Hogwarts Kalesi’nin mimarisi, bize hep çok büyüleyici gelmiştir. Bilmeyenler için “Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu” kurgusal bir İngiliz sihir okuludur ve Harry Potter filmlerinin çoğu sahnesinin çekildiği mekândır. Bu muazzam yapı, tema parklar ve mini-maketler dışında hiçbir zaman inşa edilmemiş olsa da kesinlikle bir mimari harikasıdır.
Çeviren: Zeynep Pınar Kayadibi
Hogwarts Kalesi – Mimar Hendricks tarafından render alınmıştıHogwarts Kalesi aslen Harry Potter kitaplarının yazarı J. K. Rowling tarafından hayal edilip yapım tasarımcısı Stuart Craig ve ekibi tarafından tasarlanmıştır. Kalenin iç ve dış tasarımında Büyük Britanya’nın çeşitli mekânlarından ilham alınmıştır.
Hogwarts’ın mimarisi, Ortaçağ Gotik olarak bilinmektedir ancak aslında Norman Romanesk, Gotik ve Gotik Uyanış dâhil olmak üzere çeşitli mimari anlayışların birleşmesiyle oluşmuştur.
Bu yazımızda, Hogwarts Kalesi için ilham kaynağı olan ve Harry Potter filmlerinin çekildiği bazı mekânlar ve yapılar üzerinde duracağız.
Durham Katedrali
Harry Potter dünyasında Hogwarts Kalesi bin yıldan fazla bir süredir ayaktadır, bu yüzden tasarımcılar bu muazzam yapıyı bunu göz önünde bulundurarak tasarlamışlardır. Hogwarts’ın tasarımına ilham kaynağı olan yapılar dendiğinde akla ilk sırada Birleşik Krallıktaki kaleler ve katedraller gelmektedir, özellikle Durham Katedral’inin yeri bu noktada çok özeldir. Tasarım ekibi, katedralin, viyadüğün sağındaki her şeyin temeli olarak kullanıldığından bahsetti. Hatta Hogwarts’ın ikiz kare kuleleri, tepelere eklenen uzun ve sivri yapılar gibi kurgusal abartılar dışında, bu taş yapının neredeyse tam bir kopyasıdır.
Katedral, Romanesk tarzının İngiltere yorumu olan Norman Mimarisinin en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilir.
Bu tarzın ana unsurları arasında pencereler ve kapılar üzerindeki devasa yarı dairesel kemerleri, kemerli revakları (avlu etrafında yarı açık kapalı yürüyüş yolları), tonozlu tavanları ve çan kulelerini sayabiliriz.
Çok detaya girmeden bu mimari unsurların bazılarının yanı sıra yazının devamında da bahsedeceğimiz diğer unsurları gösteren bir eskiz ekliyoruz.
“Kule” olarak belirttiğimiz yapının aslında “Büyük Merdiven Kulesi” olduğunu da belirtmeliyiz.
Romanesk tarzı, Avrupa’da 8. yüzyılda ortaya çıkmış ve 11. yüzyılda Norman soyluları ile piskoposları aracılığıyla İngiltere’ye gelmiştir. Norman tarzının diğer bölgelerde Romanesk tarzına kıyasen çok daha yaygın olduğu biliniyordu ve 12. yüzyılın ikinci yarısında kemerlerin belirgin şekilde sivrildiği Gotik stile evrildi.
Durham Katedrali ve Durham Kalesi, yeni Norman kralının (I.William) göz korkutucu gücünün bir sembolü mahiyetindedir. Hem katedral hem de kale stratejik olarak İngiltere’nin Kuzeydoğusundaki Durham Şehri’nin yukarısındaki yüksek dağlık bir burunda savunma amaçlı inşa edilmiştir. Nehir aşınması neredeyse tamamen yapıların etrafında akmaktadır.
Katedralin inşaatı, 1093’te başlayıp 1140’ta tamamlanmıştır. Daha sonra Hogwarts Kalesi’nde kullanılan temel bileşenler arasında nervürlü tonozlar, sivri kemerler ve uçan payandalar bulunmaktadır. İlginç bir şekilde, Durham Katedrali büyük ölçüde Norman Romanesk mimarisi olarak bilinse de bu üslup onlarca yıl sonra Kuzey Fransa’daki yeni Gotik mimarisinde kendini göstermiştir (aslında Durham’daki nervürlü tonozlar kayıtlardaki en eski tonozlardır).
Bunun nedeni büyük olasılıkla katedrali inşa eden Norman taş ustalarının daha sonra 1194’ten 1250’ye kadar inşa edilen Fransa’daki Chartres Katedrali gibi yapılarda çalışan ustalara bilgi birikimlerini aktarmış olduklarındandır. Göze çarpan özellikler binaların daha uzun, daha ayrıntılı ve karmaşık olmasını sağlayan ve daha büyük pencerelere imkân sağlayan yeni yapısal mühendislik becerileriydi. Adeta büyücü işleri…
Durham Katedrali, ilk iki Harry Potter filminde hem dış hem de iç mekân çekimlerinde özellikle kullanılmıştır. İlk film olan Harry Potter ve Felsefe Taşı‘nda Harry, beyaz baykuşu Hedwig ile katedralin avluya bakan revaklı kısmında yürüyordu. İkinci film olan Harry Potter ve Sırlar Odası‘nda, tam bu alanda Ron Weasley ağlayarak sümüklü böcek kusmuştu. Bir diğer örnek ise Katedralin meclis binası, Profesör McGonagall’ın sınıfı olarak kullanılmıştı.
Alnwick Kalesi
Durham Katedrali’nin arabayla yaklaşık bir saatlik kuzeyinde bulunan Alnwick Kalesi, süpürge ile uçuş ve Quidditch derslerinin verildiği ayrıyeten Weasley’in uçan Ford Anglia arabasıyla büyülü söğüt ağacına çarptığı sahnenin çekildiği mekândır.
Kale, Durham Katedrali gibi, Norman Fethi’nin ardından inşa edilmiştir. Kalenin kuzey tarafında akan Aln Nehri ile güneydoğusunda bulunan derin bir vadi arasında muntazam bir şekilde konumlandırılmıştır. İnşası 1096’da başlamıştır fakat üstünden bir sürü savaş geçip sayısız defa el değiştirdiğinden dolayı yüzyıllar boyunca sürekli yeniden inşa edilip yeniden biçimlendirilmiştir.
Kale, Norman Romanesk tarzıyla başlayıp ardından Gotik unsurlar ve daha sonrasında Gotik Uyanış yorumları eklenerek Durham Katedrali ve Kalesi’nden etkilenmiş izlenimi vermektedir. Avrupa’nın diğer bölgelerinin Gotik mimarisinde olduğu gibi İngiliz Gotik’i sivri kemerleri, tonozlu çatıları, payandaları, büyük pencereleri ve kuleleri ile meşhurdur.
Bugün Alnwick Kalesi, süpürge ile uçma dersleri de dâhil olmak üzere birçok Sihirbazlık dersleri vermektedir. Eğer bir gün olur da yolunuz Alnwick’e düşerse Alnwick Treehouse’a göz atmanızı ve Treehouse Restaurant’ta güzel bir akşam yemeği yemenizi şiddetle tavsiye ederiz. Çocuğunuz olsun veya olmasın içinizdeki çocuk hâlâ oradaysa eğlenceli bir deneyim sizi bekliyor.
Edinburgh
Hogwarts’ın tasarımında hiçbir şehrin İskoçya’nın Edinburgh şehrinden daha büyük bir etkiye sahip olduğuna inanmıyoruz. J.K. Rowling, Harry Potter ve Felsefe Taşı kitabının ilk birkaç bölümünü yazarken bu büyülü şehre taşınmıştır.
Kraliçe’nin ikamet ettiği yerlerden biri olan Holyroodhouse Sarayı’ndan şehrin yukarısında kayalık bir burnun üzerine inşa edilen Edinburgh Kalesi’ne kadar Edinburgh Antik Kenti, ağırlıklı olarak Gotik Uyanış tarzının bileşenlerini içeren İskoç Baron stilinde abartılı yorumlarla bezenmiş büyülü bir havaya sahiptir.
Muhtemelen Rowling’e ve daha sonra da Hogwarts’ın tasarımcılarına ilham olan Edinburgh İskoç Baron mimarisi, Orta Çağ kalelerinin ve Fransız Rönesans’ının şatolarının ve malikânelerinin özelliklerini taşıyordu. Genellikle sivri uçlu küçük taretlerle süslenmiş kuleler, mazgallı siperler – okları ateşlemek için dikdörtgen boşluklu parapetler, düşmanın üzerine taş ve diğer nesneleri düşürmek için kullanılan kule konsollarının altındaki zemin açıklıkları olarak bilinen tepe mazgalları, sivri kemerli pencereler, kulelerinin ve kule külahlarının tepesine yerleştirilen düşey sivri süslemeler gibi detaylar sayabileceğimiz en göze çarpan özellikler arasındadır.
Edinburgh Kalesi, şehrin yukarısında sönmüş bir yanardağın zirvesine inşa edilmiştir. Sırf varlığı bile Hogwarts imajı için Rowling’e ilham kaynağı olmuş olmalı. Yıllar boyunca çeşitli tarzlarda inşa edilip yeniden biçimlendirilmiştir. Düşünülen en eski yerleşimi, Erken Demir Çağı’na kadar uzanmaktadır. Civarda hâlâ ayakta kalan en eski kale, 12. yüzyılda inşa edilen St. Margaret Şapelidir.
Stirling Şatosu
İskoçya’daki Stirling Kalesi, Hogwarts’a ilham verdiği söylenen kalelerden bir diğeridir ve Edinburgh Kalesi’nde olduğu gibi esasen o muazzam konumundan dolayı olduğu aşikârdır. Üç tarafı kayalıklarla çevrili bir vaziyette, zirvede dimdik ayakta durmaktadır. İnşası ise 12. yüzyılın başlarına kadar uzanmaktadır.
Gloucester Katedrali
Birinci, ikinci ve altıncı Harry Potter filmlerinde Gryffindor Binası’na giden koridorlar Gloucester Katedrali’ndeki revaklarda çekilmiştir. Mızmız Myrtle, Neredeyse Kafasız Nick ve duvardaki tablonun içinde tasvir edilmiş bir kadının geçiş şifresi isteyişi burada çekilmiştir. Burası aynı zamanda Harry ve Ron’un dev trolden saklandığı yerdir. Burada gördüğümüz revaklar, aynı zamanda dünyadaki en eski yelpaze tonoz örnekleridir.
Bir manastır kilisesi olarak inşa edilen ve daha sonra VIII. Henry tarafından Manastırların Fesih Edilme Kanunu ile kapatılan yapının inşası 1089’da Norman Romanesk tarzında tamamlanmıştır. Daha sonra yapılan eklemeler, Gotik mimarinin her tarzında yapılmıştır ve dünyanın en büyük Orta Çağ pencerelerini bu yapıda görmek mümkündür.