Kandinsky’nin Eserlerinde Ahenksizlik Arayışı

Rus ressam Wassilly Kandinsky, görüldüğü zaman hemen ona ait olduğu anlaşılan en güzel resimlerin altına imzasını atmıştır. Çizgilerin, renklerin ve şekillerin coşkusu; herhangi bir forma bağlı kalmadan yapılmış eserlerin sanatseverleri bu denli etkilemesi, yaratıcılığını gözler önüne serer.


Çeviren: Beyza Şimşek

Kandinsky’e göre onun eserleri, özellikle renkler bakımından, birlikte ya da art arda çalındığına ahenksizlik hissiyatı uyandıran notalar gibi ‘disonans’ içinde idi. Örnekte görülen Komposizyon VI; kaotik, çılgın, çarpıcı, hareketli, mütemadiyen ilerlemeyen bir eser olduğu kadar şahsi fikrimize göre de görsellik bakımından inanılmaz, hiç de ahenksiz olmayan göz kamaştırıcı bir eserdir aynı zamanda.


Tablo, Kandinsky’nin savaş öncesi Modernizm’e ve Ekspresyonizm’e karşı pozitif yaklaşımlarını yansıtıyor ki şayet yaşanan iki dünya savaşı izlerini Batı Avrupalı sanatçıların zihinlerine bırakmasaydı Modernizm, bu süre zarfında atmosfere hakim olan düş kırıklıklarından ve yıkımdan çok daha farklı bir şekilde tezahür edecekti.

Kandisky’nin resmettiği ilk eserler güzellikleri bakımından diğer eserleriyle eşdeğer olsa da farklı oldukları aşikar. Erken dönem eserlerinden olan Odessa, Port (1898) Empresyonizmle bağlantısını gösterir; hatta eserin Monet’ye ait olduğu söylense kimse tarafından yadırganmaz, lakin sağ alt kısımda yer alan su renklerinin birleşimi tekniğinin dışında olduğunu ele veriyor. Suya yansıyan ışığın izleri ve tekneleri resmetme şekli Turner’ın koleksiyonu arasında yer almadığının kanıtıdır.

Yöntemlerinin kilit noktası renklerin nasıl kullanıldığıdır; her durumda gerçekçidirler ve hatta genellikle günün belli bir zamanını gerçeğe en özdeş haliyle betimlerler. Adından daha az söz ettiren ressamlar bu parçaların her birinden gerçeğe daha fazla uygun eserler resmedecektir. Her sanatçının arzuladığı orijinal olmaktı; renk kompozisyonlarını gerçekçi, güzel ve renklerin canlılığını, ışığı ilmî yönleriyle birlikte tahayyül eden büyük sanatçıların hayal gücüyle buluştuğu zaman yansıttığı gibi sunmak.

Takvimler 1911’i gösterirken Kandinsky sanatsal eğilimleriyle arasında bir bağ hissettiği ve özellikle ruhu ve ahenksizliği benimsemiş bütünüyle yepyeni bir dille müziğini icra edişini sevdiği için Avusturyalı besteci Arnold Schoenberg’e mektup yazma ihtiyacı hissetti.

“Çalışmalarınızda çok belirsiz olsa da müzikte özlemini duyduğum şeyin farkına vardınız. Güftelerinizdeki bireysel seslerin bağımsız varlığı, tam olarak resimlerimde bulmayı arzuladığım şeydir.” W. Kandinsky

Schoenberg’in müziği bir müzikten beklediklerimizle epey çeliştiği için dinlemesi zor gelebilir. Yüksek sesli veya kulak aşındırıcı değildir, argo kelimeler veya bayağı betimlemeler içermez, bunun yerine yan yana geldiğinde ahenksiz duran notalardan meydana gelir; tıpkı piyanoda bitişik siyah ve beyaz tuşları çalmak gibidir, her yeni notayı duyduğumuzda farklı beklentiler içine gireriz. Hiçbir anlam ifade etmeyen yeni bir dil konuşmanın müzikal dünyada beden bulmuş halidir, çünkü bu kelimeler daha önce hiç kullanılmamıştır.

 

Kandinsky, 1911 yılında bir konserde Schoenberg’in Klavierstück op. 33a adlı eseriyle karşılaşır ve bu atonal piyano müziği onda hemen eve gidip resim yapma isteği uyandırır. Böylelikle Impression III adlı eseri meydana gelmiştir. Hem ressam hem de müzisyen, fikirlerini daha önce kullanılmamış unsurlarla ifade eden yeni bir dil aracılığıyla aktarmanın peşindeydi.


