Işık ve Gölgenin Oyunu: Karanlığın İçindeki Derin Mana

Kendinizi 17. yüzyılda burjuvazi sınıfında yer alan bir soylu olarak hayal edin; göreve gitmeye hazırlanıyorken etrafınızı Amsterdamlı askerî birliğin oluşturduğu bir kalabalığın çevrenizi sardığını ve yalnız sizin gibi birkaç kişinin fırça darbeleriyle ön plana çıkartıldığını düşünün. O anda nasıl hissedeceğiniz, ressamdan da öte önceki yüzyıllardan gelen ustaların izini sürdürerek aynı zamanda 17. yüzyılda da devam eden barok tarzının en iyi örneklerinden olan karanlığın içindeki derin mana taşıyan tablonun gizemini çözmeye davet ediyorum.

Rembrandt van Rij, Gece Devriyesi, 1642

Gece Devriyesi – Rembrandt Harmenszoon van Rij

17. yüzyıl barok tarzı resmin önde gelen isimlerinden olan Rembrandt, insanların birbirine karşı tutumlarını, statülerini, yaşam tarzlarını; kıyafetlerinde, figürlerin birbirlerine karşı duruşlarında, yüzlerindeki karanlıktan aydınlığa doğru, ışık ve gölge karşıtlığını insanların nasıl hissettiklerini yüzlerine çok iyi yansıtarak izleyicisini içine çekmektedir. Barok resminin en önemli özelliklerinden biri de klasik tarzın (Rönesans) tam tersine ışık kompozisyonun resmin tamamına uygulanmayıp önemli- belirli bir sembol haline gelmiş kişi ve figürlere taşımaktır. Buna sanat tarihinde karanlık-aydınlık çatışması olan ‘chiaroscuro’ yöntemi de denirdi. Ressamın bunu yapmasındaki asıl amaç o anda yaşananları olduğu gibi tabloya aktararak karşı tarafa da o hareketliliği, yaşıyormuş izlenimini verebilmek, tarihi bir belge oluşturabilmekti.

Tablo karmaşık gibi gözükse de yakından incelendiğinde figürlerin ellerindeki aletlerin paralellik oluşturacak şekilde dizayn edildiğini görebilmekteyiz. Figürlerin kıyafetleri, yüz hatları, ellerindeki savaş aletleri üzerine düşen ışık ve karanlığın çatışması tabloya üç boyutluluk kazandırmaktadır. Bu şekilde derinliği yakalayabilmek için Orta Çağ resimlerinde uygulanan yöntem olan İsa’yı büyük şekilde tasvir etme metodu burada soylu kişiler için geçerlilik göstermemektedir. Hatta Rembrandt’ın o dönem usta ressamlara kendisini kanıtlaması İsa’nın Çarmıha Gerilişi ve İsa’nın Çarmıhtan İndirilişi tablolarıyla gerçekleşmiş olup çarmıhta İsa ve diğer figürler birbirleri ile aynı boyutta resmedildiği halde ışık oyunları sayesinde İsa yine ön plana çıkartılmıştır. Bu tabloyu incelediğimizde ise ön kısımda yer alan iki figür olan Yüzbaşı Frans Banning Cocg, Teğmen Wilhem van Ruytenburg ve diğer 28 figür gibi aynı boyutta resmedilmiştir. Arka kısımda yer alan silahşörlerin yüzlerinden bedenlerine kadar olan kısımlarını göremediğimizden tablo tam anlamında portre örneği göstermezken, kolektif – grup portrelerinden de içinde bulunduğu hareketlilik sayesinde ayrılmaktadır.

Resmin dokusunu incelediğimizde kırmızı rengin baskın halde iki figürde kullanıldığını görmekteyiz. Tarih öncesi dönemlerden itibaren bu renge kutsallık, güç, ölüm ve yücelik gibi bir çok nitelik atfedilmiştir. Ama ortaçağdan sonra bulunması çok güç bir renk olması, herkesin bu rengi satın alamamasından dolayı bu tabloda kırmızı renk ihtişamın sembolünü oluşturmaktadır.

Güzelliğin Tarihi kitabında bu konu hakkında ‘’Orta Çağ soyluları güçlerini göstermek için altın ve mücevherler takarlar ve erguvan kırmızısı gibi değerli renklere boyanmış giysilere bürünürlerdi.” der.

Diğer yandan tablonun arka fonunda siyah bir rengin hakim olduğunu görmekteyiz. İnsanların simaları bu karanlığı keskin şekilde keserken ressam neden acaba bu grup resmini karanlık bir arka plan üzerine resmetmişti? Tablonun alt kısmına baktığımızda ara ara seyreden ışığı fark etmişsinizdir ve bu kesik kesik aydınlık ressamın bilerek yaptığı bir şey miydi sizce de? O halde şunu söyleyebiliriz ki 1642 yılında Rembrandt bu resmi gün ışığında resmetmişti. O tarihten bu yana vernik ve bulunduğu kötü şartlardan (kirli ortam) dolayı resim kararmaya başlamıştır. Zaten o dönem şehir muhafızları gece devriyesine çıkacak bir savaş durumu söz konusu değildi, insanlar kendi portrelerinin yapılması için belirli ücret ödeyerek tablolar yaptırıyorlardı. Bu da o şekilde dizayn edilmiş bir tabloydu aslında. Günümüzde adı Gece Devriyesi olsa da ilk yapıldığındaki adı ‘Yüzbaşı Frans Banning Cocq ve Teğmen Willem van Ruytenburch’un Birliği Yürüyüşe Hazırlanıyor‘ şeklindeydi. Tablonun üzerine sürülen vernik 1940’larda kaldırılsa da eserle ilgili yanlış algı günümüzde hâlâ devam etmektedir.

Genelde ressamlar birtakım sembolleri resimlerine aktararak onlara bakan kişinin de bunu fark etmesini isterler. Tabloya ilk göz gezdirdiğimizde ilk olarak bir pençe sembolü ön plana çıkar. Dikkat çeken iki kız çocuğundan önde yer alan kıza baktığımızda belinde bir tavuğun asılı olduğunu ve pençelerinin yukarıya doğru durduğunu görmekteyiz. Pençe kelimesi Osmanlı’da soylu kişilerin kullandıkları mühür yerine geçmekteydi, burada ise ressam pençe ve kızın elinde taşıdığı gümüş kadeh olan ‘goblet’ bize 17. yüzyılda Hollanda’da bulunan askerî birliği (milis) anlatmaya çalışmaktadır.

Yazının girişinde tablonun içinde bir figür olduğunuzu ve nasıl hissettiğinizi sormuştum. Resmin önemi aslında bu soru ile ortaya çıkıyor diyebilirim. Siz uzun bir süre tabloya baktığınızda önde hareketlilik sağlayan iki figür, yanda davul çalmaya hazırlanan bir diğer figür ve ayakaltında dolaşan köpeğin seslerini işitecek ve o ana sürüklenecek ve 17. yüzyılda yaşayan insanların ruhunu hissedebileceksiniz. Resmi de 17. yüzyıldaki diğer porte çalışmalarından farklı kılan ve yenilikçi yönünü oluşturan yanı da işte tam da bu.

Yararlanılan kaynaklar:
-Arş. Gör. Zehra Seda BOZTUNALI, Resim Sanatında Kırmızı Rengin Serüveni ,Akdeniz Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü, Antalya/TÜRKİYE
-Hatice Kübra BULAK, Sanat Tarihinin Temel Kavramları ve  Bir Metin Eleştirisi, Aydın Sanat Yıl 4 Sayı 8 – Aralık 2018 (85 – 94)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir