Kırmızının Tarihçesi: Antik Resimlerden Louboutin Ayakkabılarına Yolculuk

Kırmızı, ana renkler arasında olmakla birlikte ressamların kullandığı en eski renklerdendir. Bu renk tarih öncesine kadar dayanır. Turuncumsu tonlardan koyu tonlarına kadar kırmızı, tarih boyunca dünya çapında kültürlerce özel bir yere sahip olmuştur. Bu sıcak renk, batı kültüründe aşkı temsil eder ve arkasında dikkatleri anında üzerine çeken, çekici ve dolgun bir izlenim bırakır.

Çoğu kültürde kırmızı, eğlenceyi ve iyi şansı temsil eder. Aslına bakıldığında çoğu Asya kültüründe gelinler, doğurganlık ve şans sembolü olduğundan kırmızı renk giyerler. Avrupa’daysa kırmızı, aristokratlar ve ruhbanlarla eşleştirilmiştir. İsa’nın kanını çağrıştırması, Katolik kilisesi için kırmızıyı o kadar önemli bir yere getirmiştir ki baş kardinal, Roma Katolik kardinallerinin geleneksel olarak giydiği bu renkle adlandırılmıştır.

Sanatta ve tekstilde; antik zamanlardan beri her yeri kuşatan bu renk güçlü ve saygındır. Şimdi, kırmızının sanattaki en önemli tonlarına bakıp muhteşem tarihine bir göz atalım!

Kırmızı Aşı Boyası

İspanya’da Altamira mağaralarında çizilmiş bir bizon. (M.Ö. 15000 -16500)

Kırmızının en eski formlarından biri kilden oluşuyor. Kil, içindeki hematit minerali sayesinde kırmızı rengi veriyor. Aslında Taş devrinin sonlarına doğru insanların vücutlarını boyamak için kırmızı aşı boyasını öğütmeye başladıkları bulundu. Beyaz ve siyahla birlikte kırmızı da; Yontma taş çağında, doğada çok kolay bulunabilir olduğundan dolayı sanatçılar tarafından kullanılan nadide renklerdendi. M.Ö. 15000-16500 tarihleri arasında İspanya’daki Altmira mağaralarındaki resimler, kırmızı aş boyasıyla yapılmış en eski resimlere örnektir.

Kırmızı, aynı zamanda Antik Çin’de de öne çıkan renklerdendi. M.Ö. 5000-6000’e dayanan siyah ve kırmızı çömlekler bunun eski örneklerindendir. Mısır’da Kral Tut’un mezarındaki bir ressamın paletinde dahi bu rengin kalıntıları bulunmuştur.

Bunu biliyor muydunuz?

Antik Mısır’da kırmızı aşı boyası, kadınların dudaklarını ve yanaklarını renklendirmesi için bir çeşit kozmetik olarak kullanılmıştır. Törenler esnasında insanlar vücutlarını boyardı. Mısır kültüründe kırmızı; hayatla, sağlıkla ve zaferle ilişkilendirilmiştir. Kırmızı renk, aynı zamanda duvar resimleri için de pek sık kullanılmıştır.

Zincifre

Villa of Mysteries, Pompeii

Bu kırmızı tonu, açık parlak kırmızıdan koyu kiremit rengine kadar uzar ve adını yapıldığı mineralden alır. Bu merkürik sülfit epeyce zehirlidir fakat Mısırlılardan beri de kullanılır. Bu muhteşem renk, Antik Romalıların kullandığı bir renkti. En çok da dekor için kullanıyorlardı. Örnekleri hâlâ Pompei’nin duvar resimlerinde görülebilir. Aslında zincifre, Romalılar zamanı o kadar değerliydi ki Mısır mavisinden ve Afrikan kırmızı aşı boyasından daha pahalıydı. 12. yy’dan itibaren zincifre, Çin sanatına özgü ahşaptan yapılan verniklenmiş ürünlerin oymalarında fazlaca kullanılmıştır. Antik zamanlarda, lâl tonlar zincifreden elde ediliyordu. Bu sonralarda kullanılan lâl rengiyle karıştırılmamalıdır.

Bunu biliyor muydunuz?

Romalılar zamanı çoğu zincifre, İspanya’daki Almadén madenlerinden geliyordu. Maalesef ki orada çalışanlar ya mahkûm ya da köleydi ve epey zehirli ortamlarda çalışmaya zorlanıyorlardı.

Lâl Rengi

“Pesaro Madonna,” Titian, 1519-1526 Kararmaya meyilli olmasıdır. Bu sebepten renk koyu kahverengi ve mor arası bir tona döner.

Düşünülene göre ilk sentetik lâl rengini üretenler, Çinlilerdi. Hatta bunun tarihi, M.Ö. 400 yılına bile dayanıyor olabilir. Ortaya çıkan renk, Arap simyacılar tarafından Avrupa’ya getirildi ve Rönesans döneminde sıkça kullanıldı. Özellikle de parlak bir kırmızı kullanarak katmanlar yapmasıyla ünlü olan İtalyan ressam Titian’ın kullandığı görülüyor. Pigmentler, daha çok turuncumsu bir kırmızı tonuyken bilinen bir kusuru zamanla rengin kararmaya meyilli olmasıdır. Bu sebebten renk, koyu kahverengi ve mor arası bir tona döner. Lâl rengi, 20. yüzyıldaki en popüler kırmızı ton olarak kaldı fakat sonrasında zehri çoğu ressamı etkileyince kadmiyum kırmızısı kullanılmaya başlandı. Çin’de lâl rengi, Çin kırmızısı olarak kullanıldı. Bu rengin, hayatın ve iyi şansın bir sembolü olduğuna inanıldı ve hem tapınaklar hem de imparatorun aracı bu renge boyandı.

Bunu Biliyor muydunuz?

Orta çağda sentetik lâl rengi, altın yaprak değerindeydi. Bu nedenle bu renk, sadece tezhipli el yazmalarının önemli kısımlarını göstermek için kullanılırken diğer yandan metin içindeki kırmızı harfler için daha az maliyetli kırmızı kurşun kullanılmıştır.

Fesrengi

Coronation mantle of Roger II of Sicily (1133–4), kırmız böceği kullanılarak fesrengine boyandı.

Mora dönük bu sert kırmızı, dişi kırmız böceğinin kurumuş kabuğundan yapılıyor. Bu böcekler, meşe ağacının özünden beslendiklerinden ticari olarak fesrengi üretmeleri için toplanıyorlardı. Karmin üreten Crimson Lake keşfedildikten sonra fesrengi gözden düştü. Bunun nedeni karminle üretilen kırmızıyı üretmek için yirmi kat daha fazla böceğe ihtiyaç duyuluyordu.

Bunu biliyor muydunuz?

Kırmız böceğinden üretilen kırmızı renge aynı zamanda natürel kırmız da denir. Bu sayede Crimson Gölü’yle karıştırılmaması amaçlanmıştır. İlerleyen zamanlarda fesrengi, Alizarin adlı bir maddeden üretilmeye başlanmıştır ve bu renk üretilen ilk sentetik kuru boyadır. Alizarin kırmızı boya Bob Ross’un en sevdiği renkti ve Resim Sevinci’nde sıkça kullanmıştır.

Karmin

“The Jewish Bride,” Rembrandt. 1666.

Göllerden elde edilen deniz mavisi ve lâl rengi gibi renk tonlarının aksine karmin de doğal bir maddeden üretilmiştir. Bu renk, kaktüslerin üzerinde yaşayan kırmız böceklerinden elde ediliyor. Azteklerin kullandığı bu parlak kırmızı renk, İspanyol istilacılar tarafından fark edilince 16. yüzyılın başlarında Avrupa’ya getirildi. Karminden elde edilen kırmızı, daha derin bir fes rengiydi ve neredeyse 15. Ve 16.yüzyılın bütün ünlü sanatçıları tarafından kullanılmıştır. Rembrandt, Vermeer, ve Velázquez bu rengi kullanan sanatçılardan sadece bir kaçı. Bu kızıl ton çok dikkatli kullanılmalı çünkü ışığa maruz kaldığı zaman tonunu değiştirebiliyor.

Bunu biliyor muydunuz?

Kırmız böcekleri gümüş ve altından sonra 16.yüzyılda elde edilen en değerli maldı. Hem boya olarak hem de tablolarda kullanımıyla zenginliğin bir sembolüydü. Çoğu Avrupalı aristokrat kırmızla boyanmış kırmızı kıyafetler giyerdi ki bu rengin üretimi Avrupa’da çoktan var olan diğer kırmız boyalarından çok daha sertti.

Sülyen (Minyum)

“The Night Cafe,” Vincent van Gogh, 1888.

Sülyen veyahut minyum, Han döneminde Çinliler tarafından üretilen başka bir “çok zehirli” materyaldir. Aslında beyaz kurşunu kavurarak üretildiğinden ilk sentetik pigment olarak düşünülüyor. Beyaz kurşun, ne kadar kavrulursa o kadar turuncu-kırmızı tona ulaşıyordu. Zincifreden elde edilen pigmentten daha ucuzdu ki zincifre orta çağ el yazmalarında ve Perslilerin ve Hintlilerin minyatür boyamalarında pek çokça kullanılıyordu.

Vincent van Gogh, bilinene göre sülyen tonunu çok severdi ve kendi sanatında da epeyce kullanmıştı. Maalesef ki minyum, ışığa maruz kaldıkça zamanla beyazlaşıp renginin solmasına neden oluyor.

Bunu biliyor muydunuz?

Minyatür kelimesi “minyum”dan geliyor. Üstelik el yazmaları üzerine çalışan orta çağ sanatçılarına da minyatürcüler denirdi.

Kadmiyum Kırmızısı

“Interior with Black Fern,” Matisse, 1948.

20. yüzyılın başında kadmiyum kırmızısı ünlenmeye başlamış ve 1910’da satışa sunulmuştur. Zincifrenin doğal tonu olan bu renk, ren-haslığı ile bilinir. Henri Matisse özellikle bu rengi çok severdi. Bu rengi kullanan ve öne çıkan sanatçıların ilkiydi.  İçindeki kadmiyum sülfat pek zehirli olmasa da 2014 yılında Avrupa Birliği bu rengi sanatçılar fırçalarını yıkarken suları kirletmesinden ötürü kadmiyum yasağı çıkarmışlardır. Şansa yapılan araştırmalar, herhangi bir zararın olmayacağını kanıtlamıştır ve bu sayede kadmiyum birçok sanatçının paletinde sevilerek yer almaya devam etmiştir.

Bunu biliyor muydunuz?

Başarısız olsa da Matisse, Renoir’ı kadmiyumu kullanmaya ikna etmeyi denemiştir. Pek yakın arkadaşlar olsalar da Renoir ilk denemesinden sonra kendi kullandığı kırmızı tonuna geri dönmüş ve o rengi kullanmaya devam etmiştir.

Çin Kırmızısı

Tarih boyunca pek çok kırmızı ton modada kullanılmıştır fakat tasarımcı Christian Lououtin, renk seçiminde özellikle bir tonda karar kılmıştır. Bu renk, Çin kırmızısı olarak bilinir. Bu rengin, vermiyon ile karıştırılmaması gerekir çünkü zaman zaman vermiyona da Çin kırmızısı denir. 1922 yılında; markasının imzası haline gelen bu renk, en çok ayakkabı altlarında göze çarpıyor. Bu renk, markayla eşleştirilmiş ve Louboutin’nın, kırmızı tabanları birçok ülkede ticari marka haline getirmesine yol açtı. Artık kırmızı tabanlı ayakkabılar, lüksün ve zarafetin bir simgesi haline geldi. Bu ayakkabılar, çoğu zaman elit ve ünlü kesim tarafından halka açık etkinliklerde giyiliyor. Bu renk, bir renkten ziyade zenginliğin ve stilin sembolü haline gelmiştir.

Bunu biliyor muydunuz?

Louboutin’nın renk imzası aslında kazara olmuştur. Bir prototip üzerinde çalışırken sanki bir şeyler eksikmiş gibi hissetmiş ve bu esnada asistanının oje sürdüğünü fark etmiş. Ardından siyah ayakkabıları kırmızıyla eşleştirmeye karar vermiştir.

Çeviri kaynak: https://mymodernmet.com/shades-of-red-color-history/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir