Buda’nın Öğretisi: Budizm

“Hayatınız boyunca kendinizden daha çok seveceğimiz birilerini arar dururuz. Bu kişiyi çok uzaklarda ararız ancak bize kendimiz kadar yakındır. Hayatta en çok sevmemiz gereken ve sevginizi en çok hak eden kişi kendinizsinizdir.” –Buda, “Buda’nın Öğretisi: Budizm”

Buda’nın öğretisine “Budizm”, bu öğretiyi benimseyenlere de “Budist” denilmiştir. Budizm, büyük inanç kitlelerine sahip olan Uzak Doğu dinlerinden biridir. Buda kelime köküyle “aydınlanmış, en yüce bilgeliğe ulaşmış kişi” anlamına gelmektedir. Budizm’in bir kurucusu, kutsal kitabı, doktrini, yap – yapma telkinleri, bir cemaati vardır. Ancak onda somut bir Tanrı, ruh ve ahiret anlayışı mevcut değildir. Budizm’ in yıllarca bir din olup olmadığı tartışılmış olup Buda öldükten sonra dinselleştirilmiş ve Buda ilahlaştırılmıştır. Halen bu konuda kafa karışıklığı olanların olmasına rağmen Budizm’ in yaşayan köklü yaşam felsefelerinden biri olduğu gerçektir. Budizm’ e göre akıl elzemdir. İnsanın aklı dışında din mevcut değildir. Akıl kontrolü dışında yaşanan hayatı Budizm kabul etmemektedir. Budizm’ de milliyetçilik, sosyal hayatın belirli şekillerinden ayrı kalma gibi prensipler yoktur. Manastır hayatı ile dünyadan inzivaya çekilen rahipleri ve Nirvana’ya ulaşmak isteyen sayısız mümine sahiptir. Bu inanışa göre tüm insanlar eşit yaratılıştır. Aradaki yegâne fark sadece bilgi ve şehveti yenmekle ortaya çıkabilir.

 

BUDA’NIN HAYATI

Kesin olarak bilinmemekle beraber Buda, İ.Ö. 563 yılında doğmuş ve İ.Ö. 483 yılında seksen yaşında ölmüştür. Asıl adı Siddhartha Sakyamuni Gotama Buda’dır. Siddhartha “amacına ulaşmış kimse” demektir. Budizm kendisiyle başlamış olmasına rağmen, bazı kaynaklara göre dünyaya gelen yedinci Buda’dır ve Budist literatürüne göre ise 25. Buda’dır.

Evvelki Buda’ların efsaneleri Gataka denilen kitaplarda gösterilmiştir. Buda, Hindistan’ın Kuzeydoğusunda, şimdiki Nepal’in bulunduğu bölgedeki Sakya kabilesinin yöneticisinin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Buda’nın doğumu hakkında pek çok rivayet vardır. Bir rivayete göre annesi Maya, Buda’nın doğumundan önce bir rüya görmüş ve bu rüyada ona doğacak olan oğlan çocuğunun ileride meşhur bir mürşit olacağı bildirilmiştir. Maya, Buda’nın karnına beyaz fil şeklinde girdiğini de görmüştür.

Geleneğe göre Maya, bir kutsal İncir Ağacı’nın dalından tutunmuş ve o arada onun sağından Buda dünyaya gelmiştir. Siddhartha’nın babası, oğlunun geleceğini öğrenmek için falcılara başvurmuş ve onun ya kudretli bir hükümdar veya bir “Buda” olacağını öğrenmiştir. Kral, oğlunun “Buda” olmasına engel olmak için çalışmış; onu saray zevkleri içine hapsetmiş, refah içinde geçen bir hayat ve iyi bir eğitim imkânı sağlamıştır. Bir gün Siddhartha babasının yasağına uymayarak saraydan dışarı çıkmış ve gerçek hayatın sarayda gördüğünden ibaret olmadığını anlamıştır. Çünkü o, ilk gün bir ihtiyara, ertesi gün bir hastaya, üçüncü gün bir cenazeye ve dördüncü çıkışında da bir dilenci keşişe rastlamıştır. Gördüklerinden dolayı, her şeyin boş olduğunu anlamış ve dünya nimetlerine sırt çevirmiştir. Yirmi dokuz yaşında iken, ailesi uykuda bulunduğu sırada sarayı terk etmiştir. Gotama ismini kullanarak, altı yıl, bir deri bir kemik kalıncaya kadar en sert bir takva yaşamaya başlamış ama bu onu tatmin etmemiştir. Hikmete ve zihnî kurtulmak için riyazet ve çile yolunun kâfi gelmediğini; bu yolun vücudu zayıflatmaktan ve zihni bulandırmaktan başka bir işe yaramadığını anlamıştır. Çünkü o, önce saray hayatının zevk ve sefasını, daha sonra da nefse işkence yolu ile ikinci bir aşırılığı tatmıştır.

Böylece iki aşırılık arasında “orta bir yol” aramaya koyulmuştur. Bunun için yeniden yiyip içmeye başlamıştır. Bu sırada Mayıs ayının dolunay gecesinde yabani bir İncir Ağacı (Aydınlanma Ağacı) altında oturup düşünceye dalmış; hayatın, ölümün, evrensel acı ve ıstırabın sırrını araştırmaya başlamıştır. 35 yaşlarında ve Temmuz dolunayında murakabe halinde iken gayesine ulaşmış, zihni aydınlanmış ve “Buda” olmuştur. Kavuştuğu aydınlığın ifade ettiği mana son derece basitti. Yani bütün ıstırap, arzu yüzündendi ve insan herhangi bir şeyi özlemekten vazgeçmekle huzura kavuşurdu. Bu düşünce yalnız Buda için değil, bütün dünya için yepyeni idi. Bu düşünce onun hayatına hâkim olmuştu. Kendisi daha sonraları bu halini anlatarak söyle demiştir: “Artık kurtulduğumu içimde hissediyordum. İçimdeki cahillik dağılmış ve içimi aydınlık kaplamıştı.”

Leshan Giant Buddha / Çin, dünyanın en büyük ve en uzun Buddha heykeli

TEMEL İNANÇLARI

Budizm’de iman ikrarına “tri-ratna” denir. Buna üç cevher adı verilir. Bunlar: Buda, Dharma ve Sangha’dır. Dharma Buda’nın bulup geliştirdiği öğreti ve akidedir ki, Budizm’in hayat merkezini teşkil etmektedir. “İslamiyet’te Kur’an-ı Kerim’in, Hıristiyanlıkta Hz. İsa’nın tuttuğu yeri Budizm’de Dharma tutmaktadır. “Yani Budizm’deki en önemli kural ve kaide Dharma’dır. Sangha ise, başlangıçta erkek rahipler cemaatinden ibaret iken, daha sonraları içerisine kadınların da dâhil edildiği Budist rahip ve rahibeler cemaatidir. Akabinde bu üç esas şöyle ifade edilmektedir: “Buda’ya sığınıyorum, Dharma’ya sığınıyorum, Sangha’ya sığınıyorum”.

Budizm’de Tanrı’ya bakış açısı Buda gibi kâinatı kimin yarattığı konusunda ilgisizdirler. Onlar tanrıyı reddetmezler ama onunla ilgilenmezler de. Onlara göre, dünya Tanrı’ya ait bir şey değildir. Dünya insanların hırs ve arzularından ortaya çıkmıştır. Bu sebeple dünyevi her şeyi reddederler. Budizm’de ne politeizm ne monoteizm anlayışı vardır.

Zamanla ise şekil değiştiren Budizm’de Buda’nın bizzat kendisi tanrılaştırılmış ve heykelleri yapılarak tapınılmaya başlanmıştır. Buda’nın ortaya koymuş olduğu ve kurtuluş öğretisinin özü olarak kabul edilen dört temel gerçek, Budist öğreti ve uygulamayı özetleyen, insan hayatı ile ilgili olan ve birbiriyle bağlantısı bulunan dört anlayış/kavrayıştır. Bunlar:

1) Hayat acı ve ıstıraplarla doludur. Acı ve ıstırap dünyevi oluşun temel özelliğidir.

2) Acı ve sıkıntıların nedeni arzulardır.

3) Acı ve sıkıntıları sona erdirmek, arzu ve isteklerden vazgeçmeye bağlıdır.

4) Arzu ve isteklerin üstesinden gelmek de Sekiz Dilimli Yolu izlemekle mümkündür.

Buddha bu ağacın altında tam ve aşılamaz aydınlanmaya ulaştığı için, Bodhi, yani bilgelik ağacı olarak adlandırılmıştır.

Budizm’e göre dört temel hakikatin farkına varan kişiler için sonraki aşama, acı ve ıstıraba son verecek olan Sekiz Basamaklı Kutsal Yol’dur. Sekiz Dilimli Yol, ilgilerine ve içeriğine göre üç üst başlık altında toplanabilir. Üst başlıkları; doğruluk (sila), tefekkür (samadhi) ve hikmet (panna) şeklinde sıralamak mümkündür. Üç esas, bir insanın seyahatte konakladığı yerler gibidir. Kişinin çıkmış olduğu manevi yolculuğu, zikredilen üç yere uğramadan tamamlaması imkânsızdır. Her bir aşamanın hakkını vererek, yani her basamakta konaklayarak amacına ulaşabilir. Sekiz basamaklı yolun üçü Sila’da, ikisi Samadi’de, ikisi de Panna’dadır. Sekiz dilimli yolda yer alan doğru çaba ise diğer yedi yolun tümünü kapsar niteliktedir. Çünkü kişi, ister zihinsel isterse fiziksel bir eylemde bulunsun, onun için lazım olan şey doğru çabadır. Panna, genel olarak hikmet, bilgelik şeklinde çevrilir.

Genel bir ifade ile kurtuluşa ilişkin, metafizik ya da ontolojik doğruların, zihinsel ve tecrübi olarak iç yüzünün kavranmasıdır. Panna’ya; sekiz dilimli yolun ilk iki basamağı olan Doğru Bakış (Bilgi) ve Doğru Niyet girer. Sila, Budizm’de ahlak olarak geçer ve sekiz dilimli yolun; doğru konuşma, doğru eylem ve doğru geçim (meslek) kısımlarını içine alır. Samadhi de yoğunlaşma demektir. Dolayısıyla da sekiz dilimli yolun son iki basamağı Samadhi içinde değerlendirilir.

Budizm’deki Karma Kavramı

Karma kavramını günlük hayatta kullanır ve duyarız, bu kavram Budizm’de yer almaktadır. Karma; iş/eylem ve sonucu/meyvesi anlamına gelir, fakat çoğu defa işleri yöneten, mevcut hayatta ve gelecek hayatta birçok maddi etkileri bulunan Kanun’u ifade eder. İnsanın mevcut yaşamı geçmiş hayatlarındaki eylemlerin bir sonucu olduğu gibi gelecekteki yaşamları da bugün yaptıklarına göre belirlenecektir.

Budizm’de belirgin bir Tanrı anlayışının olmadığı bilgisi ile düşünüldüğünde karma yasası kişinin eylemlerine karar veren bir Tanrıyı, dolayısıyla da kaderciliği reddeder. Yaratıcı bir gücün etkisi veya müdahalesi olmasa da önceki yaşamların yaşanılan hayata, içinde bulunulan hayatın da gelecekteki hayata bir etkisi olacaktır.

Budizm’de yaşamın son hedefi Nirvana’dır. Her insan geçmişte başka yaşamlar sürmüştür. Öldükten sonra tekrar başka bir vücutta dirilecektir. Nirvana son dirilişten sonra ulaşılacak durumdur. İnsanın sonraki hayatında başına gelecekler, önceki hayatında yaptıklarının ödülü veya cezası olacaktır. İşte Buda gelecek hayatlarında insanların Nirvana’ya ulaşabilmeleri için öğretisini geliştirmiştir. Terim anlamı ise, “kişinin doğum-ölüm girdabından, dolayısıyla bunun sebep olduğu her türlü acı ve kederden kurtulup mutlak aydınlanmaya kavuşması” demektir.

Yine Nirvana, Budizm’de insan hayatının nihaî gayesi, karmanın yok edilmesi, daha önce hiç gerçekleşmeyen ve tasvir edilemeyen bir mutluluk haline ulaşma; uzun varlık ve bilgisizlik yolunun, çabalama ve acının sona ermesi demektir. Nirvana kelimesi Sanskritçe’de, bir mumun durumunda olduğu gibi, “sönüş” anlamına gelir. Fakat bu, şahsiyetin yok olması ve imha edilmesi manasına gelmez; daha ziyade reenkarnasyonun, doğum ve ölüm devridaimine sebebiyet veren arzunun “sönmesi” demektir.

Tasavvuf düşüncesine ait olan bir kavram olan fena ile Budizm’de var olan Nirvana’da benzerlikler vardır. Fena ve Nirvana kavramları, kişinin manevi yolculuğunda ulaşabileceği son mertebeleri ifade eder. Hem bedensel hem de zihinsel olarak belirli gereklilikleri yerine getiren ve çeşitli psikolojik halleri aşan kişi, mutlak hakikat olarak nitelenen aşamaya ulaşır ve daha önceki hallerde yaşanan mutluluk, sıkıntı gibi kavramlar geçerliliğini yitirir. Kişi bunların ötesine geçerek tasavvufta yaratıcı ile aracısız iletişime geçer, Budizm’de ise yeniden doğum çarkından kurtulur. Fena halinde neredeyse kişinin kendisi bile kalmaz. Fena halindeyken kişi ne çevresinin ne de kendisinin farkındadır.

Başka bir yoruma göre de fena, ben bilincinin yok edilerek mutlak gerçekliğe ulaşmaktır. Fena ve Nirvana kavramlarına bakıldığında ikisinde de bitme, sönme, son bulma gibi anlamların olduğu görülür. Tasavvuf ve Budizm arasında bir ilişki olduğunu söyleyen araştırmacılar da genellikle bu benzerlik üzerinden hareket eder. Bununla birlikte Nirvana ile fena arasında bir fark olduğu da söylenebilir. Örneğin, Bayezid’te, fenanın üç derecesi bulunur. Bunlar; niteliklerin yok olması, iradenin yok olması ve bilincin yok olmasıdır. Fena’da, Budizm’de olduğu gibi, benliğin yok olmasından yoktur. Benliğin Allah’ta devam etmesi söz konusudur. Böyle bir ayrım olmasının sebebi, daha önce de bahsedildiği gibi, Budizm’de belirgin bir tanrı inancının olmamasıdır. Tasavvufta Allah inancı olduğundan benliğin tümden yok edilmesi söz konusu değildir.

Tibet Budizmi

Son olarak Budizm’in M.S. 7. yüzyılda Tibet’te meydana gelen kolu Tibet halkının dini sayılan Tibet Budizmi’dir. “Dünyanın Çatısı” diye tanınan Tibet, 1950 yılında Çin Halk Cumhuriyeti tarafından işgal edilmeden önce, tüm dünyaya kapalıydı. Tibet, coğrafî konumu bakımından Asya kıtasının en erişilmez bölgelerinden birisidir. Buna rağmen, dinî alanda önemli bir yer tutmaktadır. Tibet’ te var olan Budizm’ den de esintiler taşıyan Brad Pitt’in başrolde oynadığı “Tibet’te Yedi Yıl” filmine bakabilirsiniz. Görsel detaylarla bu mistik dünyayı daha iyi anlamınıza yardımcı olacak bir yapıttır.

Kaynakça
  • Derin, S. (2016). Tasavvuf ve budizm klasiklerinin kavramlar üzerinden karşılaştırılması.
  • Ahmet, G. Ü. Ç., & Ekrem, S. E. R. T. BUDİZM’DE DÖRT TEMEL GERÇEK, SEKİZ DİLİMLİ YOL VE NİRVANA. İslam Medeniyeti Araştırmaları Dergisi5(1), 3-28.
  • Şarafullina, A. (2013). Budizm’de ve Tibet Budizmi’nde inanç esasları (Master’s thesis, Uludağ Üniversitesi).
  • https://tr.wikipedia.org/wiki/Bodhi_a%C4%9Fac%C4%B1

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir