; ofisimde ya da burada evimde oturmaya devam edeceğime, bir trene atlayıp, gözlerimi kapayıp, onları yalnızca senin yanındayken açardım.”

İster kendini savunan bir rasyonalleştirme ister sadece faydacılık diyelim Kafka tüberküloz hastalığının başlangıcını 5 yıl sonra ilişkinin bitiminde fizyolojik değil de daha çok psikolojik bir bahane olarak öne sürüyordu:

“Ah, bunu yapamamamın çok, çok üzücü bir sebebi var: Kısaca söylemem gerekirse sağlığım sadece bana yetecek kadar iyi, ne evlilik hele ki babalık için yeterince sağlıklı değilim. Mektuplarını okurken dahi gözden kaçırılması mümkün olmayan şeyleri bile gözden kaçırıyormuşum gibi hissediyorum.”

Kafka aşk mektubu açıklamasını nişanlısına yapmaktan çok kendisine yapıyor:

“Bana tekrar yazmamanı rica ettiğim ve aynı zamanda benim de benzer bir söz verdiğim Cumartesi günkü mektubumu keşke sana gönderseydim. Allah’ım ne oldu da o mektubu sana göndermedim? Her şey güzel olabilirdi. Fakat artık huzurlu bir çözüm mümkün müdür? Birbirimize haftada bir kez mektup göndersek sorunumuz çözülür mü? Hayır, eğer ızdıraplarım böyle dinecekse bu yeterince ciddi olmadıklarını gösterir.  Ve şimdiden Pazar günü mektuplarına bile dayanamayacağımı tahmin edebiliyorum. Bu nedenle Cumartesi’nin kaçan fırsatını telafi etmek adına geriye bende hangi enerjinin kaldığını bu mektubun sonunda sana soruyorum…”

Kafka ‘’Kafkaesk’’* tarzda noktalıyor mektubunu:

“Eğer hayatlarımıza değer verirsek, onu tamamen terk edelim… Ben sonsuza dek kendime zincirliyim, bu benim, böyleyim işte ve bununla yaşamaya çalışmak zorundayım.”

https://i0.wp.com/www.brainpickings.org/wp-content/uploads/2013/07/myfirstkafka3.jpg?w=680&ssl=1

Kuşkusuz acıyla zevki bağdaştıran bir adam için aşkta aynı anda sevinci ve hüznü yaşamak anlaşılır bir durum.

Kafka’nın ‘’Okuduğumuz bir kitap bizi kafamıza vurulan bir darbe gibi sarsmalı.’’ sözü durumu en iyi şekilde anlatıyor.

Lakin belki de aşkın paradoksu sanatınkiyle aynıdır. Jeanette Winterson’ın incelikle tanımladığı gibi aşk ‘’etkin bir teslimiyet paradoksudur.’’ Bizi dönüştürmesi için altımızı üstümüze getirmesine, içimizi dışımıza çıkarmasına izin vermeliyiz. Bu Rilke’nin aşk hakkındaki titiz ve detaylı iddiasıdır ve bu iddiada aşkın nihai ödülü yatmaktadır.

* Kafkaesk, Franz Kafka’dan esinlenerek üretilen, Kafka’nın tasvirlerindeki gibi, tehdit edici ya da korkutucu anlamlarına gelen bir sıfattır. Kafka’nın stiline özgü olarak hikâyelerinde anlatım akışının doğal bir parçası olarak, bilinen ve algılanan gerçeklikten kopma, uzaklaşma durumunu ifade eder.

KAYNAK: https://www.brainpickings.org/2015/02/05/kafka-love-letters/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir