Kanlı Kontes Elizabeth Báthory

Macaristan’ın en zengin ve köklü ailelerinden birinde 7 Ağustos 1560 yılında dünyaya gelmiştir. Ve 1614’te, tarih tam da 21 Ağustos’u gösterdiğinde ölmüştür. Bathory ailesi zengin ve soylu olmasının dışında, çok güçlü ilişkilere ve tanıdıklara sahip bir ailedir.

Elizabeth Bathory daha 4-5 yaşındayken sara hastalığından muzdarip olmuştur. Sorunlu bir çocuk olarak büyümüştür. Geçirdiği hastalıkların yanında sorunlu aile bireylerine sahip olan Elizabeth cinsel kimlik bozukluğuna da sahipti. Sorunlu ve çekingen yapısına rağmen genel olarak entelektüeldi. 15 yaşındayken, 25 yaşındaki kont Ferencz Nasdasdy ile evlendi ve kendi soyadını devam ettirmek için soyadını ona verdi. Evlilik hediyesi olarak da Csetjhe Kalesi’ne yerleştiler.

Evli oldukları 25 yıl içerisinde, kocası savaşa gittiği için yalnız kalan Elizabeth’in hayatı gittikçe sıkıcı bir hâl alıyordu. Zaman öldürmek için saatlerce ayna karşısında güzelliğine bakıyordu.

20’li yaşlarında kölelere işkence yapmaya başladı. Bu işkence gün geçtikçe Elizabeth’e büyük bir zevk vermeye başladı. Çocukluğunda yaşadığı travmalardan mı bilinmez ama Elizabeth günden güne daha sadist bir yapıya bürünmeye başlamıştı.

Ve Kanlı Kontes lakabını almasını sağlayacak olaylar bu şekilde başladı.

Günlerden bir gün evdeki yardımcı kızlardan biri Elizabeth Báthory’nin saçlarını tarıyordu. Saçlarını hızla çeken yardımcı kız Báthory’nin sert tepkisiyle karşılaştı. Canı yanan Báthory eliyle yardımcı kızın burnuna vurdu. Burnu kanayan yardımcının kanı Elizabeth Báthory eline bulaştı. Eline bulaşan kanla görevli kızın güzelliğini aldığını düşünen Elizabeth yıllardır aynalarda gördüğü o kırışık suratıyla karşılaşmayacaktı.

Elizabeth, genç kızların kanlarını içerek gençleştiğini ve güzelleştiğini düşünüyordu. Bu konuda bir nebze de olsa haklı olduğu söylenebilir. Yaşadığı dönemde Avrupa’nın pek çok yerindeki kadınlarda ileri düzeyde demir eksikliği vardı. Kıtlıktan dolayı yeteri kadar beslenemeyen, adet dönemlerinde kaybettikleri kanın yerini dolduramayan kadınlar hastalıklı, kırılgan, soluk tenli ve güçsüz bir bedene sahiptiler. Elizabeth Bathory’de bu kadınlardan biriydi. Fakat onu diğer kadınlardan ayıran şey paraya, güce ve hasta bir ruha sahip olmasıydı. Bol miktarda tükettiği taze genç kız kanı içerdiği demir nedeniyle yanaklarının daha pembe, saçlarının daha parlak olmasına ve kendisini daha güçlü ve güzel hissetmesine neden oluyordu.

Eline buluşan kanla gençleştiğini ve kırışıklıklarının azaldığını düşünen Elizabeth’in ilk işi kızın bütün vücudundaki kanı boşaltıp kan banyosu yapmaktı.

Artık güzelleşmenin kolay yolunu bulan kanlı kontes daha da güzel olmak için yüzlerce bakire kızı sarayına getirtti. Maksat onlara görgü ve nezaket kurallarını öğretmek olsa da aslında kanlı kontesin amacı saraya gelen güzel kızları daha yakından tanımaktı.

Elizabeth, bir süre sonra büyücülüğe de merak saldı ve Dorotha Szentes adlı gerçek bir büyücüden büyü ile ilgili bilgiler almaya başladı. Bunun üzerine Darko, Elizabeth’in sağ kolu oldu. Bunun dışında eski hemşiresi Jloona Joo, erkek uşağı Johannes Ujvary ve Anna Darvula adlı hizmetçi kız da ona yardım etti ve onların da yardımı ile Cetjhe kalesi tüm kötülüklerin merkezi olmaya başladı.

Görgü ve terbiye öğrenmeleri için sarayına kabul ettiği kızların tamamı sırra kadem bastı. Öte yandan bölgedeki kız kaçırma olayları da artmıştı. Saray çevresinde dedikodular çıktığında kralın emriyle görevlendirilen György Thurzó şatoyu incelemeye geldi. Yaklaşık 300 kişilik bir tanık ordusu dinlendikten sonra korkunç gerçekle yüzleşildi. Kralın Bathroy’nin kocasına olan borcu nedeniyle eyleme geçtiği ve böylece Bathory’den kurtulmak istediği de bir başka korkunç gerçekti. Bugüne dek Elizabeth’in suçsuzluğunu savunanlar krallık tarafından gerçekleştirilen bir komploya kurban gittiği ve bir Protestan olmanın cezasını çektiğini öne sürüyor.

Elizabeth Bathory, özellikle kocasının ölümünün ardından işkence yöntemlerini giderek arttırmıştı. Psikologlar Bathory’nin yaşlandıkça artan akıl hastalığının bu dönemde iyice kötüleştiğini iddia ediyorlardı. Ödeme vaatleriyle kandırılan ya da kaçırılan genç kızlar mahzene kapatılıyor ve bedenleri tanınmaz hale gelene dek dövülüyor, sonra da yakılıyor ya da parçalanıyordu. Kurbanların ölesiye dövüldüğü, açlığa terk edildiği, canlı olarak yakıldığı, iğnelerle işkenceye uğradığı, kışın dışarıda üzerlerine su dökülerek donmaya bırakıldığı, yüzlerinin, kollarının ve cinsel organlarının ısırıldığı ve cinsel anlamda tacize uğradıkları da biliniyordu.

Bathory’nin bu korkunç işkencelerini 1585 yılından 1610’a kadar sahip olduğu tüm şatolarda gerçekleştirdiği ortaya çıktı. 650 kişilik kurban sayısına Bathory’nin hâlâ hükümet arşivlerinde saklı olduğuna inanılan günlük ve mektuplarından ulaşılmıştır. Bathory, bir seri katil olarak çok da becerikli sayılmazdı, bir asil olmasının avantajlarını sonuna kadar kullanmış fakat işlediği cinayetlerin üzerini örtmek konusunda da yeterince titiz davranmamıştı. Tüm bu imtiyaz ona sadece mahkeme aşamasında yaramış, yargılanmadan doğruca kendi şatosunda müebbet hapse konulmuştur. Öte yandan kralın Bathory’e borcunu ödemesine gerek kalmadığı hükmüne de varılmıştır.

Bathory, Csejthe şatosunda ölü bulunduğunda odasında el sürülmemiş pek çok kap yemek bulunuyordu, bu nedenle tam ölüm tarihi bilinemiyor. Önce Csejthe kilisesinin bahçesine gömülen cesedi Csejthe’li köylülerin ayaklanması sonucu Ecsed’deki Bathory aile kabristanına defnedilmek üzere buradan taşındı. Kontes Bathory denince aklımıza gelen kan banyosunun bu efsaneye sonradan eklenmiştir. Bunun sebebi ise Bathory aleyhine ifade veren tanıklardan hiçbiri bir kan banyosundan söz etmediği ve bunun sadece Transilvanya vampir inanışıyla alakalı olarak uydurulmuş olduğu öne sürülmüştür. Bazı kaynaklara göre de Elizabeth’in ruhunun iblise döndüğü öldüğü gün ise odasından Elizabeth değil de iblis çıktığı da söyleniyor.


Yazan: Yasemin Tapar

Yararlandığım kaynaklar:

1

2

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir