Türk ressam Burhan Doğançay 1929 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Sanat eğitimini ilk olarak babasından ve tanınmış ressam Arif Kaptan’dan almıştır. Babasının teşvikiyle başlayan resim çalışmaları, Ankara Üniversitesi’nde aldığı hukuk eğitiminin ve 1955’te Paris’te bitirdiği ekonomi doktorasının önüne geçerek sanat serüveninin başlangıcı olmuştur. Bir yandan akademik eğitimi devam ederken diğer yandan resim çalışmalarını hiç aksatmadan sürdürmüştür.
Burhan Doğançay, ressam ve subay Adil Doğançay’ın oğludur. Abdülaziz döneminde askerler resim eğitimi almaları için yurt dışına gönderiliyormuş. Adil Doğançay’ın resme karşı yeteneğini o sırada keşfetmişler. Burhan Doğançay, “Çok iyi resim yapardı. Topografya haritası yapmak için araziye çıkardı. Araziye çıktığı zamanlarda da boş bulunduğu anlarda peyzaj resimleri yapardı.” diye bahsetmiştir babasından.
Dört yaşında resme başlayan ve babasının isteği üzerine önce hukuk okuyup ardından Paris’te iktisat doktorası yapan Doğançay, Amerikan Rüyası için bir dönem diplomatlık yapmıştır. Tüm bunları yapma sebebi ise bir gün New York’ta ressam olmak. Aç kalmış, susuz kalmış ama resmi bırakmamış. Resme başlama macerasını şöyle anlatmıştır Doğançay:
Dört yaşımda. Babam işi nedeniyle araziye çıkardı. Annem, ben ve babam birlikte kağnı arabasıyla kasaba kasaba dolaşırdık. Gittiğimiz köylerde en az on beş gün kalırdık. Köylerde yetiştirilen mahsuller ile beslenirdik. Sabahın erken saatlerinde araziye çıkardık.
Yaramazlık yaparım diye babam beni yanına alırdı. Babam at, ben eşek sırtında dağa çıkardık. Babam haritasını yapmak için tezgâhını kurardı. Bana da oyalanayım diye elime bir kağıt verirdi. “Al şu ağacı çiz” derdi. Bir saat kadar sonra mola verdiğinde yaptığım resme bakardı. Babam bana resmin alfabesini öğretti.”
Paris’teki öğrencilik yıllarında La Grande Chaumiere’de resim çalışmalarına katılmıştır. Doktorasını bitirip Ankara’ya döndüğünde Sanat Sevenler Kulübü’nde babasıyla ortak sergiler açmıştır. 1961’de 22. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’ne beş resmi kabul edilmiştir. 1962 yılında ise New York’a gitmiştir. 1963 yılında New York‘taki Washington Square Galleries’de, Jasper Johns, Andy Warhol ve Willem de Kooning gibi tanımış isimlerin de yer aldığı World Show sergisinde Türkiye‘yi temsil etmiştir. Çalışmalarında tekrarlayan bir motif olarak kent duvarlarını seçer ve Manhattan sokaklarında karşılaştığı duvarları kağıt yüzeyinde yeniden yaratır.
1964 yılında ressam olmaya dair çocukluk hayalini gerçekleştirmek için görevinden istifa eder. Kolajları ve düzenlemeleri için ilham ve hammaddeyi New York sokaklarında aramaya başlar. ABD‘deki ilk kişisel sergisini New York‘taki Ward Eggleston Galerisi‘nde açar. Sergi önemli bir başarı olsa da eserler satılmaz. New York‘u betimleyen 80 resimden oluşan koleksiyon için New York Kenti Takdir Belgesi’yle ödüllendirilir. New York Guggenheim Müzesi müdürü Thomas Messer’in sanatçının yapıtlarından birini müze koleksiyonuna alması, sanatçının bu zorlu mücadeleden galip geleceğine olan inancını daha da pekiştirmiştir.
Afiş Panosu (1964), Solomon R. Guggenheim Müzesi koleksiyonuna dahil olur. Böylece Doğançay’ın ilk kez bir yapıtı bir müzenin kalıcı koleksiyonuna alınır.
New York duvarlarıyla başlayacak önemli esin kaynağı olan ‘’Duvarlar’’ serisine de aynı yıllarda başlamıştı. Çünkü duvarlar, hızla geçip giden yaşamın ardında kalan ‘’her şey’’i yansıtıyordu. 1975 yılında buradan yola çıkan sanatçı, 114 ülkeyi kapsayacak olan “Dünya Duvarları” fotoğraf projesine başlamıştır. 1982’de bu projenin ürünlerini, Paris’te Georges Pompidou da ‘’Fısıldayan Duvarlar’’ adı altında ilk kez sergilemiştir.
2012’de Yenişafak’la yaptığı bir söyleşide şu dialog gerçekleşmiştir:
Duvarlar ülkeden ülkeye değişiyor mu?
Hiç değişmiyor. Meksika, Amerika, Fransa gibi ülkelerde de ekonomisi alt seviyelerde olan mahalle ve sokaklarda duvarlar çok zengindir. Mesela, Ali Ayşe’yi seviyor. Bunu Ayşe’ye söyleyemediği için bir mahalle duvarına yazıyor.
Peki duvarlara yazı yazanlarla tanışabildiniz mi?
Hayır. İşin ilginç yanı kırk yıldan beri binlerce duvar fotoğrafı çektim.
