Sanatta Duyular: Sinestezi

Sinestezi nörolojik bir durumdur. Bir duyu başka bir duyuyu andırdığı zaman oluşur. Sanat dünyasında bu duyum ikiliğini gözler önüne seren eserler var. Sinestetik olduğunu bildiğimiz birçok sanatçı bulunmaktadır. Duyularınızı birbirine karıştırmaya hazır mısınız? Gelin, sanatta sinesteziyi konuşalım. 

Melissa McCracken, Led Zeppelin – Since I’ve Been Loving You şarkısından esinlenilmiş tablosu. 

Sinestezi nedir?

Sinestezi nörolojik (ama patolojik olmayan) bir durumdur. Duyulardaki bir his başka bir duyuyu uyandırır. Nadiren birden fazla duyuyu da uyandırabilir. Bu olay antik Yunanlıların ilgisini çekti. Haliyle, adını da Yunanlılar koymuş oldu. İlk hece “sin”, “syn”den geliyor ve anlamı “birlikte”dir. Diğer hece, “estezi”, “aisthēsis”den geliyor ve “his” anlamına geliyor.

Sinestezi teorik olarak iki duyuyu birleştirir. En yaygın olanı duyma ve görmedir. Yani, bir ses ya da melodi duyduğunuz zaman aklınızda bunu şekillerle ve renklerle imgeleştirirsiniz.

Sadece sanatçılar değil, herkes sinesteziyi tecrübe edebilir. Ancak dünyanın yalnızca %4-6 bunu hissedebiliyor. Bilim insanlarına göre sanatçılarda bu daha yaygın. Uzmanlar bu durumun beynin alanlarındaki özel bir bağlantıdan kaynaklandığına inanıyorlar. Bu tür insanlara sinestetik deniyor.

Fizikçi Isaac Newton ses ve renk arasındaki bağı açıklamak için matematik sistemi kurmaya çalıştı. Ama başarılı olamadı. Renk çarkına müzik notaları ekleyerek bir temel oluşturmuştu. Bilim insanları bu özel yeteneğin bazılarında olup bazılarında neden olmadığını anlamlandıramıyorlar.

Nörolojik bağlam ardından terim, edebiyatta da kullanıldı. Aşağıdaki görsel aynı bağlamı görmek için oluşturulmuş sözel bir çark. Bunu açıklamak için şöyle bir örnek verebiliriz: İtalyan şair Giovanni Pascoli’nin bir şiirinde geçen “kırmızı çileklerin kokusu” denilince çileğin kokusu geliyor, “kırmızı”nın değil. Günlük yaşamda “sesi yumuşak” derken ya da “nefis bir melodi” derken kullanıyoruz.

Sir Isaac Newton, Renk Çarkı, 1730, Optik, 4. edisyon, Kitap I, Bölüm II, Kısım VI, Problem 2.

Sanatta Sinestezi

Bu terim sanatta da yeni. Tarihi anlamda “sanatta sinestezi” deyimi, duyular arasındaki bağa hayran kalmış sanatçıların eserleriyle dolu.

Sanattaki anlamı da orijinaline benziyor. Ancak birebir örtüşmüyor. Aslında, sanat dünyasında sinestezi genelde en az iki uyarıcının aynı anda tek bir tecrübe gibi algılanması olarak tanımlanır.

Bunun ötesinde bu konuyu daha da açıklamak gerekir. Sanatta sinestezi ya da sinestetik sanat iki duyuyu ifade edebilir.  Bunu tecrübe eden ve kullanan sanatçılar var. Bir yandan bu tecrübelerini sanatlarına aktarırken bazen de sinestetik olmamalarına rağmen bu durumu tecrübe edebilmek için sanatlarını kullanabilirler.

İki tür de bir araya gelebilir. Sinestetik sanatçılar, başkalarında sinesteziyi uyarabilecek melodiler ya da resimler yaratabilirler.

Ünlü müzisyen Duke Ellington, 1948.

Sinestetik Sanat

Müzikal Resimler

Daha önce de yazdığımız gibi en bilinen sinestezi ses ve renk arasındaki bağdır. Bu yüzden sinestetik sanatın çok büyük bir kısmı bu başlığın altında yer alır. Hatta kendine has bir adı bile var: Kromestezi.

Bunlar müzikal resimler. Yani görsel sanat kullanılarak müzik çağrışımı yapılıyor. En ünlü müzikal ressam Wassily Kandisky’dir. Kendisi sinestetik olmayabilir ama renkler ve tınıları bağdaştırma konusuna pek ilgiliydi. Sanatına da bunu yansıtmaya çalıştı. Bütün çizimleri kendi duyguları, kültürü, çevresi, bakış açısı ve etkilendikleriyle bağlantılıydı.

Bunun ilk işaretini resimlerin başlıklarında belirtti. Genelde müzikal isimler koydu. Resimlerde ve başlıklarındaki kontrastı açıklamaya çalıştı. Çoğu zaman da sinestezi ile. Verebileceğimiz örneklerden biri Karşıt Akortlar (Gegenklänge) resmi ve başlığıdır. Resimde kontrast görüyoruz ve başlık bize ses çağrışımları yapıyor, bu da bir tezat oluşturuyor. Resmin kendi içinde de bir zıtlık var. Sanatçıya göre elementlerin zıtlığıyla istenen etkiye ulaşmak ya da “en yüksek sesi” elde etmek için eserlerde dengeli bir gerilim olmalı. Her şeyden önce, iki daire arasında bir tezatlık var. İkinci olarak, izler kitle yukarıdaki dairenin sarı ve maviliğine bakarken zıtlık görebilirler. Gözümüz daireyi ve aşağıdaki zikzaklı şekli de zıt görecektir.

Sanatta Sinestezi: Wassily Kandinsky, Gegenklänge (Karşıt Akortlar), 1924, Pompidou Center, Paris, Fransa.

Görseller

Başka bir konu da Kandinsky’nin İzlenim III (Konser) resmidir. Sanatçı bu resmi Arnold Schönberg’in konserine gittikten sonra yapmıştır. Kandinsky seslerin enerjisinden ve harmoniden o kadar etkilenmişti ki bu etkileri tuvaline yansıtması gerektiğini düşündü. Böylece başka insanlar da bu izlenimi edinebilecekti. Kompozisyon, piyano ve izleyicilerin yanı sıra şekillerin ve canlı renklerin karşıtlığını içeriyor.

Wassily Kandinsky, İzlenim III (Konser), 1911, Lenbachhaus’taki belediye galerisi, Münih, Almanya.

Daha yakın bir zamanda yapılmış bir eserden söz edelim. Disney’in Fantasia filminde de sinestetik görüntüler yakalıyoruz. İkonik melodiler görüntülere aktarılmış. Sanki bu iki duyu birbirlerine karışıp daha küresel bir his uyandırıyor.

Fantasia filminden bir kare, 1940.

Görsel Müzik

Alexandr Scriabin Rus bir bestekâr ve müzisyendir. Başlarda meslektaşı Frédéric Chopin’den etkilenirken ilerleyen zamanlarda yeni bir müzik dili oluşturdu. Bu dil felsefi inançlarına bağlıydı. Bu inancında, renklerin bahsi de vardı. Özellikle sinestezi Scriabin’i çok etkiledi. Atonal ölçeğinde çeşitli ahenkli sesleri renklerle bağdaştırdı. Muhtemelen sinestetik değildi ama Newton’un yukarıda belirtilen girişimlerine dayanarak bu kişisel bağlamları kurdu.

Aleksandr Scriabin, 20. yüzyıl başlangıcı.

Peki Ya Diğer Duyular?

Duyma ve görme arasındaki bağı denemek ve çağrışım yapmasını sağlamak için ilk deneyler 16. yüzyılda yapıldı. Bu deneye dâhil olan sanatçı Guiseppe Arcimboldo’ydu. Renkli kâğıt parçacıklarını bir müzik enstrümanının notalarıyla eşleştirdi. Böylece, bir nota ve renk arasındaki bağı göstermeyi denedi. Tamamen tanındık objeleri kullanarak portreler yaptı. Özellikle de yiyecekleri; meyveler, sebzeler, çiçekler ve balıkları kullandı. Bu resimleriyle de ünlendi. Baktığınız zaman bir yüz görüyorsunuz ama aynı zamanda yenebilecek detayları da görüyorsunuz. Gördüğünüz şeftalilerin, üzümlerin ve balıkların tadını alıyor musunuz? Eğer öyleyse sizde görme ve tat arasında sinestetik duygular uyandırmış demektir.

Sanatta Sinestezi: Giuseppe Arcimboldo, Yaz, 1563, Kunsthistorisches Müzesi, Viyena, Avusturya.

Sinestetik Sanatçılar

Van Gogh

Kandinsky ve Scribian sinestetik eserler yaratmış olsa da sinestetik oldukları kesin olarak bilinmiyor. Bu durum tartışmaya hâlâ açık. Nörologlar objektif olarak birinin sinesteziyi tecrübe edip etmediğini daha yeni buldular. Bu nedenle, kesin olarak sinestetik diyebileceğimiz sanatçılar çağdaş sanatçılar. Buna dair örnekler de vereceğiz. Öte yandan bu araştırmadan önce yaşamış olan bazı sanatçıların belgeler ve mektuplar sayesinde sinestetik olup olmadığını da söyleyebiliriz.

Bu sanatçılardan biri van Gogh’dur. 1881’de pek sevgili kardeşi Theo’ya bir mektup yazdı. Bazı ressamların şahane bir niteliğe sahip olduklarını, ellerini bir kemancı virtüözlüğüyle kullanma becerisine sahip olduklarını belirtmişti bu mektupta. Aynı zamanda, eserlerin “saf müzik” olduğuna da inanırdı. Bu bulgularda van Gogh’un aklındaki müzik ve resim bağlantısını gösteriyor. 1885’de bu durum daha açık hâle geldi. Bu dönemde piyano çalmaya başlamıştı. Bu çok kısa sürdü çünkü van Gogh garip hissettiğini, her notanın onda belirli renkleri anımsattığını dile getirmişti. Hocası bu tepkisinden endişe duydu ve derslere devam etmek istemedi. Van Gogh’un da deli olduğunu düşündü.

Kendisi sinestetik olsa da eserleri öyle değil. Yine de bazı insanlar eserlerdeki sarı renklere bakınca neşenin ya da umudun sesini duyduklarını iddia ediyorlar.

Vincent van Gogh, Ayçiçekleri, 1889, Van Gogh Müzesi, Amsterdam, Hollanda.

Çağdaş Sanatçılar

Çağdaş sanatçılar arasında New York’lu Carol Steen yer alıyor. Kendisi yazar ve küratör. Sinesteziyi farklı formlarda tecrübe ediyor. Yazıları renklerle, harfleri sayılarla, müziği ya da notaları renklerle bağdaştırabiliyor. Akupunktur tedavisindeyken ya da acı hissettiğinde müzik dinlerken renklere dokunduğunu da iddia ediyor.

Kendi eserlerini de sinestetik tecrübelerine dayanarak yaratıyor. Özellikle müzik-renk ve renklere dokunma tecrübelerini kullanıyor. Resimlerinde özel algısını yakalamaya ve resimlerine yansıtmaya çalışmanın yanı sıra bu olağanüstü durumu insanlara da yaymaya çalışıyor. Mesela kendisi Amerikan Sinestezi Topluluğu’nun kurucu ortağı ve önemli bir üyesidir. Bu konu üzerine de 2008’de bir kitap yayınlanmasına da vesile olmuştur.

Bir akupunktur esnasında gördüğü şeyi resmetmiş adını da Görüm koymuştur.

Sanatta Sinestezi: Carol Steen, Görüm, 1996.

Anne Salz müzikle ve görsel sanatla uğraşan Hollandalı bir sanatçıdır. Müziği renkli melodiler halinde algılıyordu. En bilinen eseri Vivaldi’dir. Bu eseri Vivaldi’nin Concerto for Four Violins’ini dinlerken oluşan hislerini tanımlar. Bu melodi sarı-turuncu arası bir renktedir ve içindeki parçacıklarda yer yer koyulaşır. Eserlerinin duyduğunun tam aynısını ifade etmediğini de söylemişti. Bunun yerine müzik dinlediği zaman aklına daha renkli dokular geldiğini belirtti.

Özellikle bu resminde “Bu resim müziği dinlediğimde duyduğum hisleri tekrar ortaya çıkarıyor. Resme baktığımda melodiyi duyuyorum.” demişti.

Sanatta Sinestezi: Anne Salz, Vivaldi, 2003.

Ayrıca sinestetik sanatçılarla ilgili daha detaylı bilgi edinmek isterseniz, bizzat sanatçının kendisi ile yapılan röportajı okuyabilirsiniz. Melissa McCracken ile yapılan röportajı okumak için buraya tıklayınız.

Çeviri kaynak: https://www.dailyartmagazine.com/synesthesia-in-art/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir