”Uyuduğumuzda nereye gideriz?” Bu soru Chinatown’da Billie Eilish’in gelişini sabırsızlıkla bekleyen genç kızların kafasını bir müddet kurcalamıştır. Ama Billie Eilish bu sorunun asıl mucidi değil. Yüzyıllar boyunca filozoflar, şairler ve psikanalistler bu konuyu irdelediler. Ama yine ve yine imkânsız olanı gösteren hayal etmenin, uyuyan objelerin ve rüyalarımızda gittiğimiz hiç görülmemiş yerlerin peşinde koşanlar sanatçılar olmuştur. İlahi rüyalardan tutun da fantezilere ve kabuslara kadar, rüyanın sanat tarihinde karşımıza çıkışı Orta Çağ’dan beri oldukça değişikliğe uğramıştır.
Çeviren: Beyza Şimşek
Rönesans döneminde sanatçılar ve hümanistler antik çağların eserlerine ve sanatına yöneldiklerinde, Hipokrat ve Aristoteles gibi filozofların rüyalar konusuna dair eğilimlerini keşfettiler. Özellikle 15. yüzyılda adından söz ettirmiş Floransalı filozof Marsilio Ficino, rüya yorumlamayı kendine amaç edinmiştir. Onun ortaya attığı ”vacatio animae” kavramına göre ruh, bedenin sınırlamalarından kurtulup daha yüksek, manevi bir hâle bürünebiliyor.
Sanatta bu manevi hâl genellikle dinle ahlak ikilemine sıkışmış uyuyan ruhların biçimini alıyor. Bunun yanı sıra rüyalar Rönesans sanatçılarının yaratıcı hayal güçlerini kullanmasına ve şehvetli, pagan sahnelerle oynamasına olanak sağlamıştır. Venedikli ressam Lorenzo Lotto’nun Sleeping Apollo ve Muses with Fame isimli eserlerinde karşımıza ormanda açık bir alanda uyuyan bir tanrı karşımıza çıkmaktadır. Tepede uçan bir melek savrulmuş kıyafetlerden ve müzik aletlerinden oluşan bir yığını irdelerken diğer melekler ise dans ederken tasvir edilmiştir.
Yine de sanatçıların iştahını kabartan İncil’deki rüyaydı. Eski Ahit hikâyelerinde Yakub’un merdiveni ve Yusuf’un Firavun’un rüyasını yorumlaması popüler konulardı.
Nicolas Dipre’nin yağlı boya çalışması olan The Dream of Jacob’da, ön plandaki Yakub beyaz kıyafeti içerisinde kafasını bir kaya üzerine yaslayıp açık havada dinlenirken tasvir edilmiştir. Meleklerin cennete doğru merdiven dayadığını gördüğü rüyası arkasındaki manzarada somut bir biçimde karşımıza çıkıyor. Eserde Yakub’un gözleri kapalı gözüküyor ama resme göre görüşü tamamen açık.
Kâbuslar, Hieronymus Bosch gibi kuzeyli ressamların fantezilerini süsleyene kadar Neo Platonik güzellik normlarını benimseyen İtalyan ve Fransız sanatçıların ilgi alanına girmiyordu. Bosch’un takipçilerine atfedilen The Visions of Tundale tipik bir halüsinasyon, Bosch tarzı bir tablodur.
Günahkar bir şövalyenin cehennemi rüyasında gördükten sonra ahlaki kurtuluşunun anlatıldığı The Vision of Knight Todal adlı bir ortaçağ şiirinden esinlenilmiş resim, korkunç yaratıklar ve grafik detaylarla bezenmiş bir cehennem görüntüsünü betimliyor. Eser aynı zamanda kâbusu tövbe etmek için bir uyarı olarak nitelendiriyor. Sol alt köşede uyuyan günahkâr Tondal’ın kabusu bizzat yaşadığı görülüyor.
Ahlakın yozlaşması The Vision of Tondal’ın teması olsa da resmin diğer öne sürdüğü bir gerçek de uyuduğumuzda aklın da uyuduğudur.
Francisco de Goya’nın Aklın Uykusu Canavarlar Üretir adlı eseri, çağdaş İspanyol toplumunu, özellikle ülkenin modernize olmadan önceki uygulamaları ve batıl inançları eleştirmek adına kâbusları kullanıyor. Merkezdeki figürün görünürde huzurlu olan uykusu İspanyol kültüründe kötülükle ilişkilendirilmiş yabani hayvanlar tarafından bölünüyor. Goya’ya göre, akıl aydınlanmaz ise kötülük kazanır.
Aynı zamanlara denk gelen Henry Fuseli’nin Kâbus’u benzer bir anlatıma sahip olsa da garip bir biçimde ahkaki bileşenlerden hatta edebî, İncil veya sanat tarihi örneklerinden yoksundur. Tabloda yatağına uzanan beyaz bir kadın resmedilmiş. Korkunç bir karabasan figürü göğsünde çömelirken büyük burun delikleri olan bir at siyah kafasını perdenin arkasından gösteriyor. Eserin esrarengiz içeriği ve korkunç tasvirleri ilk etapta görenleri şok etti ve görünürde ”Akıl Çağı”ndan çok Romantizm normlarına eğilimliydi.Günümüzde bazı bilim insanları bu çalışmayı Sigmund Freud’un psikanalitik teorilerinin yeniden yapılandırması olarak görüyor; Freud’un Viyana’daki dairesinde resmin çoğaltıldığı biliniyor.
Henri Rousseau’nun Uyuyan Çingene eserinin altında yatan anlam nedir? Uyuyan kadının yüzünü yalayan aslan bir hayal ürünü mü yoksa gerçek mi? Kadın gerçekten çölün ortasında uyuyor mu yoksa bütün resim bir hayalden ibaret mi?
Freud rüyalar ve bilinçdışı faaliyetler üzerine olan teorilerini yayınladığında sanatta olan etkisi hemen kendini gösterdi. 20. yüzyılda, mantığın sınırlarını ve Birinci Dünya Savaşı’na götüren baskıcı toplumsal kuralları aşmak isteyen Sürrealistler için rüyalar temel kaynak oldu. Bilinçdışı faaliyetler, beklenmedik anlamlar içeren ve başkalarının sırlarına, iç dünyasına pencere gibi açılan yaratıcı bir araç haline geldi.
Salvador Dalí, rüyaları sayısız yoldan eserlerinde kullandı. Ama 1944’te resmettiği Uyanmadan Bir Saniye Önce Nar Etrafında Uçan Arının Sebep Olduğu Rüya eseri hem rüyayı hem de rüyanın sonuçlarını aynı tabloda gösteriyor. Sanatçının karısı ve ilham kaynağı Gala, denizden çıkan bir kaya üzerinde çıplak bir biçimde uyurken tasvir edilmiş. Gala’nın rüyası tuvalin üst yarısında, bir nardan ortaya çıkmış bir balığın ağzından uyuyan figüre doğru sıçrayan iki kaplanı ve bir tüfeği göstermektedir. Eserin adından da anlaşılacağı üzere, rüyanın saldırısı kadını dakikalar sonra uyandıracak.
Uyuduğumuz zaman nereye gideriz? Sürrealistler, Dalí ve onların sanatsal öncüleri, rüyaların kendini keşfetme yolu olarak yorumlanma olasılığını anlamıştı. Daha da önemlisi, rüyaların yarattığı özgürlük alanının ve hayali sahnelerin tadını çıkararak bu sorunun tüm avantajlarını kullandılar.