Kısa boylu, incecik yapılı, delici mavi gözlü. Dans eder ve şarkı söyler. Aynı zamanda pantomim yapar. Yüz ifadeleri, titiz el hareketleri ile kendisini çevreleyen özgür, hiçbir yere ait olmayan hava arasında ince diyaloglar uydurarak pantomim yapar. Bir sokak sanatçısı olarak aynı zamanda usta bir cepçi olur; birbiri ardına ceplerden, karmaşa ve çaresizlikten kahkahalar çekip çıkarır. Kendi yönettiği filmlerde oynar. Sahneleri çorak, anonim ve annesizdir.
Yazan: Cengizhan Altun
Sevgili okur; kimden söz ettiğimi tahmin etmişsinşizdir. Küçük adam, Berduş, Charlie Chaplin.
Kısaca Chaplin
İngiliz sinema yönetmeni, oyuncu, yazar, film müziği bestecisi, kurgucu ve komedyen. Asıl adı Sir Charles Spencer Chaplin’dir. 1889’da Londra’da doğdu. Annesi ve babasının sirk oyuncusu olması; henüz 6 yaşında seyirci önüne çıkarak dans edip şarkı söyleme fırsatı vermişti ona. Küçük yaşta babasını kaybeden Chaplin’in hayata tutunacağı tek dalı olan annesi de akıl ve ruh hastası idi. Annesinin sürekli hastaneye gidip gelmesinden dolayı sefalet içinde bir çocukluk geçiren Chaplin, bu dönemde geçici sahne işleri bulmuştu.
“Nefret geçer, diktatörler ölür. Halktan aldıkları iktidar, halka geri döner. İnsanlar ölür, hürriyet ölmez.”
Öyle ki sokaklarda yaşadığı da olmuştur mimikleriyle güldüren adamın. 1910 yılında ABD’ye gittikten kısa bir süre sonra oraya yerleşti. Chaplin’in birden kendini sinema hayatına atıvermesi onun için ucu bucağı olmayan bir kariyerin kapılarını açtı. Yarattığı ve ABD’den de kovulmasına neden olucak “Şarlo” adlı karakteri ile özdeşleştiriliyordu. Şarlo adı, 1915’te fransız sinemasının ilk günlerinde, yapımcı Jacques Haik tarafından ortaya atılmıştır. Bu tip, Chaplin’in bir ingiliz soylusunu canlandırdığı ilk filmi Ekmek Davası’nda yoktur. Ancak ikinci filmi Venedik’te Çocuk Otomobil Yarışları’nda (Kid Auto Races at Venice) ortaya çıkmıştır.
Şarlo, çok az konuşabilen, her türlü cambazlığa yatkın, ama en yüce insani duyguları da ortaya koyabilen bir çeşit kukladır. Özelliklerini meydana getiren melon şapkası, bambu sopası, bol ve yamalı pantolonu, dar ceketi, yamalı pabuçları ve kısa bıyıklarıyla büyük üne kavuşan Şarlo tipi aynı zamanda iyilikseverliği, kurnazlığı, duygusallığı ve kadere boyun eğen insanı temsil eder. Acımasız sömürü çarkına sokulmuş insani bir çomaktır. Çünkü Şarlo yoksuldur, çoğu kez işsizdir ve otoriteyi temsil edenlerce itilip kakılır. Hor görülür, haksızlığığa uğrar, yanlış anlaşılır ve başına gelmedik şey kalmaz.
Kalmaz da tüm bunlara rağmen, kendisine yapılanlara boyun eğmez. Bir biçimde hesap sorar. 1889”da doğan Chaplin değilse de Şarlo hala yaşıyor özgürlüğü için direnenlerin safında..
“Beni duyma olanağı olanlara diyorum ki; umutsuzluğa düşmeyiniz. Üzerinize çöken bela, vahşi bir iştahın ve insanın gelişmesi yönünde kaygılananların duydukları acıların sonucundan başka birşey değildir. İnsanların kini geçecek, diktatörler yok olup gidecektir ve halktan zorla aldıkları güç yine halkın eline geçecektir. İnsanlar ölmeyi bildikleri sürece, özgürlük yok olmaz, olmayacaktır. Nefret geçer, diktatörler ölür. Halktan aldıkları iktidar, halka geri döner. İnsanlar ölür, hürriyet ölmez.”
İşte bu sözlerin altına imzasını atabilenlere aydın denir. Bu tavrıyla bugün pek sık gördüğümüz türden bir sanatçı olmayan Chaplin burjuvazinin pek garip sinemacılar sürüsüne de dahil olmaz.
Chaplin’in dünyasında “gülme” ölümsüzlüğün takma adıydı.
Geçtiğimiz yüzyılda dünya ekonomik, siyasi ve toplumsal oalrak köklü değişimler geçirdi. “sesli film”in icadı ve Hollywoon’un yeniden yapılanmasıyla birlikte sinema da değişti. Buna rağmen Chaplin’in yaptığı ilk filmler ne şaşırtıcılığından, ne mizahından, ne iğneleyiciliğinden ne de aydınlatıcılığından bir şey kaybetti. Dahası, bugün sanki eskiden olduğundan daha manidar ve daha çok bize sesleniyor. Yaşadığımız yirmi birinci yüzyıla derinlemesine dokunan yorumlar bu filmler.
“Sadece sevilmeyenler nefret eder“
Soytarı, hayatın acımasız olduğunu biliyordu. Kadim şaklabanın rengarenk kostümü, olağan melankolisini şakaya döküyordu. Soytarı kaybetmeye alışkındır. Kayıptan yola çıkar..
Chaplin’in maskaralıklarının enerjisi kendini yineliyor ve kademeli olarak artıyordu. Her düştüğünde yeni bir adam olarak doğruluyordu ayakları üstünde. Bir yandan aynı, diğer yandan farklı olan yeni bir adam. Ayakta kalmasının sırrı çokkatmanlı olmasıydı. Her ne kadar umutlarının tekrar tekrar tuz buz olmasına alışmış olsa da, aynı çokkatmanlılık onun bir sonraki umuduna da sarılmasını sağlıyordu. Birbiri ardına gelen küçük düşmeleri büyük metanetle anlatıyordu. Karşı atağa geçtiğinde bile bunu hayıflanma imasi ile yapıyordu. Tavrındaki metanet, onu yıkılmaz kılıyordu; ölümsüz görünecek derecede yıkılmaz..
John Berger Düşme Sanatına Dair Bazı Notlar adlı yazısında Şarlo’nun son zamanlarını “Chaplin’in 80 yaşındayken çekilmiş fotoğrafları var. Bir gün bu fotoğraflara bakarken yüzündeki ifade tanıdık geldi. Ama neden böyle olduğunu bilmiyordum. sonradan hatırladım. Gidip kontrol ettim. Yüzündeki ifade Rembrandt’ın son otoportresindeki ifadeye benziyordu. Gülen Filozof veya Demokritos olarak otoportre.” şeklinde tasvir etmiştir… İyisiyle kötüsüyle geçen 88 yılın ardından 25 Aralık 1977’de uykusunda hayata gözlerini yumdu. Çocukluğunu, anne – baba sözcüğünün karşılığını kalbinden alan hayat, ondan belki de başarılı yetişkinlik ve huzurlu bir son ile özür dilemişti…
“Ancak beş paralık bir komedyenim,” diyor,
“tek isteğim insanları güldürmek.”
Saygı ve sevgiyle…
Kaynakça: https://tr.wikipedia.org/wiki/Charlie_Chaplin – https://youtu.be/MWOD6hgkao0 , https://youtu.be/SDwYHpmdrLc