Alman Dışavurumcu Filmlerine En Başarılı Örnek: Dr. Caligari’nin Muayenehanesi (1920)

Robert Wiene’nin yönettiği Dr. Caligarini’nin Muayenesi, Alman dışavurumcu sinemasının en önemli örneklerinden sayılıyor. Film, bankta yanında biriyle oturan Francis adlı bir adamın, geçmişte yaşadığı korkunç anılarını anlatmasıyla başlıyor.

Korku türü olan Dr. Caligari’nin Muayenehanesi, bölüm bölüm ayrılmış şekilde ilerliyor ve altı bölümden oluşuyor. Sessiz sinema dönemine ait, bu yüzden konuşma yok. Oyuncuların konuşması ekrana ara yazı şeklinde veriliyor. Müzik neredeyse hiç kesilmiyor ve gergin, ürkütücü müzikler kullanılıyor. Mekân olarak alışılmışın dışında görüntüler görüyoruz. Üçgen kapılar, abartılı şekiller ile karanlık atmosfer etkisi daha güçlü şekilde sağlanıyor. Kullanılan dekorlar kübik görüntülere sahip. Abartılı makyajlar ve oyunculuklar, çarpık, yamuk köşeli mekânlar oldukça dikkat çekici. Dekorlar, filmin korkutucu olmasında büyük bir etkendi çünkü filmde doğal bulduğumuz görüntüler hiç yoktu.

Filmin içeriğine gelecek olursak, Dr. Caligari, Holstenwall kasabasında uyurgezer kölesi Cesare ile bir panayır düzenliyor. Kasabadaki insanlara onun geleceği bildiğini, eğer ona soru sorarlarsa cevap vereceğini söylüyor. Francis ve arkadaşı Alan da o sırada o gösteride bulunanlardan. Alan çok etkilenip hemen Cesare’ın yanına gidiyor, ne kadar yaşayacağını soruyor ve Cesare’dan şafak sökmeden öleceğini öğreniyor. Gerçekten de Alan o gece ölü bulunuyor. Francis bu durumdan şüphelenip Dr. Caligari’yi araştırmaya karar veriyor. Bu sırada Cesare, Francis’in nişanlısı Jane’i öldürmek için yanına gidiyor ancak vazgeçip onu kaçırmaya karar veriyor. Gürültüye uyanan insanlar hemen Jane’in odasına geliyor. Jane’in babası da seslere uyanıyor ve kızını yatağında göremeyince kahroluyor. Oyunculuklar o kadar abartı ki sahnenin güçlü etkisini en çok verilen tepkiler sağlıyor diyebilirim. Cesare, peşine takılan insanlardan kurtulamayacağını anlıyor ve Jane’i yere bırakıp kaçıyor. Bir tepeye çıkıyor ve orada yere yığılıyor.

-Buradan sonrası spoiler içerebilir.

Francis ve polis, Dr. Caligari’nin karavanına gidiyor ancak o, ellerinden kaçmayı başarıyor. Kaçan Dr. Caligari’nin peşinden giden Francis, onun bir akıl hastanesine girdiğini görüyor ve hemen içeri girip orada gördüğü bir doktora Caligari adında bir hastaları olup olmadığını soruyor. Hayır cevabını alan Francis şaşırıyor ve doktor, Francis’e isterse başhekimle görüşmesini teklif ediyor. Filmin ilk beklenmeyen sahnesi burası çünkü; doktorların başhekim dediği kişi, Dr. Caligari çıkıyor. Francis şoke olmuş vaziyette yine teatral bir oyunculuk sergiliyor. Odasındaki kitapları inceliyor ve gerçeği öğreniyor. Kitapta, Caligari adında uyurgezerleri yönlendirip ona cinayetler işleten, kötü emellerine alet eden bir keşişin hikâyesine olan merakını görüyor.

Filmin sonu oldukça şaşırtıcı çünkü; Francis’in hikâyeyi çözümlediğini zannederken aslında olay bambaşka bir hâl alıyor. Francis’i, akıl hastanesinde yatmakta olan bir hasta olarak görüyoruz. Üstelik Jane ve Cesare da burada yatan hastalardan. Caligari gerçekten de o hastanenin başhekimi. Filmde başından sonuna izlediğimiz her şeyin, aslında Francis’in tamamen kafasında kurduğu hayal ürünleri olduğunu anlıyoruz.

Film kostüm, makyaj, ışık, dekor gibi tercihleriyle korku etkisini çok başarılı veriyor. Tamamen akıl hastanesinde geçmesi ise izleyiciyi büyük ters köşeye uğratıyor. Dönemine göre oldukça başarılı ve temsil ettiği ekspresyonist akımının en başarılı örneklerinden.

Kaynak:https://filmhafizasi.com/sinemada-disavurumculuk-ve-dr-caligari/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir