Uygarlıkların doğuşundan bu yana nehirler insanların yaşamına yön vermiş, yaşamlarının bir parçası hâline gelmiştir. En büyük ve önemli şehirler nehirlerin çevresine kurulmuştur. Ulaşım için kullandığımız, kenarında güzel vakitler geçirdiğimiz, yürüyüşler yaptığımız nehirler; yüzyıllar boyu her hâlini sanatçıların tablolarında göstermiş, sanatçılara esin kaynağı olmuştur. Peki, bir nehir resimleri kaç farklı hâlde betimlenebilir? Gelin hep beraber nehir resimleri sanat tarihinde nasıl ortaya koyulmuş göz atalım.
Ünlü Sanatçılardan Nehir Resimleri
1)Thomas Cole, Oxbow
Hudson Nehri Okulu ressamları için bir manzara, sadece doğayı betimlemekten ibaret değildir. Oxbow Tablosu’nda Thomas Cole, bir fırtınadan sonra Connecticut Nehir yolunun dönüşünü resmetse de Cole’un tablosunun, bölünmüş iki farklı taraftan oluştuğu gözlemlenmektedir. Tablonun sol tarafının vahşi ve tehlikeli bir doğa ve insan eli değmemiş bir ormanla kaplı olduğunu, sağ tarafının ise tamamen diğer taraftan ayrı gözüktüğünü görüyoruz. Ayrı bir düzen kuran yerleşimciler tablodaki manzarada ön plana çıkarken; nehrin kenarında ekili araziler, otlayan hayvanlar ve nehirde yüzen tekneler dikkat çekiyor. İnsanın doğayı nasıl verimli ve yararlı hâle getirdiği, nasıl doğadakileri en iyi şekilde değerlendirdiği tabloda kolayca gözlemlenebiliyor.
2)Vincent van Gogh, Rhône Üzerinde Yıldızlı Gece
Vincent van Gogh, huzurunu ve ilhamını kırsal kesimlerde bulmuştur. Şubat 1888’de Arles şehrine geldiğinde, diğer ünlü tablolarına göre daha az bilinen bu Yıldızlı Gece tablosunu yapmıştır. Rhône Üzerinde Yıldızlı Gece, sanki maviye söylenen bir aşk şarkısı gibi. Mavinin farklı tonları eşleşerek birbirine karışıyor ve gece gökyüzünün yansıması ufukta tamamen kaybolurken şehrin ışıkları gökyüzündeki yıldızlar gibi parıl parıl parlıyor.
3)Georges Seurat, Grande Jatte Adası’nda Bir Pazar Öğleden Sonrası
Paris’ten geçen Seine Nehri üzerindeki adalardan biri olan Küçük Grand Jatte adası; 19. yüzyılda, toplumun üst tabakasının çoğu zaman dinlendiği ve keyifli vakit geçirdiği gözde mekânlardan biriydi. Georges Seurat; bu ünlü tablosu için noktacı tekniği kullandığı tuvalinde bir pazar öğleden sonra güneşin tadını çıkaran erkekler, kadınlar ve çocuklar karşımıza çıkıyor.
4)James Abbott McNeill Whistler, Siyah ve Altın içinde Gece Manzarası, Düşen Roket
İnsanlar Fransa’da keyifli vakit geçirir de Londra’da geçirmez mi? John Abbott McNeill Whistler, Thames Nehri yakınlarındaki Cremorne Bahçeleri’nde, bir akşamüstü havai fişek gösterisini işte böyle resmetmiştir. Ayrıca Whistler, parlak sarı lekeleri olan siyah ve mavi tablonun düzlemi sayesinde gerçekçi bir havai fişek tasviri yerine ruh hali yansıtmış, modernizme göndermeleri ile göz kırpmıştır. “Sanat için sanat” anlayışına uygun olan bu tablo herhangi bir didaktik veya ahlaki amaç gütmeden yalnızca estetik açıdan hoş gözükme amacı taşıyor.
5)Emanuel Leutze, Washington’un Delaware Geçişi
Tarih boyunca, nehirler sık sık büyük tarihi olayların dönüm noktalarına şahitlik etmişlerdir. Tıpkı Sezar’ın Eski Roma’da iktidara gelmesi için Rubicon nehrini geçmesi gibi, Emanuel Leutze de Amerikan Devrim Savaşı’ndaki önemli bir olayı, tablosunda anmıştır.
1776’nın Noel gecesi Washington Delaware nehrini geçerek New Jersey’deki eyaletlerinden biri olan Trenton’daki Hessen kampına saldırdı. Bu saldırı koloni ordusuna çok önemli bir zafer kazandırdı ve davalarını savunan devrimcilerin umudunu yeniden alevlendirdi. Bu muazzam tablonun üzerinde birçok tarihsel yanlışlık göze batsa da görmezlikten gelerek konumuzun dışında sayıyoruz. Esasen bu tablo, vatanseverlik ruhunu doruklarda yaşatan ve Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk başkanı Washington’ın ikonik görüntüsünü resmeden önemli bir sanat eseridir.
6)J.M.W Turner, Savaşan Temeraire
Nehirler ayrıca geçit törenlerine de şahit olmuştur. Savaşan Temeraire, 1805’teki Trafalgar savaşında önemli bir rol oynayan İngiliz donanma tarihinde kahraman bir geminin adıydı. 1839’da J.M.W. Turner, savaş gemisinin eski teknolojiye sahip olduğu düşünülerek sökülmek üzere çekilip götürülürken J.M.W. Turner bu gemiyi resmeden kişiydi. Gemi, yeni bir buharla çalışan römorkör tarafından Thames Nehri’ne çekilirken bir çağın sonunu işaret ettiğini gösteriyor. Bu teknolojik gelişmeye bir alegori katan griler ve mavilerle ilerleyen gemi, canlanan bir hayaletmiş gibi görünüyor.
7)John William Waterhouse, Shalott Leydisi
Nehirlerin sembolik güçleri edebiyatta da vücut bulmuştur, tıpkı bu tabloda olduğu gibi. Tennyson’ın şiirinde, gizemli lanetinden etkilenen leydi tekneye biner ve nehirde akıntıya karşı gezerken nehirde son şarkısını söylemektedir. Fakat lanet o kadar güçlüdür ki, Camelot Sarayı’na ulaşamadan son nefesini verir. Leydinin çıktığı bu nehir gezintisi kuledeki esaretten özgürlüğe, yaşamdan ölüme geçiş ayinidir.
Özellikle tabloda, teknenin zincirini çözüp yolculuğuna başladığı anın resmedildiğini görüyoruz. Empresyonizmi kucaklayan bu eserinde John William Waterhouse’un nehir kıyısını ve yemyeşil manzarasını özenle boyadığı gözlerden kaçmıyor.
8)Eugène Delacroix, Dante’nin Kayığı
Yunan mitolojisindeki belki de en ünlü nehir olan Styx Nehri, yaşayanlar diyarı ile yeraltı dünyası arasında sınır oluşturur. Dante’nin kendi cehennemi’nde ise; şair, rehberi Virgil ile beraber nehirden geçmeye çalışır. Eugene Delacroix, Paris Salonunda yer alacak ilk tablosu için aynı cehennemde, kurgusu ile bu sahnenin birebir portresini yapmıştır. Sular, kaçmak için tekneye kapılan lanetlilerin ruhlarıyla birleşirken Virgil’in Dante’yi düşmemesi için tutarken teknenin sallandığını görüyoruz. Arka planda kalan Ölüler Şehri ise alevler içinde kalmış. Romantik bir tarzda gözüken bu tablo gerçek duygularla dolu. Ayrıca, Theodore Gericault’un bu muazzam başyapıtı Medusa’nın Salı portresinde lanetlilerin figürlerinin resmedilmesi için bir ilham kaynağı olmuştur.
9)Peter Paul Rubens, Dört kıta
İnsan uygarlığının gelişmesi için nehirlere duyulan hayranlık, suyun insan özellikleriyle birlikte betimlenmesi geleneğini çıkaracaktı. Yani, nehir tanrılarını yarattı. Gelenek ilk Antik Yunan sanatında başlasa da Avrupa’daki tablolarda ve heykellerde de varlığını sürdürdü.
Rubens, Dört Kıta tablosunda, her bir kıtanın en önemli nehirleri ile eşleştirdiği nesneler ile insanlığın o sırada keşfettiği dört kıtayı resmeder. Tuna Nehri ile Avrupa, Ganj Nehri ile Asya, Rio de la Plata Nehri ile Amerika ve Nil Nehri ile Afrika tabloda yer alır. Ne yazık ki tablo, Avrupa’nın kelimenin tam anlamıyla diğerlerinden bir sıfır önde göstermiş, o zamanki Avrupalıların sömürgeci görüşlerini kabul etmiştir. Bugün onu yaratan tarihsel bağlamın farkında olarak bu sunuşu hâlâ tabloya bakmaktan zevk alabiliriz.
Yani, bir nehir resimleri kaç farklı hâlde betimlenebilir sorusuna yanıt olarak oldukça fazla hâli olduğunu söyleyebiliriz. Nehirler, tüm resim türlerinde olmasa da bir çoğunda karşımıza çıkmanın yanı sıra, büyük tarihi olaylara dikkat çeker ve insanoğlunun gelişimini bizlere yeniden hatırlatır ya da sadece rahatlamanız için size ayrı bir an sunar, içine doğru sürükler ve alıp götürür.