Dünyadaki Büyük Devrimler: Rus Devrimi

Şüphesiz 1917 Bolşevik Devrimi dünya tarihi için en önemli olaylardan biridir. Pek çok önemli kişi gelmiş, önemli ayaklanmalar olmuştur. Hristiyanlık; kölelik düzenini kaldıracağını söylemiş ve geniş bir destekçi kitlesi bulmuş, Fransız Devrimi krallık rejiminin tahakkümüne karşı gerçekleşmiş, Rus Devrimi ise burjuvaziye karşı proletaryanın hakkını vermeyi vadetmiştir.

Her büyük veya küçük çaplı siyasi ve kısmen askeri olayın müsebbibleri olarak sosyolojik nedenlere ulaşıyoruz. Rusya’da devrime uzanan süreçte bu nedenler çığ gibi büyümüştür. XIX. yüzyıldan sonra artarak devam eden yoksulluk, sınıflar arası maddî ve manevî uçurum, yolsuzluk, toplum düzeninde huzursuzluk gibi olaylarla karşılaşıyoruz. Bütün bunlara ek olarak, yaşanmış her türlü olumsuzluğu son Rus Çarı II. Nikolay’da adeta bir kısa film mahiyeti ile seyrediyoruz: Yoksulluk, katliam, eşitsizlik, askerî yenilgi…

Yaşanan her türlü olumsuzluğa rağmen Çar, iktidarının ortalarındayken dahi halk tarafından aşırı bir tepki almamakta aksine halk, bürokrasideki ve burjuvadaki her türlü rahatsızlığın çözümü olarak Çar’ı görmekteydi.

II. Nikolay’dan çok önce başlayan bu toplumsal durumu Rus edebiyatının klasik dediğimiz eserlerinde de sıkça görürüz. Tolstoy’dan Gorki’ye kadar pek çok yazar toplumsal sorunlara değinen edebiyatçılardır. Tolstoy’un “Diriliş” adlı eserinden bir anekdot paylaşmak istiyorum, Rusya’yı devrime götüren yolu tahayyül ettirebilir diye düşünerek:

“Millet ölüyor diye düşündü. Çocuklar beslenemedikleri için ölüyorlar. Kadınlar ölesiye çalışıyorlar. Herkes, hele yaşlılar doğru dürüst beslenemiyorlar.”

26 Mayıs 1896’da son Rusya Çar’ı, Romanov Hanedanlığının son lideri olan II. Nikolay, Çar III. Alexander’in oğlu olarak taç giydi. Eşi, “Çariçe”, Alman asıllı Alexandra Fyodorovna idi.

Tahta geçmesinin ardından halka ikramlarda bulunurken bu organizasyonu düzenleyen amcasının tahmininden çok daha fazla insanın organizasyına gelmesi sebebiyle ve daha önce meydanda askerî talim yapılmasından dolayı oluşturulan siperler sağlam kapatılmadığından çökmüş, büyük bir izdiham neticesinde 1400’e yakın insan ölmüştür.

Böyle bir şanssızlıkla tahta çıkan son Çar yönetiminde de oldukça talihsizdir. Çevresindekilerin fazlaca etkisinde kalan Nikolay, halkın gözünde büyük bir lider olarak yer etmek için uğraşmıştır. Bunun içinse savaş kazanmalıdır. Son Çar gözünü Japonların üzerine dikmiş ve 1905 yılında Japonlarla savaşa başlamıştır. Savaş umduğu gibi gitmeyince Nikolay, büyük bir hata yaparak Baltık Denizi’ndeki donanmasını Japonya’ya sevketmiş ve oldukça kısa bir muharebenin ardından mağlup olarak Rusya’nın itibarını büyük ölçüde zedelemiştir.

Rusya’da halk giderek ayaklanmaya başlamıştır. Bazı şehirler öyle bir hâle gelmişlerdir ki ordu, yeniden fethetmek gibi bir durumda kalmıştır. Nikolay da oldukça acımasız bir şekilde ayaklanmalara silahla karşılık verilmesini emrederek yaklaşık 15.000 insanın ölümüne sebebiyet vermiştir. O “Kanlı Nikolay”dır artık. Doğrusu şu ki Çar, dışarıda olup bitenleri tam anlamıyla kavrayamamıştır. O ve ailesi o kadar kendilerinden emindir ki devrim kapıya dayanana kadar devrimin büyüklüğünden habersizdirler.

Rusya böyle bir ortamdayken Çar, iktidarını sağlamlaştırmak ve Rusya’ya eski itibarını kazandırmak için I. Dünya Savaşı’na girdi, fakat Çar’ın umduğunu getirmedi. Savaş esnasında ülkenin pek çok yerinde isyanlar vardı ve ordu da yenilgi üstüne yenilgi almaktaydı. Çar bu isyanların ehemmiyetinin farkında olmadan cepheye gitmişti fakat bu büyük bir hata olmuştu. Çünkü başkentte kalıp iktidarı Papaz Grigori Rasputin’in bir hayli etkisinde kalan Çariçe’ye bırakmamalıydı. Cehpede de oldukça etkisizdi II. Nikolay. Savaş iyice ordu ve halk için yıkıcı bir hâl almaya başladı. Hem ordu içerisinde itaatsizlikler baş göstermiş hem de mağlubiyetlerden ötürü cepheden evlerine, dolayısıyla şehirlerine dönen askerler, şehirlerdeki kaos ortamında isyancıların saflarına katılmaya başlamışlardı. Bu, Çar için büyük bir tehlikeydi çünkü onun tahtı için en büyük dayanağı askerlerdi ve onları da kaybetmekteydi.

Çar daha fazla dayanamadı ve 1917’nin Şubat’ında cepheden ayrılırken Ekaterinburg’un isyancıların eline geçtiğini öğrendi. Elinde yapacak herhangi bir şey kalmadığı ve oğlunun hastalığından (Hemofili: Avrupa’daki akraba hanedanlıklar arasında gelenek haline gelen bir hastalık) dolayı tahttan kendisi ve oğlu adına feragat etti.

Çar ve ailesi Sibirya’da gözlerden uzak bir evde tutulmaya başlandığında iktidarda geçici hükûmet vardı. Geçici hükûmet başkanı Aleksander Kerenskiy, Çar’a can güvenliğinin teminatını verdi. Fakat onun da iktidarı Bolşevik tehlikesiyle karşı karşıyaydı. 1917 Ekim’inde halk -bu sefer Lenin önderliğinde- tekrar ayaklandı ve Bolşevikler’i iktidara getirdi. Daha sonra Çar yanlısı ordu mensupları Beyaz Ordu adıyla Bolşeviklere karşı harekete geçti ve Rus iç savaşı başlamış oldu.

1918 yılında Çar ve ailesi Ekaterinburg’da sürgünde iken sıkı bir çar düşmanı olan Yakov Yurovskiy özel amaçlı evin muhafızlarının komutanı olarak atandı. Çar’ın dört kıza sahip olması genç muhafızların daha gevşek hareket etmesine neden olduğundan muhafız birliği de yerini daha ehil bir gruba bıraktı. Takvimler 17 Temmuz 1918’i gösterdiğinde ise çar, bir oğlu, eşi ve dört kızı ile kurşuna dizilerek katledildi.

Sonuç olarak Rusya’da halk, uzun yıllar boyunca toprak ağalarının, devlet memurlarının baskısı altında ezildi. Bunun sonucunda ise tarihte ender görünen bir lidersiz, spontane gelişen devrime (1917 Şubat Devrimi) imza attılar. Bunun ardından iktidarın Ekim Devrimi ile Bolşeviklere geçmesiyle Sosyalist/Komünist yönetim altında yaşayan Rus halkı, ne kadar Romanovlar’ın yönetiminden farklı bir dönemde bulunsalar da tek parti iktidarı altında karşıt görüşte bulunamadan sadece ve sadece üretim amacıyla tekdüze bir yaşama sahip oldu.

Rusya İmparatorluğu devrimden sonra yerini Sovyet Rusya’ya yani Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne bırakıyordu. Bu aynı zamanda Sovyetler’in iktidarını sağlamlaştırıp ülke geneline yayabildiği andan itibaren ve bunun sonrasında II. Dünya Savaşı’nı da kazananlarından biri olması hasebiyle dünyada iki kutuptan biri olması ve dünya tarihine önemli bir siyasi güç olarak adını yazdırması anlamına geliyordu.

Bolşevikler devrim ile yalnızca üç yüz yıllık bir hanedanlığı tarih sahnesinden silmemiş; eski çağ filozoflarından orta çağ filozoflarına, peşinden yeni çağ filozoflarına yaşamını sürdürmüş bir fikrin “Sosyalizm”in devletleşmesini de sağlamıştır. Bu durum dünya için yepyeni bir tecrübe olanağı doğurmuş fakat bu tecrübe çok da uzun sürmemiştir. Soğuk Savaş’ın bir diğer kutbu olan Kapitalist Batı’nın temsilcisi Amerika Birleşik Devletleri ile II. Dünya Savaşından itibaren endüstriden astronomiye kadar büyük bir yarış içerisinde bulunulmuş ve Sosyalizm bu yarış sonucu 1991 yılında devletinin bölünmesini engelleyememiştir.

Toparlayacak olursak Rus halkı uzun yıllar boyunca baskı altında bulunması sonucunda Romanov Hanedanlığına son vermiştir. Lâkin demokratik bir sistemden ziyade tek parti ve tek düşünce altında üretime dayalı hayat tarzı olmuştur onları bekleyen.

Rus İmparatorluğu çok sıkı önlemler almış, devrimden sonra aktif rol alacak isimler sürgüne gönderilmiş olsa da Rus halkı, büyük bir şiddetle devrimi gerçekleştirmeyi bilmiştir.

Lenin İsviçre’ye, Stalin ve Troçki ise Sibirya’ya sürülmüştü.

KAYNAKÇA
Tarih içinde yayınlandı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir