Quentin Tarantino Sinemasına Kısa Bir Bakış

Quentin Jerome Tarantino, 57 yıl önce tam da bugün Amerika’nın Tennessee eyaletinde dünyaya gelmiştir. Quentin Tarantino filmlerini kısaca nasıl tanımlayabiliriz? Kan, vahşet, gözyaşı… ve ayaklar. Hikâye anlatış tarzıyla her daim övgüyü hak eden, şiddetin en gerçekçi şekilde vuku bulduğu filmleriyle ekranlarda yükselen ve taraflı tarafsız herkesin saygısını kazanan bir isimdir Tarantino. Etrafa saçılan beyinleri ve kuvvetli diyalogları şahane sinematografisiyle birleştiren kaç yönetmen var ki? Evet, gönüllerimizi daha ilk filmiyle fetheden ve o gün bugündür de tüm sinemaseverler için özel bir yere sahip olan Quentin Tarantino’dan bahsedeceğiz bugün.

Quentin Tarantino

Filmografisine geçmeden önce kısaca onu tanıyalım.

27 Mart 1963’te Tennessee’de dünyaya gelen Quentin için tüm hayatını filmlere adamış biri desek hata etmiş olmayız. Nitekim çocukluğundan itibaren tarz ya da üslup ayırmadan her türlü filmi izlemek adına çaba sarf eden ve “sinefil” tanımlamasını en çok hak eden isimlerin biridir. Aşağıdaki sözüyle kendini film fanatiği olarak tanıtan Tarantino, bu özelliğini sayısız film izlemeye fırsat bulduğu Manhattan Beach Video Archive’de çalıştığı 5 yıla borçlu olduğunu dile getirmişti.

“İnsanlar bana sinema okuluna gidip gitmediğimi soruyor. Ben de onlara hayır sinemaya gittim diyorum.”

İster istemez şiddeti tasvir etmeyi seven birine gerçek hayatında da şiddete yer verip vermediğini sormak yerinde bir soru olacaktır. Tarantino’nun söylediğine göre o gerçek hayattaki şiddetten nefret ediyormuş. Ona göre filmlerindeki şiddet estetik bir yapıya sahip idi. Filmlerinde şiddet üzerinden kasıtlı olarak bir mesaj vermediğini söyleyen Tarantino buna rağmen perdeye yansıttığı vahşetin ister istemez ahlaki bir sonuca vardığını düşünüyor.

Hayran olduğu yönetmenler arasında Fransız Yeni Dalga yönetmenlerinden Jean-Luc Godard ve Jean-Pierre Melville yer alıyor. Bu hayranlık öyle bir boyutta ki Godard’ın ‘Bonde a part’ filminin ismini kendi şirketinin ismine vermiş. De Palma ve Sergio Leone için ise “Onlar benim sinema öğretmenlerimdi.” demekten zevk duyuyor.

Reservoir Dogs

İlk uzun metrajı, senaryosunu da kaleme aldığı “My Best Friend’s Birthday” olmasına rağmen o bunu kabul etmeyip Reservoir Dogs’u ilk göz ağrı olarak nitelendiriyor. Filmlerinde oyuncu olarak da görünmeyi seven Tarantino, Reservoir Dogs’da kendine “Film yıldızı mı olmak istiyorum? Hayır, ben sadece film çekmek istiyorum.” şeklinde telkinde bulunmaktan da kendini alamıyor.

Buraya gelmişken bir ara verip Tarantino’nun yönetmenliğini yaptığı filmlere göz atalım.

  • Once Upon a Time… in Hollywood (2019)
  • Pulp Fiction (1994)
  • Reservoir Dogs  (1993)
  • Kill Bill: The Whole Bloody Affair (2011)
  • Django Unchained (2012)
  • Inglourious Basterds (2009)
  • Reservoir Dogs (1992)
  • Kill Bill: Vol. 1 (2003)
  • Kill Bill: Vol. 2 (2004)
  • Sin City (2005)
  • True Romance (1993)
  • The Hateful Eight (2015)
  • Jackie Brown (1995)
  • Death Proof (2007)
  • My Best Friend’s Birthday (1987)

Tarantino, True Romance (1993) ve Oliver Stone’un Natural Born Killers (1994) adlı iki senaryoyu satmadan önce Kaliforniya’daki bir video mağazasında çalıştı. 1992’de ilk yönetmenlik denemesini, konusu başarısız bir kuyumcu soygunu olan şiddet dolu filmi Reservoir Dogs ile yaptı. İki yıl sonra, Pulp Fiction ile kendini dillerdeki başlıca yönetmen konumuna getirmeyi başardı. Kesişen suç hikâyeleri içeren kışkırtıcı film, Cannes Film Festivali’nde Palme d’Or’u kazandı ve Tarantino daha sonra en orijinal senaryo dalında Akademi Ödülü’nü aldı. Jackie Brown adlı filmi için, Elmore Leonard romanını suç faaliyetlerine karışan bir uçuş görevlisi hakkında uyarladı.

Tarantino daha sonra eğitimli bir suikastçı ve intikam arayışına odaklanan Kill Bill: Vol.1 ve Kill Bill: Vol. 2’yi yazıp yönetti. Tarantino’nun sonraki üç filmi tarihe riayetsiz bir yaklaşım getirdi. İkinci Dünya Savaşı sırasında geçen Inglourious Basterds, Alman işgali altındaki Fransa’da Nazileri öldürmek için eğitilmiş bir grup Yahudi Amerikalı askeri perde önüne seriyor. Django Unchained, 1858 yılında -iç savaştan iki yıl önce- başlayan öyküsüyle karşımıza çıkar. Filme ismini veren Django, zorbacı tahakkümle yaşayan bir grup zavallı köleden biridir. Karısı Broomhilda ve kendisine türlü işkenceler edilmiş, farklı iki yerde yaşamak zorunda bırakılmışlardır. Django’nun karşısına keskin zekâlı diş doktoru ‘’King Schultz’’ çıktığında ise onun bu zor hayatı artık geri dönülmez bir değişime uğrar.

Abartılı vahşet sahnelerini ve birçok kez kırmızı renge boyanan ekranı seçtiği temanın gücüyle bütünleştiren Tarantino, yönetmenlik dehasını ortaya koyar. O nedenle izlediğiniz kanlı sahneler, mide problemlerine sebep olmaz; aksine ince bir zekanın gülümseten dekorları olarak zihninizde yer etmeyi başarır. Django Unchained senaryosu ile Tarantino bir Akademi Ödülü daha kazanmıştır. İç Savaş sonrasında geçen The Hateful Eight, bir kar fırtınası sırasında handa sıkışıp kalmış bir grup gezgin tarafından değiştirilen yumruk ve sözlü dikenleri kronikleştirir. Bir sonraki filmi, Once Upon a Time… in Hollywood ise her ikisi de 1969 Los Angeles’ta Charles Manson ile kesişen bir aktör (Leonardo DiCaprio) ve dublör (Brad Pitt) üzerine odaklanıyor. Film, Cannes film festivalinde gösterime girdiğinde ayakta alkışlandı. Bir röportajında söyle demiştir:

Kafamdaki tüm filmleri çekecek kadar çok yaşamayacağımı bildiğimden, her yeni filmimde hedefim çekmek istediğim bir filmi daha bitirmiş olmaktır.

Bu yazıyı beğendiyseniz aşağıdaki yazı da dikkatinizi çekebilir.

https://www.sanatlaart.com/film-incelemesi-bir-hollywood-masali/

Kaynak: 123

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir