Tanpınar’dan Bir “Hayri İrdal” Absürditesi

Hayri İrdal. Edebiyatımızın en kıymetli eserlerinden Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün ana karakteri. Ahmet Hamdi Tanpınar bu kitapta zamanı bir düzen içerisine koymak, ayarsız saat bırakmamak üzerine kurulan bir enstitü ve onun içerisindeki karakterler ekseninde bir olaylar zinciri kurguluyor.

Onun “tip”ine odaklanmış bir yazı olacağından Hayri İrdal absürtlüğü dedim fakat SAE benim için genel anlamda bir absürdite romanı. Hayatın, aşkın, bürokrasinin intelijansiyanın absürtlükleri. Tanpınar bunları satır aralarında öyle güzel işliyor ki okurken yer yer yüzümde tebessümler hasıl oldu zira olaylar oldukça trajikomik.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, 55. Baskı -Ekim 2020

Öte yandan bu abeslikler silsilesinin kaynağı biziz. Devletimizle, insanımızla, esnafımızla, mahallenin delisiyle, hatta “ihtiyar” saatle. En küçük yaşlardan itibaren böyle bir dünyanın ortasına atılan ve abes yağmurundan kaçamayan insanımızın öyküsü Saatleri Ayarlama Enstitüsü. Hayri İrdal da bunların temsil edildiği “tip”.

Hayri İrdal’la münevverlerimize de selam verilir, sokaktaki işsiz gence de. Halit Ayarcı devletin tüm imkânlarını kılıfına uydurarak kullanan bürokratımızdır. Pakize, günümüzde sanal hayat sevdalısı, Netflix bağımlısı olarak gördüğümüz tipin ilk versiyonu, sinema yüzünden realizmden kopmuş.

Hayri İrdal’da Tanpınar’ın bize yansıttğı aydın tipi, ilk sayfadan yeterince izah edilmiş aslında. İlk cümlede der ki Hayri İrdal: “Beni tanıyanlar öyle okuma yazma işleriyle pek bir ilgim olmadığını bilirler.” Devamında da okumalarının, Arapça ve Farsça kelimelerini atlayarak okuduğu birkaç tarih kitabıyla, bazı hikâye kitapları ve gazetelerden oluştuğunu belirtir. Fakat kendisi ünlü biridir, ünlü edilmiştir ve “aydın” nazarıyla bakılmaktadır. Bu ironik anlatım itibar gören aydın şeklini izah etmekte. Burada Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu filmine de değinmem gerekir zira oradaki ana karakterimizde de yapay aydınların farklı bir çeşidi ortaya konulmakta.

Enstitü’nün ünü arttıkça, kadrosu da genişledikçe dolan cepleriyle beraber zihinlerinin karanlığını örtme içgüdüsü peydah olduğundan, gösterişli yaşama takıntısı sahte dostlukların kurulmasına ön ayak oluyor. Bu gibi baloları Tanpınar şöyle tarif etmekte: “Büyük salonda ve holde dans bütün hızıyla devam ediyordu. Pudra, lavanta, ter kokusu, çıplak omuz, vıcık vıcık koltuk altı, tebessüme bulaşmış ruj, havayı bir macun gibi kesifleştirmişti.”

Burada bulunan insanlar pek çok açıdan sahteydi, eksikti. Modern toplum adeta bu salonda toplanmıştı. F. Scott Fitzgerald’ın Gatsby’sinin Türkiye’deki yansıması Halit Ayarcı idi birnevi. Bu benzetmeyi büyük partiler organize etme, sahte hayatları ortak alanda toplama bakımından ve kısmen benzer sonlarından ötürü yapıyorum. Tanpınar, salondakilerin beceriksizce oynadıkları rollerini –veya kötü taklitlerini- şöyle anlatıyor: “Yalnız biraz da bilselerdi. Mesela kızım hakikaten zeybek oyununu bilseydi, baldızım demin tepindiği zıkkımdan biraz anlasaydı. Büyüğü sandalye ile avize kırar gibi besteleri harap etmeseydi…” Ben bu cümlede yarım bilgi ile kör kuyuda çırpınan aydınları (!) ve sanatkarları (!) da görüyorum.

Halit Ayarcı ise bu yeni ve oldukça özgün enstitü fikrine herkesin sıcak bakması konusunda büyük bir başarı ortaya koymuştur. En başından itibaren endişe ile yaklaşan çalışma arkadaşlarına, efkâr-ı umumiyeye dahi kuvvetli bir belagat sahibi olduğundan gerekli ilgi ve tatmini aşılamıştır. Tanpınar’ın kaleminden, Hayri İrdal’ın sözleriyle bu konuda şu yorumu aktarıyorum: “Kaldı ki, artık müesseseden şüphe de etmiyordum. Halit Ayarcı’nın itişleriyle yavaş yavaş müessesenin hakikaten modern bir teşekkül olduğuna inanmıştım.”
Kaynakça:
– Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Dergâh Yayınları, 2020
https://www.novelheroes.com/tr/kahraman/saatleri-ayarlama-enstitusu

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir