İnternetteki satranç setleri belki de ilk kez bu kadar ilgi görüyor. Neden mi? Çünkü Netflix’in The Queen’s Gambit mini dizisi, popüler hayal gücünü yakaladı. Böylece bu eski tahta oyununa olan ilgi yeniden canlandı. Diğer ilgi alanları gibi satrancın da inişleri ve çıkışları olabilir. Rusya ve Hindistan dahil bazı ülkelerde sürekli bir popülerliğe sahip bu oyun, Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğu gibi başka bölgelerdeki popülaritesi de zamanla artmakta ve azalmaktadır.
Gergin, meydan okuyan ama çekici satranç dâhisi bir kadını konu alan The Queen’s Gambit, kurgusal bir hikâyedir ve Walter Tevis’in 1983 tarihli kitabına dayanmaktadır. 60’ların modası, Soğuk Savaş rekabetleri ve kolay ulaşılabilir olması sebebiyle birçok Amerikalı, aniden satrancı büyüleyici bulmaya başladı.
Ne Zaman İcat Edildi?
Batı İslam topraklarından, 8-10. Yüzyıllar arasında fildişinden oyulmuş bir piskopos satranc parçası. (Fotoğraf: Metropolitan Sanat Müzesi)
Satrancın bilinen ilk versiyonları 6. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıktı. Satranca benzeyen Chaturanga adlı bir oyun, sekize sekize kareli bir tahtada oynanırdı. Taşlar, imparatorluk ordusunun farklı kollarını temsil ediyordu ve her biri, modern satrançta olduğu gibi farklı şekillerde hareket ediyordu. Hindistan’a ziyaretçi olarak gelen İranlılar oyunu yurtlarına taşıdılar. Oyunun askeri ve stratejik değerini kabul ederek Sasani soylularının bir eğlencesi haline getirdiler. Chatrang adı verilen oyun, Sasani İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra da oynanmaya devam etti. Arap yönetimi altında olan Yeni İran’da, oyun shatranj olarak tanındı.
Shatranj, İran’dan, 12. yüzyıl. (Fotoğraf: Wikimedia Commons aracılığıyla Zereshk)
Shatranj, 11. yüzyıldan kalma Farsça tarihi el yazmalarında görülür. İran’dan ve Ortaçağ İslam dünyasından birçok satranç parçası günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. İslam, insanların sanatta temsilini yasakladığından bu parçalar Hintli seleflerinden daha soyut bir şekilde oyulmuştu. Bu oyun, Hindistan’dan batıya doğru İran’a yayılırken doğuda Çin, Japonya ve diğer Asya topraklarına da yayıldı. Çin’deki xiangqi ve Tayland’daki makruk gibi satrancın çeşitleri, genellikle mevcut yerel oyunlardan bir araya gelerek veya bunlardan yararlanılarak kendi benzersiz kurallarıyla geliştirildi. Hindistan’ın satrancı da muhtemelen erken Ortaçağ tüccarları aracılığıyla kuzeye, modern Rusya’ya yayıldı.
12. yüzyıl İskoçya’sından Lewis Chessman, fildişi. (Fotoğraf: Wikimedai Commons aracılığıyla İskoçya Ulusal Müzeleri)
Satranç, büyük olasılıkla erken Ortaçağ Avrupa’sına, doğudaki İslami topraklarla etkileşimin yanı sıra İslam Emevi’nin İspanya ve Portekiz’i fethinin etkisiyle geldi. Efsaneye göre sekizinci yüzyıl Abbasi Halifesi Halife Harun al-Rashid, Kral Şarlman’a hediye olarak bir satranç seti göndermiştir. Hikâyenin kesinliği kanıtlanmamış olsa da bu oyun, Avrupa’ya oldukça hızlı bir şekilde yayıldı ve üst sınıflar tarafından öğrenilip hızla benimsendi. Bu insanlar, zanaatkarlar tarafından üretilmeye başlanan zarif oyulmuş fildişi parçaları ve satarncın işlemeli tahtalarını alabiliyorlardı.
İthalden ziyade Avrupa’da üretildiği bilinen en eski parçalardan bazıları Lewis Satranç taşlarıdır. 1831’de, İskoç Lewis adasında bir çiftçi, tavlanın taşlarına ek olarak 78 taştan oluşan bir ortaçağ sürüsü keşfetti. Uzmanlar, zarif figür parçalarının o sırada kuzey İskoç adalarını kontrol eden Norveç’te yapıldığına inanıyor.
Tapınak Şövalyeleri satrancı 1283’ten kalma bir el yazmasında oynuyor. (Fotoğraf: Wikimedia Commons)
Satranç oyuncularının Orta Çağ tasvirleri Avrupa’yı ve İslami toprakları kucakladı. Avrupa’da oyun kumar haline geldi ve ahlaki bir başarısızlık olarak kabul edildi. Krallar ve kraliçeler bu stratejik oyunu oynadılar. 12. yüzyılda parçalar standart modern biçimlerini almaya başladı. Bir zamanlar bakan olan kraliçe (Türkçede vezir) olurken, savaş filleri Orta Çağ Avrupa’sında Hindistan’dakinden daha az ilgi çekiyordu böylece onun ismini de ‘bishop’ yani piskopos olarak değiştirdiler. Türkçede hala fil olarak kullanılıyor tabi.
Kurallar da zamanla değişiyordu: 1500 civarında kraliçe (vezir) ve piskoposların (fil) rolü değişti ve değişen kurallar onları daha güçlü hale getirdi. İtalyancada alla rabiosa (deli kadın veya kraliçe) olarak bilinen bu yeni satrancın stili, kazanmak için gerekli stratejileri değiştirdi. Bu değişimler tipik olarak modern satrancın doğuşu olarak kabul edilir.
Katlanabilir Hindistan satrancı ve tavla tahtası,1830 civarı. (Fotoğraf: Metropolitan Sanat Müzesi)
Modern satranca, modern dönemin erken yılları boyunca değişimler yapılmaya devam edildi. 18 ve 19. yüzyıllar boyunca, özellikle oyun daha da standart hale geldikçe strateji çalışmaları çoğaldı. 19. yüzyılın ortalarında, ilk satranç turnuvaları başladı ve bu oyunlar sayesinde satranç oyununda zaman sınırına ihtiyaç olduğu tecrübe edildi. Ünlü oyuncular uzun zamandır yaygın olarak bilinmesine rağmen yerleşik turnuvalar daha resmi oyunlara yol açtı. 1886’da ilk resmi Dünya Satranç Şampiyonası düzenlendi. Paul Morphy gibi dâhiler, The Queen’s Gambit‘teki kadın kahraman gibi, genç yaşta başarıya ulaşabilirdi.
Satranç Yarışmasında Kadınlar
20. yüzyıl, 1924’te Dünya Satranç Federasyonu’nun kurulmasıyla satranç artık standart bir hâle geldi. Kadınlar 1927’de kendi şampiyonluk turnuvalarını kurdular ancak The Queen’s Gambit‘in herhangi bir izleyicisinin kolayca fark edeceği gibi birinci sınıf satranç turnuvalarının dünyası büyük ölçüde erkeksi bir sahneydi. Erkekler, dünya çapında satranç sahnesine hükmederken II.Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler, Dünya Satranç Şampiyonalarına hakim oldu. Galibiyet serileri, SSCB’ye karşı Soğuk Savaş başarısı yaratan Amerika Birleşik Devletleri’nde bir satranç çılgınlığı dalgasına yol açan Amerikalı Bobby Fischer tarafından kısa bir süre kesintiye uğradı.
The Queen’s Gambit‘i izlediyeseniz veya izleyecek olursanız, Beth’in hem cinsiyetçilik hem de bir kadın olarak satranç oyuncusu olmanın tehlikeleriyle karılaştığında uğradığı şaşkınlığı fark edeceksiniz. Bir kadına ilk satranç ustası unvanı, 1978 yılında Gürcü oyuncu ve Kadınların Dünya Satranç Şampiyonu Nona Gaprindashvili’ye verildi. 1998’de, 15 yaşında büyük usta olan Judit Polgár, ABD’de galibiyet için liderliği ele geçiren ilk kadındı. Bugüne kadarki en genç kadın büyük usta rekoru ve ünvanı 14 yaşında alan Hou Yifan’a ait. Çin’de yaşayan satranç dâhisi sadece 26 yaşında ve dünya çapında en üst sıralarda yer alan kadın bir oyuncu. Satrançta kadınlara düşman olan bir dünyayı yansıtan, dünya çapında ilk 100 oyuncu arasında yer alan yalnızca üçüncü kadın.
NYU’da nörobilim profesörü ve aynı zamanda bir satranç ustası olan Wei Ji Ma’nın Slate için yazdığı bir makalede, kadınların satranç yarışlarına girerken ve bu alanda kalırken karşılaştıkları zorlukları açıklıyor. Bugüne kadar birçok erkek oyuncu (ve hatta birkaç kadın oyuncu) biyolojik farklılıklardan bahsetti. Şu anki Kadın Satrancı Komisyonu başkanı, kadınların müziğe ve çiçek düzenlemeye doğal olarak daha uygun olduklarını öne sürdü.
Profesör Ji Ma durumu açıklığa kavuşturuyor: ”Öne sürülen hiç bir kanıt, biyolojinin satrancın herhangi bir kademesinde kadınların yokluğuna sebep olarak gösterilemez.” Hatta aksine, erken yaşlardan itibaren cinsiyet önyargısına maruz kalmış oyuncular, kadınlar yarışırken verilen düşük para ödülleri ve erkek oyuncuların cinsiyetçi yorumları belgelendi. The Queen’s Gambit‘te Beth gibi dünyanın en iyi oyuncularını yenmeyi hayal eden tüm genç kızlara sesleniyorum, oynamaya devam edin! Umarım daha eşit bir dünyada, açık yarışmada bir kadını Dünya Satranç Şampiyonu olarak görebiliriz.
Stefan Zweig’ın Vedasında Satranç
Satranç, Stefan Zweig’ın Şubat 1942’de intihar etmeden önce yazdığı son eseridir. Öyküde satranç terimlerini, hamlelerini, Mirko adlı karakterin, kasabanın papazının ve çavuşunun rutin hâle gelen satranç oyunlarını izlerken, oyunu terk etmek zorunda kalan papazın masadan kalkmasıyla, satranç oyununa devam etmesini ve Çavuşu 22 hamle de mat etmesini görüyoruz.