19. yüzyılın son kısmı, Goethe, Chevreul ve Hayter’in teorilerinin yön verdiği, empresyonist ve post-empresyonistlerin eserlerinde yer bulan birbiriyle uyumlu renkler kullanmakla alakalıydı. Kandinsky bu devranı döndürmek amacı güderek renklerin ilişkilerindeki uyumsuzluğunu kullandı. Bizim için resimler diye adlandırdığı, görünürde disonans içinde olan, renkleri uyumsuzca çarpıştırdığı eserler icra etti. Seurat gibi post-empresyonist hareketin parçası olan sanatçılar, her rengin tekerleğin (yukarıda) karşı tarafında denk gelen tamamlayıcı bir renkle bir araya gelip daha parlak ve canlı bir görüntü oluşturması adına uygulanan ‘chromo-luminism’ (bizim ‘noktacılık’olarak bildiğimiz) metodunun öncüsü olmuştur. Kandinsky ise bu metodla tamamen taban tabana zıttı.

Aşağıdaki alıntı Kandinsky’nin Schoeberg’e yazdığı ve her ikisininde müzikal ve sanatsal dilde düşüncelerini aktardığı birçok mektubun ilkinden bir kesittir. Schoenberg de kendini bir ressam olarak görürdü, The Red Gaze (1910) gibi ve bunun dışında otoportreler, farklı tarzlarda resimler yaptı, ahenksizliği ifade etme tutkusu resimlerinde de zuhur bulmuştur. Bu müzikle ilgilenen akademisyenlerin arasındaki sağlam tartışmalardan biridir, resimdeki işlevsellik genellikle müzik dinlemenin zorluğuyla iç içedir. Kandinsky ve Schoenberg’in mektuplarının ortaya çıkardığı şey düzen, sistem ve biçim arzusudur. Kandinsky şöyle der:

“Yapı ne yazık ki son zamanlarda yapılan resimlerde eksik olan bir unsur ve şimdilerde aranması oldukça iyiye işaret. Fakat ben yapıya farklı açılardan bakıyorum.”


Kandisnky’nin yöntemlerini, ideallerini ve ‘Soyut Sanat’ın bir örneğini görmek için Konsantrik Çemberli Kareler (1913, yukarıda) gibi bir resmin basitliğine bakmak yeterlidir. Resim, geometrik şekiller ve canlı renkler gibi sanatçının karakteristik parçalarını yansıttığı kadar mesaja odaklanan ya da sanatı sadece resme bakmak olarak algılayanları şaşırtan basitlikte şeyler içeriyor.

Schoenberg gibi Kandinsky de yeni bir düzenle asıl anlamları aktarmak istemiştir. Bu, yeni bir fikre sahip olup aynı eskisi gibi görünmesini istememek gibi – bir nevi siyaset! Bu Schoenberg’in kaotik ve alalede bir müzik yarattığı fikrini çürütüyor, aksine Schoenberg, müziğinin selefleriyle aynı olmasını istemiyordu.

Hem ressam hem de bestekâr, ürettikleri sanat formlarında güzellik yaratmak istedi lakin Kandinsky’nin erken dönem eserlerindeki tipik ögeleri sergilemeden: bir tekne, bir nehir, gökyüzü ve gizemli Mavi Atlı (Der Bleu Reiter, 1903) dışında gerçekten insan formu içeren başka bir eseri yoktur.

Kandinsky, tekneler ve ağaçlar gibi geleneksel ögeleri bir kenara bırakıp geometri, renk ve müzik esintili kontrpuan sayesinde güzel ifadeler getirebildi. Schoenberg’in müziği, paleti zaman zaman zorlasa da Rus sanatçı Kandinsky’nin renk ve çizgilerinin benzersizliği aydınlatıcı, parlak ve göze hitap ediyor. Kandinsky etrafında gelişen tartışmaların çoğu Mavi Atlı Grubu, Bauhaus, hukuk mezunu olduğu bir geçmişe sahip olması ve Konsantrik Çemberler üzerinedir. Bu tartışma taklitçi bir Empresyonistten döneminde ön saflarda olan bir Moderniste doğru evrimini gözler önüne serer; cesurca ve güzel yeni bir sanatsal tanımlama aracı yaratarak disonans kavramına bambaşka bir tanım getirir.

Kaynakça :https://www.dailyartmagazine.com/this-looks-out-of-tune-finding-dissonance-in-kandinskys-paintings/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir