Perdenin Ardındaki Köklü Tarih: Alaçatı’da Kilise ve Camiyi Bütünleştiren Mimari

17. yüzyıl başları küçük bir kasaba düşünün, at arabalarıyla erzakların taşındığı, evlerin altının ahır olarak kullanıldığı, zeytini, şarabıyla dillerde yer edinen bir yer. Yaklaşık günümüzden dört koca yüzyıl önce uzakta yaşayan Rum halkı için inşa edilen Alaçatı’daki ikinci kiliseydi Meryem kilisesi. 2010 yılında restorasyon edilmesiyle birlikte Rumlardan kalan eski freskler, sıvaların ardından çıkartılarak sanki yeni yapılmış izlenimini vermektedir. Perdeyi açmamızla birlikte, iki dinin hoşgörü çizgisinde kesiştiği bir noktada buluyoruz kendimizi; Pazaryeri Camii ve Meryem (Ayios Konstantinos) Kilisesi, bu da bize bırakılan büyük bir armağan.

Alaçatı’nın merkezinde yer alması, pazar yerine yakın bir konumda olmasından dolayı adı Pazaryeri Camii olarak konulsa da, eskiden Rumların yaşadığı bir semtin Ortodoks kilisesiydi. Hepiniz kiliseden dönüştürülen yapıları duymuşsunuzdur, peki içine girip iki dinin de ibadetini aynı şekilde gerçekleştiren kişileri gördünüz mü?

1924 yılı Rum ve Türkler arasında yaşanan zorunlu mübadele, dışardan harabe gibi görünen evlerde yaşayan yüzlerce insan için hayatlarının dönüm noktasını oluşturmuştu. Bu durum Lozan Konferansı’nda sorun olarak gün yüzüne çıkmış olup, iki taraf arasında imzalanan sözleşmeyle çözüm yoluna gidilmişti. Yunanistan’da yaşayan Türkler ile, Türkiye’de yaşayan azınlıklar mecburi göçe zorlanmıştı. Ama ne var ki bu değişim sonunda Alaçatı’da Rum sayısı azaldığından onların köklü tarihini oluşturan yapılar da değişime uğrayacaktı. Zorunlu göçün asıl sebebine baktığımızda ise Osmanlı-Balkan savaşlarında Osmanlı’nın balkanlardan toprak kaybetmesiyle yalnız ekonomik değil, siyasi açıdan da zor duruma girdiğini görebilmekteyiz.

Biz bunlar yaşanmadan,19. yüzyılın ortalarına doğru biraz daha geri gidelim. Alaçatı’dan gitmek zorunda kalan Rumlar, 19. yüzyılın ilk yarısında isyana katıldıklarından dolayı (1830) Osmanlı İmparatorluğu tarafından geri dönmelerine izin verildi ve Rum halkının artmasıyla yeni bir kilise ihtiyacı da doğmuştu. Kilise için inşaat izni alacak kişi ise Çeşmeli Niklao İliadi’ydi.

Bir rivayete göre kilisenin yapım aşamasında, Türklerin çok sevdiği Niklao’nin daha büyük yapıda bir kilisenin inşa edilebilmesi için Kaptan-ı Derya’nın verdiği mühürlü iplere kendisinin de ip eklediği söylenir. Bu şekilde kilise büyümüş, kapasitesi de arttırılmış oldu.

Cami-kilisenin Mimari Özellikleri

Tek şerefeli minareye sahip olan caminin duvarlarında tamamıyla kesme taş kullanılmıştır. Çapraz tonozlar revaklar sayesinde birbirine oturtularak bütünlük sağlanmış, orta kısma geçtiğimizde ise neflerin üzerinde beşik tonoz tekniği kullanılarak merkez bölümün üzeri sundurma çatı ile örtülmüştür.


Yuvarlak kemerlerin altına bağlanan sütun başlıkları ve sütunlarla beraber yapı, zemin ile birleştirilerek eskiden kilise, sonradan restorasyonuyla cami haline getirilen yapının ayakta durabilmesi, tekniklerin birbirleri ile uyumuyla gerçekleşmiştir. Aynı zamanda bu bölümde yer alan avlunun tabanı mozaikle döşenmiştir.

Caminin güneydoğusuna (kıbleye) sonradan mihrap ve onun yanına da minber ilave edilmiştir. Kiliseyken batıda bulunan nartesk (giriş) kısmı camiye çevrildikten sonra kapatılmış olup, Erken Hristiyanlık ve Bizans döneminde farklı farklı konumlanan bu bölüm nar (ateş), thex (yol) anlamına gelmektedir. Hristiyan inancına göre burada hiç sönmeyecek olan ateş bulundurularak, insanları aydınlığa ulaştıracağı düşünülmekteydi. Doğu bölümünde bulunan kemer ve sütunlu sistem burada olmayıp, kapalı bir görünüme sahip olması narteksin kendine has özelliğidir.

Caminin içine girdiğimizde ise yeşil perdenin ardında karşınıza çıkan ikonaların ihtişamın tanık oluyoruz. Krepis ve stylobata bağlanan sütunlar korint düzen başlıkla sabitlenerek, friz bölümünde ise ikonalar yer almaktadır. Bitkisel motiflerle oluşturulan bezemeler ikonaların etrafını sararken, en üst bölümde siyah beyaz kuru kafa altında bulunan iki kemik yer alırken, bunun Hristiyanlıktaki anlamı ‘ölüm’ olarak sembolize edilmekte olup, ölüm dendiğinde ise “Hz. İsa’nın Çarmıha Gerilişi” ikonasını aklımıza getirmektedir.

Kuru kafa ve flamanın altında yer alan üç figürü hiyerarşik sıraya göre sıralandığı ortada İbrahim, solda Yakup ve sağda da İshak peygamberin yer aldığını görmekteyiz. Onun altında soldan sağa doğru sıralanan ikonalarda ise Meryem ve Hz. İsa’nın hayatından kareler yer almaktadır.

Hz. İsa ve Meryem’in hayatını yakından inceleyecek olursak:

  1. Fresk: Meryem’e Müjde: Meryem bir elini incelikle göğsüne götürürken diğer eliyle de kutsal kitabı tutmaktadır. Üzerinde klasik olarak diğer ikonalarda da gördüğümüz kırmızı ve lacivert kıyafetler bulunmaktadır. Başının üzerinde bulunan hale işareti ise ona kutsallık atfetmektedir. Diğer yandan onun yanına Hz. İsa’nın doğumunun haberini getirecek olan Cebrail, onun ise arka tarafındaki kanatları yine kutsallığın işareti olan halesi dikkat çekmektedir. Meryem’in bu haberi tevazuyla karşıladığı yüz hatlarından da görebilmekteyiz. (Daha ayrıntılı şekilde bu tabloyu Boticelli’nin altar için yapmış olduğu Meryem’e Müjde resmine bakarak da inceleyebilirsiniz.) Arka planın karanlık olması ise figürleri ortaya çıkartmak için kullanılmıştır.
Meryem’e Müjde

‘’Elizabet’in hamileliğinin altıncı ayında Tanrı, Melek Cebrail’i Celile’de bulunan Nasıra adlı kente, Davut’un soyundan Yusuf adındaki adamla nişanlı kıza gönderdi. Kızın adı Meryem’di. Onun yanına giren melek, “Selam, ey Tanrı’nın lütfuna erişen kız! Rab seninledir” dedi.

 Söylenenlere çok şaşıran Meryem, bu selamın ne anlama gelebileceğini düşünmeye başladı. Ama melek ona, “Korkma Meryem” dedi, “Sen Tanrı’nın lütfuna eriştin. Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın. O büyük olacak, kendisine ‘Yüceler Yücesi’nin Oğlu’ denecek. Rab Tanrı O’na, atası Davut’un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup’un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir.”

Meryem meleğe, “Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki” dedi.

Melek ona şöyle yanıt verdi: “Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi’nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek. Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır. Tanrı’nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur.”

“Ben Rab’bin kuluyum” dedi Meryem, “Bana dediğin gibi olsun.” Bundan sonra melek onun yanından ayrıldı.’’ (Luka İncili 1. 26- 28)

İsa’nın Doğumu
  1. Fresk: İsa’nın Doğumu: Meryem’i bu freskte de kırmızı ve lacivert giysileriyle görmekteyiz. Ama bu sefer beyazlar içinde sarılı olan yeni doğmuş İsa’yı da kucağına almış vaziyette. Yine etraflarında başında haleleri olan melekler onlara eşlik etmekte, Meryem tebessüm ederek çocuk İsa’ya bakıyor. Hz. Yusuf ise sağda yer alan kır saçlı başında halesi bulunan, elleriyle secde işareti yaparak onlara bakmaktadır.
İsa’nın Tapınağa Sunulması
  1. Fresk: İsa’nın Tapınağa Sunulması: Meryem ve Yusuf yan yana, bu sefer ise çocuk İsa tanrıya takdim için Yaruşelem’de, Simeon’nun kucağında durmaktadır. Meryem kırmızı ve lacivert kıyafetlerinin içinde görülürken, kutsal figürlerin başlarında yine hale simgesi dikkat çekmektedir. Meryem başını öne doğru eğerek karakterinin ve ruhsal yasanın getirisi olan bu görevi kabullenmiş görünmektedir. Simeon ise kucağında tuttuğu beyazlar içindeki İsa’nın yüzüne bakmaktadır. Simeon İsa’yı kucağına alarak aynen şöyle dedi:

Ey egemen Rab, verdiğin söz uyarınca, artık uşağını esenlikle bu yaşamdan ayırabilirsin.

Çünkü gözlerim kurtarışını gördü.

Tüm insanlığın önünde hazırladığım bu kurtarış,

Uluslara Tanrı açıklamasını sağlayan ışık ve halkın İsrail’e yüceliktir.”

Meryem’e dönerek ise,

“İşte bu çocuk İsrail’de birçoklarının düşmesi ve kalkması içindir. Hem de karşı çıkılacak bir belirtidir. Bir kılıç senin yüreğini de delip geçecek. Öyle ki, bir çok kişinin yüreğinde düşünceler açığa çıksın.” dedi. (Luka İncili 2.22-38) 

İsa’nın Ürdün Irmağında Vaftizi
  1. Fresk: İsa’nın Ürdün Irmağı’nda Vaftizi: Vaftizci Yahya, İsa’yı vaftiz ederken İsa’nın kafasının üzerinde yer alan beyaz güvercin “Kutsal Ruh” u temsil etmektedir. İsa’nın sol yanında üç tane melek görünürken ayaklarının altında, nehir resmin arka planında da devam etmektedir. Beyaz güvercin, Vaftizci Yahya’nın elinde tuttuğu kase ve İsa’nın başı üçgen oluşturacak şekilde aynı eksen üzerinde yer almaktadır. Freskte aynı zamanda daha soluk ve mat renklerin hakim olduğunu görmekteyiz. Diğer fresklerde olduğu gibi burada da kutsal kişilerin başında haleleri görüyoruz.
Yeruşalem’in Görkemli Girişi
  1. Fresk: Yeruşalem’in Görkemli Girişi: Resmin merkezinde sarı saçlı, henüz orta yaşlarında olan, üzerinde klasik lacivert ve kırmızı giysileriyle resmedilmiş Hz. İsa’yı görmekteyiz. İsa bir sıpanın üzerine binmiş vaziyette. Yanında ise, onu bu sıpaya binmesine yardımcı olan öğrencileri var. Sağ tarafında tipik Rönesans binalarının kabataslak bir görünümü yer almakta. Yine İsa’nın etrafındaki kişiler İsa’yı izlemekte ve İsa o anda elini takdis işareti yapmaktadır. Bu freskin hikâyesine baktığımızda, İsa Zeytinlik Dağı’nın eteklerine vardığında öğrencilerine karşıdaki köye gitmelerini ve orada bağlı olan sıpayı çözmelerini söyledi. Oraya vardıklarında, bu sıpayı neden çözdükleri sorulduğunda “Rab için” dediler. Daha sonra İsa’nın sıpaya binmesine yardımcı olarak dağdan aşağıya doğru sıpayla İsa’nın gözükmesiyle ona övgüler yağdırdılar.
İsa Zeytinlik Dağ’ında Dua Ediyor
  1. Fresk: İsa Zeytinlik Dağı’nda Dua Ediyor: İsa ile öğrencileri arasında geçen diyalogda:

İsa dışarı çıktı, her zamanki gibi Zeytin Dağı’na gitti. Öğrenciler de O’nun ardından gittiler. 

Oraya varınca İsa onlara, “Dua edin ki ayartılmayasınız” dedi. 

Onlardan bir taş atımı kadar uzaklaştı ve diz çökerek şöyle dua etti: “Baba, senin isteğine uygunsa, bu kâseyi benden uzaklaştır. Yine de benim değil, senin istediğin olsun.” 

Derin bir acı içinde olan İsa daha hararetle dua etti. Teri, toprağa düşen kan damlalarını andırıyordu.

İsa duadan kalkıp öğrencilerin yanına dönünce onları üzüntüden uyumuş buldu. 

Onlara, “Niçin uyuyorsunuz?” dedi. “Kalkıp dua edin ki ayartılmayasınız.” (Luka 22.39-46)

Diriliş
  1. Fresk: Diriliş: İsa beyaz kıyafeti ve sarı saçları ile iki elini havaya kaldırmış şekilde elinde tuttuğu flama ile dirilişi sembolize etmektedir. Kendinden emin, güçlü, atılgan bir şekilde resim üzerinde hem kütlesel hem de sanatsal açıdan merkezi konumda yer almaktadır. Lahdin üzerinde tek ayak üzerine çömelmesi ve ellerini iki yana doğru açması kendisinin dikey, lahdin yatay şekilde konumlandırılması, resmin paralellik – perspektif ilgisine de uyumlu olduğunu göstermektedir. Lahdin ön planında ise pek belli olmasa da, ölen ya da baygınlık geçiren o dönemin Romalı askerleri yer almaktadır.
İsa Havarilerine Görünüyor

8. Fresk: İsa Havarilerine Görünüyor: İsa merkez konumda üzerinde beyaz giysileriyle yer alırken etrafını saran havarileri görmekteyiz. Bunlardan üç tanesi solda üç tanesi sağda bir tanesi de İsa’nın önünde diz çökmüş vaziyette yer almaktadır. İsa havariler birbirleri ile konuşurken bir anda aralarında durdu ve onu gören bütün havariler şaşırıp bir ruh görmüşçesine şaşkına döndüler. İsa Yiyecek bir şey var mı’’ diye sorduğunda yerde çömelmiş olan figür ona ızgara balık verdi. Daha sonra havarilere dönerek onlara kutsal yazılarda yazılanı söyledi:

“Mesih’in işkence çekmesi ve üçüncü gün ölüler arasında dirilmesi; O’nun adıyla gün ahların bağışlanmasını sağlayan günahtan dönüş bildirisinin Yaruşalem’den başlayarak tüm uluslara yayılması. Siz bunlara tanıksınız. İşte üzerinize Baba’nın vaadini gönderiyorum. Ama yüceden gelecek güçle kuşatılıncaya dek kentte kalın.” (Luka 24.36-49).

Göğe Yükseliş
  1. Fresk: Göğe Yükseliş: İsa bu resimde ise havada süzülen beyaz giysiler içinde bir ruhu andırıyor. Havarilerde etrafında onun bir anda göğe yükselmesini şaşkınlıkla karşılayarak ona bakmaktadırlar. İsa’nın kafasında kutsallığın sembolü hal bulunmakta. Ellerini her iki yana açarak öğrencilerini kutsamış ve göklere alınmıştır.
Pentekost (50.gün)
  1. Fresk: Pentekost (50. Gün): Pentekost, Hristiyanlıkta en önemli dini bayramlardan biri olarak kabul edilir. Genelde mayıs ve haziran aylarında, Paskalya’yı takip eden ellinci günde kutlanır. Bu günün önemi ise; Hz. İsa’nın ölmesiyle birlikte ardından göklere alınmasıyla tekrar dirildiğine – kutsal ruhun havarilerin üzerlerine geldiği gün olarak bilinir.

Bu freskte de temsili olarak havariler ve onların ortasında kırmızı ve lacivert kıyafetleriyle oturmakta olan İsa’yı görmekteyiz. Havarilerin bazıları ayakta durup İsa’ya doğru bakarken, diğerleri ise İsa’nın yanına çökerek başlarını ona yaslamaktadırlar.

İsa’nın bir anda kalabalığın arasında belirmesi ve ardından gelen bu ruhun hangi dili konuşursa konuşsun, halkta bulunan farklı dillere sahip kişilerin kendi dillerini anlayabilmesi son derece şaşırtıcıdır. Hatta aralarından birisi bunun esprisini yaparak ‘Taze şarapla sarhoş olmuşlar’ diyerek bu güne gönderme yapmaktadır.

Metamorphosis: İsa’nın Görünüşü Değişiyor
  1. Fresk: Metamorphosis: İsa’nın Görünüşü Değişiyor: 

“…İsa Petros’u, Yuhanna’yı ve Yakup’u yanına aldı, dua etmek için dağa çıktı. O dua ederken yüzünün görünüşü değişti, üstündeki giysi gözleri kamaştıracak kadar parladı. İşte iki kişi O’nunla konuşuyordu. Bunlar Musa’yla İlyas’tı. Yücelik içinde beliren bu iki kişi İsa’nın Yaruşalem’de gerçekleşecek ölümünü görüşüyorlardı. Ne var ki Petrus’un ve yanındakilerin gözünden uyku akıyordu. Uyandıkları anda İsa’nın yüceliğine tanık oldular ve O’nunla bir arada duran iki adamı gördüler. İki adam İsa’nın yanından ayrılırken, Petros O’na “üstat” dedi, “burada bulunmamız ne iyi. Üç çadır kuralım: Biri sana biri Musa’ya, biri de İlyas’a”. Ne dediğini kendisi de bilmiyordu. O daha konuşurken bir bulut indi ve onlara gölge saldı. Bulutun içinde kalınca korktular. Buluttan gelen ses şöyle diyordu: “Seçilmiş olan Oğlum budur, O’nu dinleyin”. Ses geldiğinde İsa’yı yalnız buldular. Öğrenciler ağızlarını açmadılar. Gördüklerini o günlerde kimseye anlatmadılar. (Luka 9.28-36).

Koimesis: Meryem’in Ölümü
  1. Fresk: Koimesis: Meryem’in Ölümü: Meryem İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra oğlunun hasretine dayanamaz ve kendisinin de oğlunun yanına alınması için Tanrı’ya dua eder. Melek ona ölümünde başucuna dikilmesi için palmiye yaprağı verir. İsa Meryem’i Yahya’ya emanet etmişken bu sefer Meryem’de kendisinin öleceğini

Yahya’ya söyleyerek ona söylediği vazifeyi yerine getirmesini söyler.

Bu resimde de tam bu sahne canlandırılmış olup Meryem yatağında ölü bir halde yatarken başucunda Petrus, ayak ucunda ise Yahya vardır. Ve etrafını birçok havari sarmış durumdadır.

Kaynakça: https://tr.wikipedia.org/wiki/Hamsin_Yortusu
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/908765
İkonalarda geçen hikayelerin alıntıları: https://incil.info/
Resimler için: https://www.erolsasmaz.com/?oku=1253
http://zmyasa.com/professional-works/portfolyo/alacati-pazaryeri-camii/#&gid=psgal_839_1&pid=12

Perdenin Ardındaki Köklü Tarih: Alaçatı’da Kilise ve Camiyi Bütünleştiren Mimari” için bir yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir