“Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Olmamış?” Sorusuna Bir İnceleme

Linda Nochlin tarafından yazılan ve çokça bilinen ‘‘Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Olmamış’’ adındaki bu makale 1971 yılının ocak ayında ARTnews’da yayımlanmıştı ve makalenin konusu Proto-Feminist[1] sanat teorisiydi. Nochlin bu makaleyi ABD’deki Kadınların Kurtuluş Hareketi’nin ilk hamleleri sırasında yazmıştı. Bu makaleye kadar sanat tarihinde kadınlarla ilgili hiçbir çalışma yapılmamıştı yani feminist teorinin sanat tarihi içinde baştan yazılması gerekiyordu. Makale yayımlandığında etkisi çok büyük ve topladığı tepkiler şiddetli oldu.

Otuz yıl sonra, 2006’da, Nochlin sanat tarihindeki ilerlemeleri kabul eden yenilenmiş bir versiyonunu yayımladı ve aynı zamanda kadınlar ve erkeklerin sanat tarihi içinde eşit ilgiyi almaları için kat edilmesi gereken uzun yollar olduğunu da belirtti. Bugün 2022’de, sanat açısından bakıldığında tamamen erkekler tarafından idare edilen birçok alan var ve bu yüzden kadınların kendi silahlarına sarılarak inançlarından vazgeçmemeleri muhakkak bir önem taşıyor.

“Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Olmamış” Makalesinin Aslı Hakkında

Makale, cevaplanması zor bir soruyu soruyordu. Yazarın belirttiği üzere bu konunun ele alındığı ilk tarih olan 1971’e kadar sanat tarihinin bakış açısını doğal olarak sadece beyaz erkekler belirliyordu ve kurdukları bu entelektüel hükümranlığın mercek altına alınıp sorgulanması gerekiyordu. Buradan hareketle Feministler her zaman, ‘‘büyük’’ denilebilecek kadın sanatçıların da olduğunu örneklendirmelerle kanıtlamaya çalıştılar. Aynı zamanda kadın sanatçıların sahip olduğu, erkeksi olanın karşısında kadınsı olanın kendine özgü büyüklüğünü anlatmaya çabaladılar.

Élisabeth Vigée Le Brun, Comtesse de la Châtre, 1789, Metropolitan Sanat Müzesi, New York, NY, ABD.

Ancak Nochlin’in karşıt bir görüşle getirdiği yeni bakış açısına göre kadınların entelektüel anlamda erkeklerin gerisinde kalmaları, aslında kurumlara ve erkeğe ve kadına verilen eğitimin farklı oluşundan kaynaklanıyordu. Rönesans’tan itibaren bütün kurumlar kadınları sanatsal faaliyetlerin, ilgili çevrelerin dışında bırakmaya çalışıyordu. Eğer bir kadın, bu çabaya rağmen sanatla uğraşıyorsa yine de bir erkekle eşit bir seviyede uğraşını icra edemiyordu çünkü eşit muamele görmüyordu. Gücü elinde bulunduranlar, bazen bir kurumun sahibi bazense bir kanunun yapılmasını sağlayanlar olabiliyordu ve kadınların kendilerini geliştirecek çevrelere girmesini engellemek adına her şeyi yapıyorlardı. Sanat eğitimi veren okullara yalnızca erkek öğrenci kabul etmek de bunun örneklerinden biriydi.

Dâhi Olan Kimdi?

Michelangelo’dan Van Gogh’a, Pollock’a kadar ‘‘büyük sanatçı’’ veya dahi diye anılan, herkesçe bilinen birçok isim vardır. Ne yazık ki ‘‘büyük’’ ressam olmak aslında sadece erkek ressamları kapsayan bir mit. Bu ressamların şansı onları eğitecek, arzularını takip etmelerini teşvik edecek bir başka erkek ressam tarafından keşfedilmeleriydi. Bu ressamlara uzanan bir yardım eli vardı. Tıpkı Vasari’nin Giotto için yaptığı gibi. Doğal olarak bu mitin arkasındakiler ise erkek sanat tarihçileri idi.

1971’e, Nochlin makalesini yazana dek hiç kimse büyük ressamların ardında yatan hikâyelere, onların başarılarının kaynağına ilgi duymuyordu. Önemsiz detaylar olarak kalıyorlardı. Yazar bu detaylara ‘hakikatler’ diyordu. Hikâyeler ise ressamın aile geçmişi dahil içinde bulunduğu sosyal veya ekonomik şartları yani onu ressam yapan her şeyi kapsıyordu.

Lavinia Fontana, Antonietta Gonsalvus, c. 1594-95, Blois Güzel Sanatlar Müzesi, Blois, Fransa

Sanatsal Çalışmalar Nasıl Yapılıyordu?

Nochlin’e göre sanat, maddiyattan tamamen soyutlanmış değildi, onu etkileyen akımlardan tamamen bağımsız sayılamazdı.  Sanat, icra edildiği sosyal koşullarla, üretimini sağlayan enstitüler ve sanatçıları himaye ederek onlara finansal kaynak sağlayanlarla, sanatçıları etkisi altına alan inanışlarla ancak bir süreç olabilirdi. Çünkü sanat özgür değildi, süreç engellerle doluydu. Sanat eserleri ise sanatçının geçirdiği bu süreçlerin nihai sonuçlarıydı.

Bahsedilen engeller anatomi çalışmaları üzerinden örneklendirilebilir. Yüzyıllar boyu sanat okulları, kadınların anatomi çalışmalarını yasaklamıştı çünkü çıplak modeller üzerinde çalışmalarını gerektiriyordu. Erkek öğrenciler için ise serbestlik biraz olsun sağlanmıştı.  Onlar için çıplak kadın bedeni üzerinde çalışmak mümkündü ve hâlihazırda kendileri tarafından nesneleştirilmişti ancak çıplak erkek bir modeli resmetmek nadir bir durumdu. Bahsedilen çıplaklık ise o zamanın yasakları içinde, sanat uğruna da olsa tamamen değildi, kısıtlanmıştı. Ev kadınları açısındansa engeller daha büyüktü. İçinde bulundukları diğer sosyal şartlarla birlikte bu durum, bir kariyer olarak sanatı seçmelerine müsaade etmiyordu ve on dokuzuncu, yirminci yüzyıllara kadar ilerleme kaydedilmedi.

Sonuç olarak sanatçıların yeteneklerini kıyaslamadan önce içinde bulundukları koşulların onların önüne hangi engelleri koyduğunun ya da hangi fırsatları sağladığının açıklanması gerekiyor. Bu sayede tarihin derinlerine inen biri, kadınların sanat tarihinde parlamalarının neden zor olduğunu fark edecekti.

Pensilvanya Akademisi’nde Thomas Eakins’ nin dersinde, erkek bir modelin yerine kadın öğrencilere çalışmaları için bir inek verilmiş, c.1 882. Pensilvanya Güzel Sanatlar Akademisi.

Makaleden Otuz Yıl Sonrası

Yazar 2006’da yayımladığı yeni versiyonda belli başlı ilerlemeleri de belirtmişti. İlki, sanat tarihindeki ‘‘erkek bakış açısından’’ kopulmasıydı. Bir sanat eserinde bakılması gerekenin o eser olduğu yani sanatçının cinsiyetinin önemli olmadığı anlaşılmıştı. Sanat nihayet kapsayıcı olmaya başlamıştı. İkinci ilerleme ise ‘‘büyük ressam’’ idealindeki değişimde yaşanmıştı. 70’lerin başlarından itibaren makalenin yenilendiği yıl olan 2006’ya değin kadınların hak mücadeleleri birden çok alanda büyük bir etki yaratmıştı. Sanat alanında da insanların düşünce biçimlerini, sanata ve sanatçıya yaklaşımlarını değiştirmişti. Artık büyük ressam denildiğinde akla sadece erkek ressamlar gelmek zorunda değildi ve bu sayede Joan Mitchell, Louise Bourgeois, Mary Kelly, Cindy Sherman, Lynda Benglis ve diğer birçoklarının hak ettikleri saygıyı ve övgüyü almalarının yolu açılmış oldu.

Mary Kelly, Post Partum Document, 1973-79. Frieze.

Üçüncü olarak kadınların kamusal alandaki varlığı çarpıcı biçimde değişti. En başlarda kamusal alanda kendini görünür kılan bir kadın belli bir düzeyde hayat kadını sayılıyordu. Buna rağmen yirminci yüzyılda ‘‘zamane’’ olan kadın fikrinin yükselmesi aynı zamanda kadına olan bakış açısını da değiştirdi. Kadınlar, nihayet sınırlı da olsa ticaret ve sanat dünyasına atılmaya başlamışlardı. Özellikle 1970’ler sonrasındaki dünyada, toplumun bakış açısından kadının konumu önemli ölçüde değişmişti. Ancak yazarın belirttiği üzere hâlâ kat edilmesi gereken uzun yollar var çünkü kadına karşı cephe almış patriarkal yargıların kökleri toplumların derinlerinde yatıyor ve o kökleri kurutmak kadınların elinde.

Günümüz Sanatında Kadınlar

Nochlin neden hiç büyük kadın sanatçı olmamış sorusunu ikinci kez sorduktan 15 yıl sonra, erkekler sanatın belli alanlarındaki hükümranlıklarını sürdürüyor. 1970’lerden, 2000’lerden sonra bile kaydedilen ilerlemeler sonucunda kadınların kazandıklarının yanında bugün kadınların hâlâ parlamak için savaşmaları gerekiyor.

Rachel Whiteread, Holocaust Memorial, 2000, Judenplatz, Viyana, Avusturya. Fotoğraflayan: Hans Peter Schaefer

Resim Piyasası

Baskınlığın sürdüğü alanlardan biri de resimlerin alıcılarla buluştuğu yerde ortaya çıkıyor. Müzayedelerde kadınların sanat eserleri erkeklerinkinden iki veya üç kat daha az satılıyor ve bunun yanında daha küçük bir talep görüyorlar. Ancak Nochlin bunun bir sorun teşkil etmediğine inanıyor. Belirttiğine göre müzayedeler yalnızca hangi zenginin ne kadar çok gücünün olduğunu kanıtlamakla yetinirken bir eserin asıl değerini ortaya koymayı başaramıyor. Mevcut rekabet ortamı ise sanat eserleri ile ilgili olmuyor. Ancak yine de rekabetin yalnızca erkek sanatçılar için yaşanması bir adaletsizlik doğurmuyor mu?

Natalie Frank, All Fur III, 2011-14, arches kağıda guaj ve toz pastel ile.

Eğitim

Okullar ve üniversiteler de eşitsizlik doğuran alanlar. Tabii ki kadınlar günümüzde sanat okullarında özgürce öğrenim görebiliyorlar. Ancak mesele başka bir noktada, takip edilen müfredatta gizleniyor. Dünya çapında incelendiğinde birçok okul sanat tarihini öğretirken başvurdukları yöntemleri ve izledikleri içeriklerini değiştirdi çünkü dahil olan kadın öğrencileri benimseyerek cinsiyet eşitliğini kabul eden düzenlemeleri yaptılar. Ancak dünyada hâlâ bunu yapmadan, sanat tarihi içinde önemli kabul edilen kadın sanatçılara gereken değeri vermeden eğitimine devam eden okullar mevcut.

Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Olmamış?: Miwa Yanagi, The White Dove, 2005, jelatin gümüş baskı.

Dahası üniversitelerde kullanılan kitaplar çoğunlukla kadın sanatçıları kapsamıyor veya kısaca değinmekle yetiniyor. Bazı üniversitelerin erkek sanatçıların başarılarını sorgulamaksızın baş tacı eden bir eğitim anlayışına sahip olduğu bir gerçek. Sonuç olarak değişimin akademilerce tamamen kucaklandığı söylenemez.

Müzeler ve Sanat Galerileri

 Açıklanacak bu alan muhtemelen en sorunlu kısım. Nochlin’nin orijinal makalesinden sonra ‘‘Goril Kızlar’’ adında bir grup ortaya çıktı ve müzelerde kadınlar adına eşitliğin sağlanması için kampanyalar düzenlemeye başladılar. Başka bir örnek olarak 2016’da Sarah Willamson’ın  ”Sanat Aktivisti Barbie’’ adıyla, sanat dünyasındaki eşitsizlikleri görünür kılmak amacıyla başlattığı girişimi hatırlayabiliriz. Bahsedildiği üzere kadınların neden bu çabaları göstermeye ihtiyaç duyduğunu düşünürsek eşitlik adına olması gerekenden son derece uzaktayız.

Guerrilla Girls, Benvenuti alla biennale femminista!, 2005, litografik poster, Ulusal Kadın Sanatçılar Müzesi, Washington, DC, ABD.

Birçok müze, sanatta kadınları konu alan sergiler düzenledi ancak aynı müzelerin sürekli sergiledikleri koleksiyonlar asıl sorgulanması gereken nokta. Koleksiyonlarını kadınların sanatta hak ettikleri gibi temsil edilmesini sağlayacak şekilde düzenliyorlar mı? Kadın sanatçılar ne kadar ön plana çıkabiliyor? Ya sanat galerileri? Onların durumunun sosyal hayattaki değişiklikleri kabullenmeye daha elverişli olduğu söyleyebilsek de Biennale gibi büyük organizasyonlarda ayrımcılığa uğradıkları ortaya çıkıyor. Sanat galerileri, kadınlardansa erkek sanatçıların büyük organizasyonlarda isimlerini duyurabilmelerini sağlıyor.

İdeal bir dünyada kadınların ve erkeklerin rekabet ettiği sanat dünyası, onlara kendilerini eşit şartlarda var edebilme imkânı tanırdı. Daha iyi bir geleceği yaratmanın yolu bu ideale yönelmiş kadınların asla durmaması, sanatın ayrımcılıktan, ataerkil önyargılardan arındırılması ve daha kapsayıcı olabilmesinde yatıyor.


[1] Ön Feministler denilerek bu gruba dahil edilen düşünürler, herhangi bir feminist gruba it olmaksızın 18.yy öncesinde kadınların erkeklerle eşit olduğu düşüncesini savunmuşlardır.

Kaynakça

  • Gerakiti Erika, Why Have There Never Been No Great Women Artist, (Daily Art, 2021) < https://www.dailyartmagazine.com/why-have-there-been-no-great-women-artists/ >  Erişim Tarihi 7 Eylül 2021
  • Nochlin Linda, Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Olmamış, (CPCW,2012) <https://www.writing.upenn.edu/library/Nochlin-Linda_Why-Have-There-Been-No-Great-Women-Artists.pdf> Erişim Tarihi 11 Eylül 2021

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir