Raffaello Sanzio da Urbino yani Raphael, görselliği ile parlayan resimlerinin yanında resimlerindeki formların açıklığı ve uyumu ile bilinir. Kendisine bazen Il divino yani ilahi olan denirdi çünkü bir uzmanlığı olmadığı halde oran ve mekân konularında yetenekliydi.
1483’te doğmuştu. Duke Urbino’nun mahkeme ressamı olan babası ona resmi öğreten kişiydi ve aynı zamanda Urbino, sanatçıların parladığı yer olan kültür merkezi İtalya’nın saygıdeğer bir üyesiydi. Ama genç ressamı bir erken yaş trajedisi vurdu. O 8 yaşındayken annesi ve annesinden üç yıl sonra da babası, onu 11 yaşında öksüz ve yetim bıraktılar. Çocukluğunun tramvalarını oluşturan bu olaylar onu yıldırmadı, kendisi İtalya’nın Perugia şehrinde Pietro Perugino’nun takdirini kazandı ve 19 yaşına geldiğinde çokça talep gören usta bir ressam olarak kendisini tanıttı.
Çarpıtılmış ve dahi başlığıyla anlatılan birçok sanatçı hikâyesinin yanı sıra, Raphael sevecen ve hoş bir delikanıydı. Kendisi aristokrasi ile göğsünü kabartır ve ücret almadığı müşterileri sayesinde de çevresinde çok sevilirdi. 19. yüzyılda çalışmaları gözden düşmüş gibi görünüyordu çünkü sanat dünyası, çağdaşları Leonardo da Vinci ve Michelangelo‘yu kutluyordu. Aslında Raphael kendi zamanı için çokça ilgi gören bir sanatçıyı, hatta sanat tarihçisi Bernard Berenson’un 1952’de yazdığına göre Rönesans döneminin en ünlü ve en sevilen ressamıydı.
Raphael, resimdeki profesyonel hayatı boyunca – 30 yıl- Leonardo da Vinci’ye hayrandı. Bu Rönesans ustasını inceleyerek resimdeki dinamik hareketleri anladı ve kanonik resim metodlarını öğrendi. Bunun yanında nispeten daha az dostane ilişkiler kurduğu rakibi Michalangelo’ydu. Aynı dönemde ve aynı yerde çalışmakta, aynı patronlara tablolarını beğendirmekteydiler. Michelangelo Raphael’den 8 yaş daha büyüktü, Michelangelo’nun tarafından hırslı ve asabi bir rekabet olduğu kesindi. Ancak Raphael elinden geleni ardına koymuyordu. Kendisinin en çok sevilen fresklerinden biri olan Atina Okulu’nda Heraklit’i Michelengelo’nun somurtkan bir ifadesi olarak resmetti. Heraklit, çoğunlukla öfkeli oluşuyla ve rakiplerine karşı acı nefreti ile tanınırdı.
1517’de Raphael, Commissioner of Antiquities olarak atandı yani Roma’daki tüm eserlerin başına yetkili kişi olarak getirildi. Buna karşılık Michalengelo daha fazla dayanamadı ve Floransa’ya gitmek için Roma’dan ayrıldı. Bugün hepimiz Rönesans adamı dediğimizde yetenekli bir entelektüeli, birçok alanda fikir sahibi birini düşünürüz ve aklımıza gelen ilk isim Leonardo da Vinci olur. Ancak Raphael gerçekten bu tahta oturabilirdi çünkü Batı sanatının tarihindeki en yaratıcı tasarımcılarından biriydi. Raphael, goblen (duvara asılan işlemeli örtüler) ve vitraylar için karalamalar yapardı. O St Peters Basilica’yı tasarlayan ünlü bir mimardı. Buna rağmen maalesef çalışmalarının çoğu ölümünden sonra değiştirildi ya da tamamen bozuldu. Ayrıca Chigi Mabedi’ni tasarlayan da oydu. Zamanının sonuna doğru Roma’da 50 öğrenci ve asistanla birlikte muhtemelen o dönemin en büyüğü olan bir atölye yönetiliyordu.
Özel hayatı nispeten canlıydı. Hiç evlenmemiş olmasının yanında Raphael birçok gönül macerasıyla tanınırdı. Çevresi geniş ve güçlü bir kardinalin yeğeni olan Maria Babbenia ile nişanlıydı ancak Maria evlilik gerçekleşemeden 1520’de öldü. Hayatının büyük aşkı, fırıncı kızı La Fornarina olarak da bilinen Margherita Luti olduğu düşünülüyor.
1520’de, sadece 37 yaşındayken havale geçirdi. Kanıtlanmayan raporlara göre bunun nedeni aşırı cinsel ilişkiye girmekti. Ölümünden sonra Raphael büyük bir cenaze töreniyle ve buna katılan kalabalıkla onurlandırıldı. Raphael’in ölümünün ardından kalbi kırık Margherita Luti’nin bir rahibe manastırına girdiği söyleniyor.
Raphael sanatın bakış açısını değiştirdi. Gerçekten sanat tarihinin en etkili ve doğal yetenekli ressamlarından biri olarak kaldı ve ardında bir dizi inanılmaz eser bıraktı.
Raphael, Bramente tarafından düzenlenen Sistine Şapeli’nin yapılmakta olan özel gösterilerinden kesinlikle haberdar olurdu. Raphael’in çalışması, bir sahneye yerleştirilen figürlerin sayısı nedeniyle bir çok yönden daha karmaşık görünebilse de, kesinlikle büyük sanatçının çalışmasından etkilenmişti. Ayrıca kendisini böyle entel kişilerin arasına yerleştirmiş olmasıda çok cesurca bir hareketti.