İnci Küpeli Kız, Johannes Vermeer’i düşündüğümüz zaman ilk aklımıza gelen görüntüdür. Sinema, popüler kültür ve birçok edebiyat referanslarında ilham kaynağı olmuştur. Belki birçoğumuz eseri, Tracy Chevalier’in aynı isimli romanından veya Scarlett Johansson’ın başrolünde oynadığı filmden hatırlıyor olabiliriz. Rembrant’ın Gece Devriyesi ve van Gogh’un otoportreleriyle birlikte eser, Hollanda’nın sanatsal simgesi haline gelmiştir. İnci Küpeli Kız, resmedildikten üç asır sonrasında bile hâlâ gözlerimizi ve zihnimizi büyülemeye yetmektedir.
Johannes Vermeer, 1632 yılında Hollanda’nın Delft şehrinde doğmuş ve 1675 yılında doğduğu yerde vefat etmiştir. İnci Küpeli Kız‘ı 1665 yılında resmetmiştir. Bu nedenle tablo, 17. yüzyılın neredeyse tamamını kapsayan, ekonomik, bilimsel ve artistik refah dönemi periyodu olan Hollanda Altın Çağı’na karşılık gelmektedir. O zamanlar Hollanda, Seksen Yıl Savaşları sonucunda İspanya İmparatorluğu’ndan ayrılan, yedi Kalvinist vilayetten oluşan ve önde gelen deniz gücüne sahip Birleşik Hollanda Cumhuriyeti’nin bir parçasıydı. Haarlem, Leiden, Utrecht, Delft ve Amsterdam ile birlikte bu şehirler Hollanda’nın başlıca sanat merkezleriydi.
İnci Küpeli Kız, türbanı ve son derece büyük olan inci küpesiyle birlikte genç bir kadını temsil eden troniedir. Tronie, bir kişiyi temsil eden ancak portreden farklı bir resim türüdür. Portrede vurgu, modelin üzerindedir ve modelin özelliklerini yansıtır. Aksesuarlar ve alegorik unsurlar içerebilmesine rağmen model, her zaman tanınabilir kalmalıdır. Tronie türünde ise vurgu ressama doğru yön değiştirir ve tanınabilmesi gereken, ressamdır. Tronieler ressamlara, tekniklerinin en iyi hâlini tek bir eserde yoğunlaştırma fırsatı vermektedir. Resimlerine abartılı yüz ifadeleri ya da egzotik kıyafetler ve aksesuarlar gibi meydan okuyucu unsurlar ekleyerek özellikle bir ressamın neler üretebileceğini gösteren bir vitrin oluşturmaktaydılar.
İnci Küpeli Kız söz konusu olduğunda ise giyim ve aksesuarlar çok önemlidir. Bunun nedeni, 17. yüzyılda resimsel türlerin hiyerarşisi, fikirleri doğadan üstün gören bir düşünce okulu olan Neo-Platonizm’e* dayanmaktaydı. Bu sebeple büyük bir zihinsel çaba ile sonuçlanan resimler (mitoloji, klasik edebiyat veya İncil tasvirleri gibi ana türleri temsil edenler), ressamın gördüklerini olduğu gibi resmettiği eserlere (portreler, manzaralar ve natürmortlar gibi ikincil türleri temsil edenler) göre üstün kabul edilmişti. Pratikte, bu hiyerarşi Hollanda’da esnek bir şekilde uygulanıyordu.
Hollanda Altın Çağı’nda, günlük yaşam sahnelerinin yanı sıra tavernalar ve genelevler gibi bayağı ortamların resimleri yaygındı ancak ikincil türden bir resmin şaheser olarak beğenilmesi için, ustalık ve titizlik yeterli değildi. Resmin, zarafet ve edep kurallarına uygun olması gerekiyordu. Neo-Platonizm, resmin amacının sadece doğayı taklit etmek değil, onu aşmak olduğuna karar vermişti. Dolayısıyla bir sahneyi çok gerçekçi bir şekilde veya birçok ayrıntı ile tasvir etmek yeterli değildi. Onu idealize etmek, dünyevilikten uzaklaştırmak ve daha yüksek bir statüye yükseltmek gerekiyordu. Resmin konusu, günlük yaşamın bir sahnesi olsa bile ona “klasik itibar” kazandırılması gerekiyordu. Giysiler ve aksesuarlar bu hedefe ulaşmaya yardımcı olmuştu.
Daha sonra “Oryantal”, “Türk” ve “Slav” olarak tanımlanan bu resim unsurları, aslında ulusal veya etnik hiçbir kökene atıfta bulunmuyor. Bunun yerine, temsil edilen karakterlerin belirli uzaysal ve zamansal bağlamlarından uzaklaştırılıp, idealin üstün diyarına yerleştirildiğini belirtirler. İnci Küpeli Kız, bu duruma ideal bir örnektir. Avrupai özelliklere sahip genç kadın karakteri, oryantal güzelliği çağrıştıran türban ve uluslararası deniz ticaretiyle Avrupa’ya gelen zenginlikleri hatırlatan inci gibi egzotik kıyafet ve aksesuarların kullanımı ile idealleştirilmiştir. Bu idealleştirmenin sonucunda İnci Küpeli Kız, Hollandalı kız ya da 17. yüzyıla ait bir kız değil, artık zamansız ve evrenseldir. Bir tür soyut ideal olarak, onunla aramızda uzay ve zaman sınırları kaybolmuştur.
Vermeer’in, resimlerindeki kadınlar ve izleyici arasına perde veya mobilya parçası gibi bir engel koyması olağan bir durumdu (örneğin, Hizmetçisi İle Mektup Yazan Kadın) ancak İnci Küpeli Kız’da durum böyle değildir. Ayrıca, tuvalin küçük boyutu ve koyu monokrom (tek renkli) arka plan Kız ile tatlı bir yakınlık atmosferi yakalamaya yardımcı olmuştur. Artık hiçbir şey dikkatimizi ondan alamaz. Ona dikkatlice baktığımızda sanki seslendiğimiz için bize dönüp bakan yaşayan bir kadın görürüz.