Sadece birini yazı yazarken yakaladım. Fakat onlar da bana arkadan poz verdiler. Çünkü bazı ülkelerde duvara yazı yazmak yasak. Diktatörlükle yönetilen yerlerin duvarları bomboştur. Askerî diktatörlük olduğu zamanlarda Brazilya’ya gitiğimde beni boş duvarlar karşılamıştı.
Hangi ülkenin duvarları size ilham verir?
Brüksel’de çok güzel duvarlar vardı. Dört yıl önce Brüksel’e gittiğimde o ihtişamı göremedim. Bütün duvarlar beyazdı. Anlam veremedim. Sonra profesör bir arkadaşıma sordum. Arkadaşım beni üniversite binasının en tepesine çıkardı. Aşağıda binlerce araba duruyordu.
Bana “Bak her öğrencinin bir arabası var. Kimse yürümüyor artık. Herkes arabasına binip evine gidiyor. İletişim kurmak istiyorsa bunu internet ile sağlıyor” demişti. Benim zamanımda gidilecek bir tek yer vardı o da kahveydi. Öğrenci de oraya giderdi çalışan da. Bütün memleket meseleleri o masalarda konuşulurdu. Kahveden çıkıp duvara yazı yazardık.
114 ülkeyi gezerek burada şehir duvarlarının fotoğraflarını çekmiştir. Sanatçının eserleri dünyanın en önemli müzelerinde sergilenmektedir. 1979 yılında ABD vatandaşlığına kabul edilerek Türk hükümetinin izniyle çift pasaporta sahip olmuştur.
Ayrıca 1982’de Paris‘te Centre Pompidou’da, 1992’de St. Petersburg’da ve 1983’de Montreal’de Musée d’Art Contemporain’de önemli kişisel sergiler düzenlemiştir. 1987‘de Koniler Serisi’nden Mimar Sinan, Muhteşem Çağ ve Mavi Senfoni yapıtlarıyla 1. İstanbul Bienali’ne katılmıştır.
1983’te Fransa’nın ünlü halı merkezi Aubusson’dan sanatçının tasarımları duvar halısı olarak dokunmaya başlanmıştı. 1986’da büyük bir onarım geçiren Brooklyn Köprüsü’nün 19 adet büyük boy fotoğrafı New York kentinin 100.yıl kutlamalarında (1998) JFK Uluslararası Havaalanı’nda iki yıla yakın bir süre sergilenmiştir.
1992 yılında ona Takdir Madalyası veren Rusya Kültür Bakanlığı’nın davetlisi olarak St Petersburg’daki Rus Devlet Müzesi’nde bir kişisel sergi açan ilk ‘Batılı’ sanatçı olmuştur (Duvarlar ve Kapılar 1990-91). Sergi daha sonra Moskova‘daki Sanatçılar Birliği’ne taşınmıştır.
1999 yılında Beyoğlu’nda harap durumda, beş katlı bir binayı satın alır ve değerli dostları Oktay Duran ile Cem Bahadır‘ın desteğiyle üç yıllık restorasyon süreci başlar. Restorasyonun tamamlanmasından sonra burada Burhan ve Adil Doğançay’ın çalışmalarından temsili bir kesitin sergilenmesi planlanır. New York Kenti Müzesi’nin düzenlediği New York Yüzyılı: Dünya Başkenti, Kentimiz, 1999-2000 sergisinde Doğançay’ın da bir Brooklyn Köprüsü fotoğrafı sergilenir.
Daha sonra bu fotoğraflar ‘’Walls of the World’’ adı altında kitap olarak yayınlandı. 2001 yılında Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı desteği ile ilk Retrospektif Sergisi’ni İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştirdi. Burhan Doğançay’ın grafiti tekniği paralelinde, duvar üzerine yapıştırılmış ilanlardaki aşınmış ve yıpranmış kağıtların yarattığı görsel etkiler, üçüncü boyut ve espas arayışlarına ilişkin kompozisyonları, soyut-kavramsal bir sanat anlayışının ürünleridir. Son resimlerinde bu renksel oluşumlar, kolaj tekniğinin doğal ifade olanaklarıyla bütünleşmektedir. İstanbul’da 2004 yılında Doğançay Müzesi‘ni kurmuştur. İstiklal Caddesi’nde bu müzeyi ziyaret edebilirsiniz.
84 yaşında olan Burhan Doğançay, İstanbul’da tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi’nde 16 Ocak 2013’te hayatını kaybetmiştir.
Eserlerinin Bulunduğu Müzelerden Bazıları:
Danimarka, Louisiana Museum of Modern Art,
Fransa, Museé de Grenoble, Centre Georges Pompidou,
Rusya, St. Petersburg, State Russian Museum,
USA; Houston, Museum of Fine Arts,
Los Angeles, Los Angeles County Museum,
Newark, The Newark Museum,
New York, The Brooklyn Museum, The Museum of Modern Art, The Solomon, R. Guggenheim Museum, The Metropolitan Museum of Art,
Washington D.C., The Library of Congress, The National Gallery of Art,
Pittsburg, Carnegie Museum of Art,
Cleveland, The Cleveland Musuem of Art,
Athens, Ohio, Kenddy Museum of Art
Kanada, Victoria, Art Gallery of Greater Victoria
Yunanistan, Atina, Benaki Museum
Belçika, Brüksel, European Parliament