Şamanizm veya Kam, bir din olmanın yanı sıra kendine özgü inanç ve ritüellerin olduğu ve bunların bir şaman dahilinde vukua çıktığı vecde dayalı yöntemdir.[1] Eski Türkler şamanistlerdir fakat bu şamanizm, Altay ve Yakut Türklerinin şamanlığının çok daha gelişmişidir.
Yazan: Çağla Salihoğlu
Şamanizm
MÖ. II. yüzyılda Çinli vakanüvisler tarafından Hunlar’da tespit edilmiş olan Gök-Tanrı, yer-su, ateş, Güneş, Ay, atalar ve ölüler kültleri Türk kavimlerinin çeşitli kültürlerin etkisinde kalmalarına binaen son devirlere kadar varlığını sürdüren kültlerdir. Bu kültler Altay ve Yakut şamanlığında da görülmüştür fakat bu demek değildir ki Altay ve Yakut şamanlığı eski Türk dinidir. Büyük devletler ve hakanlıklar kuran eski Türk devletlerinin dinî telâkkileri Altay ve Yakut şamanizminden çok daha ileridedir ve olgunluğa erişmiştir. Bu araştırmada Türklerin Şamanizm inancının bazı nitelikleri hakkında bilgi verilecektir.
Her kavmin kendine özgü bir kozmogonisi (yaratılış efsanesi) vardır. Türklerin yaratılış efsanesi ise muhtelif dinlerden etkilenerek kendi özünü yitirmiştir. “Gök-Türk yazıtlarındaki ‘yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer kılındığı zaman ikisinin arasında kişioğlu yaradılmış’ cümleleri, ‘Manas’ destanındaki ‘yer yer olduğu zaman, su su olduğu zaman’ mısraları eski Türk kozmogonisinden kalmış izler ve hâtıralardır.”[2]
Türklerin İnancı
Türklerin kozmogonisine göre Tanrıların en yükseği, insanların atası Tengri Kayra Kan (Bay Ülgen), kişiyi (Erlik) yaratmıştır ve bu kişi aracılığıyla yeryüzünü yaratmıştır. Kişi, Bay Ülgen’e karşı çıkmıştır. Bunun üzerine Tanrı Ülgen, Erlik’i yeraltı diyarına göndererek cezalandırmıştır. Yerden dokuz dallı bir ağaç yaratmış, her bir dalında da dokuz insan ırkı türetmiştir. Kam inancında evren üst üste dokuz kattan müteşekkil olmuştur. Gökyüzünde on yedi kat vardır, yeraltında dokuz kat vardır. Yeraltı karanlıklar, gökyüzü iyilikler yeridir. İnsanların yaşadığı yer bu iki âlemin ortasıdır, yeryüzüdür.
Göğün en üst katında altın bir tahtta dokuz kızı ve dokuz oğluyla Bay Ülgen oturmaktadır.[3] Ülgen’in huzuruna giden yol yedi kattan oluşmaktadır. Bu yedi katın engellerini ancak erkek kamlar aşabilir. Erkek kamlar yalnızca beşinci kata kadar çıkabilirler. Beşinci katta Temir Kazık yıldızı yer almaktadır. Saha Türklerinin inancına göre yalnız bir Oyun yedinci kata kadar ulaşmıştır ve bu güne kadar da geri dönmemiştir.[4]
Yakutlara göre ilk insan, gökten inen bir varlık türetmiştir ve bu varlık yarı at yarı insan şeklindedir. Altaylara göre yer yaratılmadan önce su vardır. Tanrı Kuday (Ülgen) yeri yaratmak için kişiye (Erlik) denizin dibinden toprak çıkartmasını emretmiştir. Tanrıların yaratıcılıklarının yalnızca mevcut olana şekil vermekten ibaret olduğu görülür.
Efsaneler
Altay ve Saha Türklerinde çeşitli tufan efsaneleri varyantı mevcuttur. Altaylıların tufan efsanesini XIX. yy’da Verbitskiy tespit etmiştir. Bu efsaneye göre tufandan önce yeryüzünün hakimiyeti Tengiz (Deniz) Han’da idir. Bu devirde Nama isminde meşhur bir adam vardır. Tanrı Ülgen Nama’ya tufan olacağını bildirir ve insanların ve hayvanların kurtarılması için gemi yapmasını söyler. Nama, üç oğluna gemiyi inşâ etmelerini söylemiştir ve gemi Tanrı Ülgen’in istediği gibi yapılmıştır. Gemide tüm varlıklar varken, yeryüzünden sular fışkırmaya başlar ve yağmur yağar. Bir müddet sonra sular çekilir ve gemi bir dağın tepesine oturur.
Nama, suyun derinliğini öğrenmek için kuzgun, saksağan ve karga gönderir fakat geriye dönmezler. Güvercini gönderir ve güvercin gagasında bir dal ile gelir. Nama, güvercine diğerlerini görüp görmediğini sorduğunda güvercin bir leşe konduklarını ve onu gagaladıklarını söyler. Nama bunun üzerine onlara kıyamete kadar leş ile beslenmeleri için beddua eder. Güvercin ise sadık kaldığı için kıyamete kadar Nama’nın evladıyla yaşamakla ödüllendirilir. Tufandan sonra Nama, Yayaçı (yaratıcı) ve Yayık (tufan) Han adıyla Tanrılar arasına geçmiştir ve sonraki nesiller ona kurban kesmişlerdir. Yayık Han’ın gemisi Altay Türklerine göre Altay Dağları’ndan birisindedir. Her Türk boyu kendi dağlarını göstermektedir. Eski Türkler dağları kutsal addederlerdi. Çünkü dağların Tanrı’ya en yakın yerler olduğuna itikâd ederlerdi.
İnançlarda Farklılıklar
Orta Asya kavimlerinde Ay ve Güneş kültü vardır. Altaylılara göre Güneş anne, Ay atadır. Yakut Türkleri masallarında Ay ve Güneş kahramanları himaye eder. Zaman zaman Güneş ve Ay kötü ruhlarla mücadeleye girer ve eğer yenik düşerlerse Güneş ve Ay tutulması yaşanır. “Güneş ve Ay tutulması olduğunda Altay Türkleri bağırıp çağırırlar, davul çalarlar. Bu gürültülerin kötü ruhları korkutacağına inanılır.”[5]
Şaman, Tanrı Ülgen ve Erlik gibi Tanrıları görür, onlarla iletişim kurar. Hasta var ise tedavi etmek için onun ruhunu bulur. Şamanların elbiselerinde belirli semboller vardır. Kamın cübbesine Altaylılar “manyak”, Yakutlar “kumu” ya da “oyun tangasa” adını verirler. Külahlar ve maskeler takar. Şamanın davulu veya tefi de özel sembollerle kaplıdır ve ayin yapmak için en önemli nesnedir. Tanrılarla iletişim kurma evresinde bir vecd hâli yaşar zıplar, bağırır, bayılır.
Şamanlar ak şaman ve kara şaman olmak üzere ikiye ayrılır. Ak şamanlar, cübbeyle külah giymezler ve davulları yoktur. Kötü ruhlarla (yeraltı) iletişim kuramazlar. Kanlı kurban verilmesinden kaçınırlar. Ak şamanlar Buda rahiplerine benzer. Halk tarafından çok itibar görürler. Fakat halk âyin yaptırmak için kara şamanları tercih eder. Şamanistler, karanlık dünyası Tanrıları’ndan korkarlar ve onlardan korunmak için kara kamlar vesilesiyle onlardan korunduklarına inanırlar.
Şamanizm’in Gereklilikleri
Şaman olmak için belli şartlar vardır. Bu durumda ya bir kam ailesinden gelinmeli yâhut halk tarafından seçilmiş olmak gereklidir. Şamanlık sanatı öğrenilemez, şamanlar bağlı oldukları topluluğun an’anelerini iyi bilmelidir ki hasta olana şifa vermesi mümkün olsun. Genç şaman, yaşlı bir şaman tarafından yetiştirilmelidir.
Şamanist Türk kavimlerinde âyinler ikiye ayrılır: 1) Muayyen vakitlerde yapılması gereken âyin ve törenler; 2) Tesadüfî olaylar dolayısıyla yapılan özel âyin ve törenler. Muayyen vakitlerde yapılan âyinler bahar ve yaz ve güz mevsimindedir. İlkbahar ve güz âyinleri Hunlar devrinden beri mevcuttur. İlkbahar bayramına “örüs sara” (sürüleri otlatmaya çıkarma ayı) bayramı denilmektedir, 9 Mayıs’ta yapılır. İlkbahar bayramı Kazak, Kırgızlar ve Başkurtlar’da “kımız murunduk” adıyla Mayıs ayında yapılır. Başkurt kadınları sonbahar bayramını, erkekleri -küçük erkek çocuklarını dahi karıştırmadan- “karga toy” adı ile kutlarlar ve kargalara darıyla süt verirler.[6]
Şamanistlerde kurbansız âyin görülmez, her âyin için kanlı yâhut kansız kurban verilmesi gerekmektedir. En önemli kurban attır, attan sonra koyundur. Kurban için erkek hayvan en makbul olanıdır. Kurban olarak kesilen hayvanların kemikleri atılmaz, ateşe atılır yâhut gömülür.
Türk milleti çağlar boyunca pek çok din değişikliği yaşamış bir millettir. Hangi dine girilirse girilsin, eski Türk dininin tesirleri her daim görülmüştür.
Dipnotlar:
[1] Harun Güngör “Şamanizm”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), https://islamansiklopedisi.org.tr/samanizm, (Erişim Tarihi: 13.09.2020).
[2] Abdulkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1986, s. 13.
[3] Sadettin Gömeç, “Şamanizm ve Eski Türk Dini”, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 4(4), 1998, s. 41.
[4] Sadettin Gömeç, a.g.m., s. 41.
[5] Sadettin Gömeç, a.g.m., s. 43.
[6] A. İnan, a.g.e., s. 97.
Yararlanılan Kaynaklar
GÖMEÇ Sadettin (1998) “Şamanizm ve Eski Türk Dini”, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 4(4).
GÜNGÖR Harun (2010) “Şamanizm”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), https://islamansiklopedisi.org.tr/samanizm (Erişim Tarihi: 13.09.2020).
İNAN Abdulkadir (1986) Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.