Bir Başkadır Masallar: Masal Terapisi

Kendimize, kendinize masal diyarı oluşturmak ister miydiniz ya da çoktan var olan bir masal diyarınız var mı? Judith Malika Liberman’ın kendi araştırma ve birikimlerinden yararlanarak yazdığı “Masal Terapi” kitabında masallara ait bir dünyanın kapısı açılıyor bu yolda yürümek isteyenlere.

Cihanın farklı toplumlarından ve pek çok farklı gelenekten bir araya gelen hazineleri içinde saklıyor bu kitap. Bazen durup düşünmemiz gerektiğinde, neyin nasıl olmasını düşünürken çıkmazda olduğumuzda kitabın kapağını açıp hislerimizin bizi yönlendirdiği masalı kendimize rehber tayin ettiğimizde yolumuza bir ışık yanabilir. Tesadüften ziyade tevafuka erişebiliriz. Nadide masallardan iki tanesinin huzurunuza getirdik ışık olabilsin diye.

Judith Malika Liberman, Masal Terapi

ÇİLEK

Bir kadın ormanda koşuyor. Arkasında onu kovalayan iki azılı kaplan var. Nefes nefese kalış, kalp atışlarını boğazında duyabiliyor ve yüzüne damlayan terleri hissediyor… Ama her şeye rağmen kaderinden kaçabileceğini umarak var gücüyle kendini zorluyor.

Sonra birdenbire bir uçurum! Kapana kısılıyor. Kaplanlar her an ona yetişebilir. Kaçacak bir yer arayarak etrafına bakınıyor ve uçurumun dibine doğru uzanan bir ağaç kökü görüyor. Tutunup kendini aşağı bırakıyor. Aşağı sarkmaya başlamasıyla beraber kaplanlar uçuruma ulaşıyor ve kadın dikkatle ulaşamayacakları kadar aşağı doğru inerken onu izleyip öfkeyle kükrüyorlar. Kadın gülümsemek ve pratik zekâsı için kendi kendini tebrik etmek için ancak bir saniye vakit bulabiliyor. Aynı anda uçurumun dibinden gelen gürültülü tıslamalar duymaya başlıyor. Daha dikkatli bakınca uçurumun tepesinden yeşil çimenler gibi görünen şeyin aslında sürünen binlerce yeşil yılan olduğunu fark ediyor. Zemin onlarla kaplı. Yılanlar onu fark etmiş, ağızlarından zehirli dilleri sarkıyor, başlarını çevirmiş onlara bakıyorlar. Donakalıyor. Uçurumlar yerin arasında ağaç köküne asılı halde duruyor. Yukarıda kükreyen kaplanlar, aşağıda zehirli yılanlar. Daha birkaç nefes almaya zor fırsat bulmuşken kulağına ufaktan kemirme sesi geliyor. Biri beyaz, diğeri iki sıçan asılı olduğu ağaç kökünü kemirmekte. Hapı yuttu! İşte tam bu anda biraz solunda, taşların arasından fışkırmış iki küçük yaban çileğini fark ediyor. Elini uzatıp çilekleri koparıyor ve dilinin üzerinde erimeye bırakıyor. Gözlerini kapatıyor ve çileğin kokusunun, tadının, dokusunun tadını çıkarıyor. Ve bu lezzet patlaması o anı sonsuza dek uzatıyor.

Christine Singer’ın deyişiyle“Nereye koşuyorsun? Gökyüzünün içinde olduğunu görmüyor musun?”, yaşamın akışında olan zorluklarda ve keşmekeşte içimizde taşıdığımız göğü ve umudu unutur hâle geliyoruz. Dünya’nın şu anda olduğu zamanda insanın en çok içinde döndüğü dönemde çoğu zaman o güzel küçük çilekler görünemez olur. Şimdi ve burada “ânda kalmak” çilekleri görmek istemeye başlamak ile mümkün hâle gelmeye başlar. Unutmayın, çileklerin görünmez olmaya başlaması yok olduklarını değil baktığınız yerin onlardan uzaklaşmış olduğunu gösterir.

GÖZDEKİ LEKE

Hermione, krallıktaki en güzel kadındı. Şairler ve şarkıcılar hep onun güzelliğine övgüler düzen şeyler yazıyor, söylüyordu. Uzun, ipek gibi saçları mücevherle bir tutuluyordu. Ona abayı yakmış pek çok asilzade ve tüccar, Hermione’ye ait olduğu, hatta değerli gözyaşları onlara sildiği söylenen mendilleri alabilmek için bir servet ödüyorlardı.

Hermione’nin bütün vücudunda mükemmel olmayan belki tek bir nokta vardı ama bu nokta o kadar belli belirsizdi ki sadece mükemmelliğini tamamlıyordu. Sağ göz bebeğinin yanında küçük bir siyah nokta vardı. Bu nokta o kadar küçüktü ki bir sürü talibi içinden biri bile fark etmemişti.

Aylarca naz yaptıktan sonra Hermione bir kontla evlendi. Babası kontun varlığını, annesi yakışıklılığını onaylamıştı. Hermione ise sadece peşindeki talip ordusundan ve kulaklarına işkence eden ay ışığı serenatlarından kurtulacağına seviniyordu.

Kocası ilk birkaç ay boyunca ona tapıyordu. Zamanla sevgisi azalmaya başladı. Birkaç yıl sonra Hermione ona bahçede çay doldururken kocası ona baktı ve “Biraz yaklaşsana. Gözündeki o leke de ne? Ne zamandan beri böyle sevimsiz bir leken var senin?” diye sordu.

Kocasının, doğduğu günden beri taşıdığı bu kusurunu ilk kez fark ettiğini duyunca Hermione, üzüntüyle gülümsedi ve cevap verdi: “Sevgili kocam, o leke sadece beni sevmekten vazgeçtiğinden beri orada.”

“Bazen sana hayat vermeyen

Herhangi bir şey veya herhangi birinin

Senin için çok az olduğunu öğrenmek için

Karanlık ve yalnızlığının tatlı hapsine ihtiyacı vardır.”

Bu dizelerin ve masalımızın anlattığı yürekten esen sevgi rüzgârı ile ilgilidir. Sevginin güneşi başka insanların gözlerine doğar ışık olur, şenlik havası var eder. Güneşin önüne bulutlar gelip yağmur yağmaya başlar ise şenlik havası var olan yürekten fırtına esmeye başlar. Sevginin mayası hakiki ise yağan yağmur şarkı olur değilse sel olur.

Hayat yolculuğunda her insan kendine rehber edinir. Kimi için insan kimi için kitaplardır rehber olan. Yanı başımızda olup sadece okumaya başlayarak ulaşacağımız yegane yol gösterici olan kitaplardan birisi de Masal Terapi kitabı olabilir. Yol ayrımında kaldığımızda, yollar kapandı gibi geldiğinde ya da sadece nefes almak istediğimizde rastgele sayfasından okunan bir masal işimize yarayabilir. Her şeyin kesin sınırlar içinde var olan bu dünyada masalların dünyasındaki özgürlüğü yaşayabilir ve içimizdeki özgür yanı daha da besleyebiliriz.

Kaynakça:

-Liberman, Judith Malika (2020). “Masal Terapi”, İstanbul: Doğan Novus.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir