Film İncelemesi: Once Upon a Time… in Hollywood

Bir Hollywood Masalı

Tarantino’nun dokuzuncu filmi…

Pulp Fiction ile Palme D’or aldıktan neredeyse günü gününe 25 yıl sonra, Tarantino yeni filmi Once Upon a Time in… Hollywood ile tekrardan Cannes’daydı.

Film; Manson Ailesi, nokta atışı yapmak gerekirse sekiz buçuk aylık hamile Sharon Tate ve üç diğer arkadaşının cinayeti etrafında şekilleniyor. Seyirciler olarak biz, filmi büyük çoğunlukla Polanski’lerin yan komşusu olarak tanıtılan, modernleşen ve değişen Hollywood’a ayak uydurmakta güçlük çeken bir Western aktörü olan Rick Dalton ve onun uzun yıllardır dublörlüğünü ve bir süredir de şoförlüğüyle birlikte günlük işlerini halleden Cliff Booth’un günlük hayatları üzerinden izliyoruz.

Filmin ana karakterleri bu ikili ve Sharon Tate ile birlikte üç kişi olarak görülebilir. Fakat gözümüzün önünden hiç ayrılmayan, gürültüsü ve müziğiyle kulaklarımızı dolduran bir karakteri daha var: Hollywood. Los Angeles’ta doğup büyümüş, birçok kez gerçek bir LA sakini olmanın tek yolunun (filmde Rick aracılığıyla LA’de mülk sahibi olmaya bağlasa bile) orada yetişmek olduğunu iddia eden, canımız, yönetmenimiz Tarantino’nun, kendi çocukluğunun, erken gençliğinin ve 30 yıllık yönetmenlik kariyerinin geçtiği bu şehri belki de en “kendi” olduğu filmin ana karakterlerinden biri haline getirmesi anlaşılabilir bir durum. Filmde bolca (röportajlarda da birçok kez bahsettiği gibi) araba içinde -ve yolcu koltuğunda- ve tabii ki muazzam soundtrack’lerle geziniyoruz.

 

Konumuza dönmek gerekirse; en “kendi” olduğu film derken ne saçmalıyorum?

Tarantino’nun genellikle modernize edilmiş bir Western etkisiyle, bolca kavga, gürültülü ve vahşet dolu filmler yaptığı düşünülebilir, bunu düşünmek çok da yanlış sayılmaz. Fakat Tarantino aynı zamanda bir metacinema1 üreticisidir ve Once Upon a Time in… Hollywood, bugüne kadar yaptığı filmler arasında bu özelliğiyle en ağır basan film oldu.

Bunun katkısıyla birlikle çıkan ürün, kendini bilen, film olduğunun farkında, göstermek istediklerini seyirciye parmakla işaret eden, içindeki vahşet miktarı diğer filmlerine kıyasla çok daha az olsa da, Quentin Tarantino’yu en çok gördüğümüz, kendini tanıtmak için defalarca seyirciye fırsat verdiği, el uzattığı ve bir noktada kişisel bir film.

Bu durum beraberinde, özellikle filmin ilk kısımlarında bir NBC (bkz: Nuri Bilge Ceylan) kadar olmasa da bir tempo düşüklüğü (ve belki biraz da “gereksiz” sakinlik) getirmiş ve festival filmi izliyormuşuz gibi hissetmemize yol açmış. Bu tempo düşüklüğü bize biraz da muhteşem bir işçilikle dokunmuş, meşhur Tarantino diyaloglarından mahrum bırakmış. Filmdeki diyaloglar hâlâ çok otantik ve kalite seviyesi olarak Tarantino standartlarında olsa da miktar olarak az olmaları beni şahsen biraz üzdü.

Tarantino -belki de yukarıda bahsettiğim tempo düşüklüğünden dolayı- gerilim üretme işinin çoğunu filmin tarihi yanına, Tate Cinayeti’ne bırakmış. Bu durum Manson Ailesi’nden ve Tate Cinayeti’nden haberdar olmayan seyirciler için pek hoş olmayabilir, özellikle filmin son sahneleri epey anlamasız gelebilir.

Manson Ailesi’nden kısaca bahsedecek olursak, 1960’ların sonunda Charles Manson önderliğinde oluşmuş, çölde, geçmişte bir Western film seti olarak kullanılan bir çiftlikte yaşan bir kült. Çoğunlukla ergen ve genç yaştaki kadınlardan oluşan bu geniş aile; alışılmışın dışında, halüsinojenik ilaçların neredeyse düzenli olarak kullanıldığı, mutlak ret içinde, hippi ve birçok noktada komünist yaşam şeklini benimsemiş. Charles Manson’ın müridleri filmimizin karakterlerinden Sharon Tate ve arkadaşları dâhil olmak üzere toplam 9 kişiyi (sekiz buçuk aylık hamile Tate’in bebeğini de sayarsak 10) katletmiştir.

BU KISIM SPOİLER İÇEREBİLİR!

Tarantino diğer “tarihsel” filmlerinde (Django Unchained ve Inglourious Basterds) olduğu gibi bu filmde de alternatif bir tarih yazmaktan kendini alıkoymamış. Yazacağı alternatif tarihin ipuçlarını film boyunca, özellikle real-life superhero’muz olan Cliff Booth üzerinden veriyor. Django Unchained ve Inglourious Basterds görkemli bir mutlu sonla biterken, Tarantino yeni filminin sonunu görkemden çok biraz daha melankoliyle çevrilmiş fakat hâlâ umut veren bir mutlu sonla bitirmiş. (Bu cümle teknik olarak spoiler içermiyor okurken kızmayalım lütfen… Gerçi Tarantino da bu film için spoiler konusunda biraz hassas olmalı, Cannes’da Twitter üzerinden bir mektup yayınlayarak Cannes seyircisinden filme dair spoiler vermemelerini, filmi ilk defa izlemenin gerilimini insanların yaşamasına izin vermelerini istemişti.)

Mandatory Credit: Photo by Eric Charbonneau/Shutterstock (10332593ag)
Sony Pictures ONCE UPON A TIME IN HOLLYWOOD Photo Call, Beverly Hills, USA – 11 July 2019

Günlük hayatta filmlerin mümkün olduğunca teknik açıdan kusursuz olmalarını isterim, devamlılık hataları, absürd ve temelsiz kurgu seçimleri, hatta yakın planı alınan oyuncunun gözünden seti görmek bile beni gereğinden fazlaca irite eder.

Bu yazıyı yazmak için, arkadaşlarımla filmi konuşmak için ya da filmi anlamak için, her ne sebeple olursa olsun filmi düşünmeye çalıştığımda aklım teknik kısımlarda çok fazla durmuyor. Sektörde hemen hemen herkesçe mükemmeliyetçi ve purist2 olduğu bilinen bir yönetmenin, hele ki Tarantino gibi bir yönetmenin, filminde çok fazla teknik problem bulamazsınız.

Eğer bir noktaya değinmek gerekirse o da Tarantino’nun nispeten modern ve YouTube ve diğer tüm bağımsız platformlarla birlikle momentum kazanmış bazı teknikleri kullanması olur. Filmlerini hâlâ filme çeken bir yönetmenin eski kafalı olması beklentisini yıkma ve aklı her üç saniyede bir telefonuna giden bizleri filmde tutmak için bazı noktalarda etkili olmuş.

Toparlayacak olursak; Tarantino’nun yaptığı en iyi film bu film mi bilemiyorum. Benim için yeterince iyi ve olgun bir film. Tatlı bir Hollywood masalı…Filmin çoğu noktası hem Tarantino adına hem de dünya sineması adına devrimden çok evrim şeklinde. Perdeye baktığınız her an, gördüğünüz her şeye haddinden fazla zaman ve beyin gücü harcandığını hissedebiliyorsunuz ve eğer Tarantino “10 film yapıp bırakacağım,” fikrinden vazgeçmezse bunu hissetmeniz için çok fazla şansınız kalmadı. Perdedeyken, hala fırsat varken kesinlikle görülmesi gereken bir film.

1:https://www.wikizeroo.org/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvTWV0YWNpbmVtYQ
2:https://www.wikizeroo.org/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvUHVyaXNt
Kaynaklar: https://mobile.twitter.com/onceinhollywood/status/1130414077484777472 – https://www.imdb.com/title/tt7131622/ – https://en.m.wikipedia.org/wiki/Manson_Family – https://www.wikizeroo.org/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvQ2hhcmxlc19NYW5zb24

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir