Ölümün Bahçesinde Var Olan Çiçek: Sylvia Plath Kimdir?

İnançları doğrultusunda şiir dünyasında yaşayan şiir kollarında nefes almaya çalışan bir kadın şairden bahsedeceğim bu yazımızda. Şairimiz yaşama karşı duyduğu öfkeyi, kırgınlıkları, hayatın ona vermiş olduğu ağır yüklerin altında ezilen ruhunun sesini şiir okyanusunun en hırçın falezlerinde yankılatmıştır. Cahit Sıtkı’nın “Yaş otuz beş yolun yarısı eder!” dizesinin hayatına otuz yaşında iken son vermesiyle kimimizin akıllarına getirecek olan daha yolun yarısına bile yürümemiş şairimiz Sylvia Plath’dir. Peki, Sylvia Plath kimdir?

Sylvia Plath, 27 Ekim 1932 yılında hayatında olacak trajedilerden habersiz bir şekilde gözlerini umutla Boston, Massachusetts’te açmıştır. Babası Otto Plath, annesi Aurelia Schober Plath ve onunla üç yaş arası olan erkek kardeşi Warren Plath’dir. Bu çekirdek aile içine doğan Sylvia doğduğunda annesi yirmi bir, babası ise kırk yedi yaşındaydı.

Babası Otto Plath Boston Üniversitesi’nde biyoloji profesörü ve arılar üzerine çalışmalar yapmaktadır. Yakalandığı diyabet hastalığı yüzünden bacağı kangren olup tedaviyi de kabul etmeyince 1940 yılında hayata veda etmiştir. Sylvia babası öldüğünde sekiz yaşında idi. Babasıyla arasında çok güçlü bir bağ vardı, güncelerinde babasının varlığının eksikliğinin acısını yüreğinde sürekli duyduğunu ve yaşamı boyunca “tamamlanmamış bir yasın” acısını yüreğinde taşıdığını söyler.

Babasının ölümünden sonra güncelerinde ve yazdığı şiirlerde hüküm süreceği belli olan keder, öfke ve suçluluk duyguları şiir dimağına ekilmiştir. Sylvia annesine kendisine baba olarak yaşlı bir erkeği seçip onun sekiz yaşında babasız kalmasından dolayı annesi suçlamıştır buna ek olarak Sylvia’nın babası ve annesi arasında yirmi bir yaş farkı vardır.

Sylvia yazın alanında ne kadar karamsar bir dünyaya sahip olsa da öğretim hayatı boyunca başarılı bir öğrenci olmuştur. İlk şiiri Boston Herald’da yayınlanmıştır, yayınlanan ilk şiirinde yaşı ise sekiz buçuktur.

Annesinin 1942 yılında öğretmenlik yapmaya başlaması ile Massachusetts Wellesley’de ev satın aldı. Burada 1944 liseye başladı ve ilk hikayesi “Ve Yaz Tekrar Gelmeyecek” i 1950 yılında Seventeedn dergisinde yayınlandı. Eylül ayında Massachusetts, Northhampton’daki Smith College’a burs kazanarak girdi. Yaşamının bu evresinde çokça şiir ve hikâye yazarak yazarlık kariyerini planladı.

Plath 1953 yazında New York’ta Mademoiselle dergisinde konuk editör olarak çalıştı ama babasının kaybı ve annesi ile olan ilişkisi onu olumsuz yönde etkiledi. Sylvia babasının kaybından sonra evi tek başına idare etmeye çalışan ve onları çok yönlü olarak yetiştirmeye çalışan annesinin üzerine düşen sorumlulukları da üstlenmeye çalışmıştır. Burada çalışırken ilk intihar girişimini uyku hapı içerek denemiş ve akıl sağlığı tesisinde kalmıştır sonra taburcu edilmiştir. Smith Collage’dan 1955 yılında mezun olmuştur. New York’taki deneyimlerinin siyahlığının kişisel ve edebi hayatının parçası olacak sonradan kaleme alacağı Sırça Fanus’un ayak sesleri duyulmuştur. Sırça Fanus romanı 1963 yılında kaleme alınacaktır.

1955 yılının güzünde Cambridge Üniversitesi’nde yüksek lisans dersi aldı. 1956 Şubat ayında ileride eşi olacak Ted Hughes ile bir partide tanıştı. Tanışmalarından dört ay sonra dünya evine girdiler.1957 yılında yüksek lisans derecesi ile mezun oldu.

Smith College’da öğretim pozisyonunu kabul ettiği için 1957- 1958 yıllarında Amerika’ya döndü. Bir yıldan sonra öğretim pozisyonundan çıkıp tüm zamanını yazmaya ayırdı ve şair Robert Lowell’in şiir kursuna katıldı.

1958’de yazmak için Boston’a taşınan Sylvia, yarı zamanlı işlere başladı ve Ruth Buescher ile terapiye devam etti. Ardından Robert Lowell’in şiir seminerine katıldı. Bu sırada Anne Sexton ve George Starbuck ile arkadaş oldu. 1960 yılında, Hughes ile İngiltere’ye döndükten kısa bir süre sonra, ilk şiir koleksiyonu “The Colossus” olarak ortaya çıktı ve iyi eleştiriler aldı. (Elçi, 2020)

1960’da ve 1962’de sırayla çocukları Frieda ve Nicholas’ı doğurdu, ardından İngiltere’ye döndü. Çift, Hughes’un başka bir kadınla ilişkisinden sonra 1962’de ayrıldı. Romanı “Bell Jar” (Sırça Fanus) 1963 yılında Victoria Lucas takma adı altında Londra’da yayınlandı. Otobiyografik bir roman olan kitap, genç bir kolej kızının zihinsel çöküşünü, ardından nihayetinde iyileşmesini anlatan ve Plath’ın 1953’te kendi çöküşü ile hastaneye yatışına paralellik gösteren özellikler taşımaktaydı. Plath, son üç yılı boyunca erken çalışmalarının çoğunu sınırlayan kısıtlamaları ve sözleşmeleri terk etti. Büyük bir hızla ve genellikle kendini açığa vuran şiirler ve itiraflar yazdı. Onu perdeleyen kaygı, karışıklık ve şüphe duygularının bir arada olduğu şiirlere dönüştürdü. (Elçi, 2020)

Sonrasında Ariel, Daddy ve Lady Lazarus şiirleri ile geniş kitlelere hitap etti. Yabancılaşma ve kendini yok etme hissini, ruhunun tüm çektiği acıları çıplaklıkla gözler öne seren bir şairdi Sylvia. “The Collected Poems” (Toplu Şiirler) 1981 yılında yayınlandı. 1982 yılında “The Collected Poems” Pulitzer Ödülü’ne layık görüldü ve Plath’ın ölümünden sonra onura layık görülen ilk yapımı oldu. (Elçi, 2020)

Plath’ın şiiri geliştikçe, bu gelişimini şiirlerini otobiyografik ve özel hâle getirdi. “Ariel” neredeyse en iyi eseri olarak kabul edilen ve hayatının son birkaç ayında yazılmış olan tüm şiirler, öfke, güvensizlik, korku ve muazzam yalnızlık ile ölüm duygusunun kişisel açıklamaları olduğu bilinir. Bu anlamda şiirlerinde de uzun süredir ifade etmeye çalıştığı sesi bulan Plath, şiire dair temalarını da bu doğrultuda şekillendirdi. İntihar, ölüm ve vahşet tanımında şiddetli ve canlı olan “Ariel” ve özellikle de babasını Nazilerin bir üyesi ile karşılaştıran birkaç şiiri bu düşünceler doğrultusunda oluşturduğu şiirleridir. Dolayısıyla Plath kendisini istila eden ve kişisel hayatını ele geçiren trajediden kaçamamıştır. Şubat 1963’te evliliği sona ermesinin de büyük etkisinin ardından Londra, İngiltere’deki küçük bir dairede iki küçük çocuğa bakarken bu çöküşün kenarında yaşamayacağını anladı. Bir intihar notu bırakarak ona ulaştıklarında aramaları gereken doktorun numarasını bıraktı. 11 Şubat 1963’te mutfağında bulunan gaz ocağının içine başını sokarak intihar etti. İntiharından hemen önce yaptığı son şey, çocuklarına iki bardak süt ve bir tabak tereyağlı ekmek bırakarak odalarına girecek olan hava gazını engellemek adına boşlukları doldurmak oldu. (Elçi, 2020)

İntiharına dair detaylı bilgileri okumak için bir sonraki yazımızı bekleyin. O zamana kadar sanatla kalın!

Kaynakça
-Ölçüm Baloğlu, E. (2021). Nilgün Marmara ve Anne Sextonın şiirlerinin, kadınlık travmaları ve intiharları bağlamında, kültürler-arası düzeyde karşılaştırılması (Master’s thesis, Sosyal Bilimler Enstitüsü).
-DİNÇER, D. Soğuk Savaş Döneminde Amerikan Toplumunda Kadın Olmak: Sylvia Plath’ın Günceleri’nde Toplumsal Cinsiyet.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir