Türk Ressamlar Dizisi: Hoca Ali Rıza

Üsküdarlı ve Hoca lakaplarıyla anılan Ali Rıza Bey, 1858 yılında İstanbul’un Üsküdar ilçesinde doğmuştur. Aile büyüklerinin genellikle asker ve bürokrat olmasının yanında çeşitli sanat dallarıyla uğraşmaları, Hoca Ali Rıza’nın da resim sanatını keşfetmesinde önemli rol oynamıştır. Çocukluğunda okul kitaplarına yaptığı resimleri hiçbir zaman atmayarak ömür boyu bu çocukluk hatıralarını saklamıştır.

Hoca Ali Rıza

Hoca Ali Rıza 1878’de girdiği Mekteb-i Harbiye’den mezun olmuş asker ressamlardandır. İlk resim eğitimini Saray Yaveri Osman Nuri Paşa ve Süleyman Seyyid’den almıştır. Fausto Zonaro’yla yakın dostluğu bulunan sanatçının İtalya’ya resim öğrenimi için gönderilmesine karar verilmiş ancak Napoli’deki kolera salgını nedeniyle gidememiştir. Hoca, hiçbir zaman yurt dışına çıkamamış olmasına rağmen çağının çok ötesindedir. Pek çok okulda resim öğretmenliği yapması sebebiyle yaşadığı dönemde de “Hoca” lakabıyla tanınan sanatçı, doğadan eskizler yapan ilk Türk ressamlarından biridir. Daha öğrencilik yıllarında yaptığı resimler, I. Abdülhamid tarafından çok beğenilmiş ve 1881 yılında Mecidî nişanıyla ödüllendirilmiştir.

Hoca Ali Rıza, Peyzaj, 1889

1884 yılında Harbiye’nin öğretmen sınıfından mezun olan sanatçımız, Osman Nuri Paşa’nın yardımcısı olarak okulun resim öğretmenliğine atanmıştır. 1891 yılında Osmanlı Devleti’nin ilk başkentlerinde inceleme çalışmaları yapan bir heyete katılarak Türk-İslam eserlerine ait görünümleri defterlerine aktarmıştır. 1895 yılında Yıldız Porselen Fabrikası’nda desen çalışmaları ve porselen tasarımları yapmış, yine aynı yıl Fausto Zonaro’yla tanışan sanatçı, 1897’de Değirmendere’de resim çalışmaları yapmıştır. Orada Türk-Yunan savaşını anlatan muharebe konulu resimler çalışmıştır. 1903 yılında Mustafa Şevket Paşa’nın isteğiyle “Eski Osmanlı” kıyafetlerini kapsayan bir albüm çalışmasına katılmıştır. Türk Esliha-i Antika Müzesi’nin kuruluşu için oluşturulan komisyonda görevlendirilen sanatçı, 1909 yılında Harbiye Mektebi Matbaası’nın baş ressamlığına, 1910 yılında ise Şehzadegân sınıfına resim öğretmeni olarak atanmıştır.

Hoca Ali Rıza, Çengelköy, 1908

1909-1912 yılları arasında Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Başkanlığı görevini sürdürürken 1909’da Üsküdar İskele Gazinosu’nda resim sergisi düzenlemiştir.

1910 yılında Şehzadegan sınıflarında hocalık yapan Hoca Ali Rıza, 1911 yılında Kaymakam (Yarbay) rütbesindeyken sağlık sorunları nedeniyle Harbiye’den emekliye ayrılmış, çeşitli okullarda resim öğretmenliği yaparak geçimini sağlamaya çalışmıştır. 47 yıllık eğitimcilik hayatı boyunca yetiştirdiği öğrencileri arasında Süheyl Ünver, Pertev Boratav, Sami Yetik, Üsküdarlı Cevat, Dr. Hikmet Hamdi, Osman Asaf, Celal Esat Arseven, Ali Rıza Beyazıt, Sermet Muhtar Alus gibi önemli isimler bulunmaktadır. Hoca Ali Rıza, ekonomik sıkıntılar içinde Üsküdar’da kira evlerde yaşamış ama yaptığı resimleri hiçbir zaman satmamıştır -satmaya da utandığı bilinmektedir, sadece sevdiklerine resimlerini hediye etmiştir-.

Hoca Ali Rıza, Enteriyör, 1911

Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin kurucularından olan sanatçı, Galatasaray sergilerine katılmış ve kişisel sergiler açmıştır. İstanbul’un neredeyse her köşesini gerçekçi, sıcak ve samimi bir tutumla resmetmiştir. Şeffaf ve sıcak renklerin hakim olduğu bol ışıklı İstanbul görünümleri, sanatçının özgün üslubunu yansıtan en güzel örneklerdendir.

Hoca Ali Rıza, Sümbüllü Yalı
1914’te İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nde peyzaj muallimi olarak görev yapmaya başlamıştır. 1917’de Maarif Nezareti’ne bağlı olan Sanayi-i Nefise Encümeni azalığına seçilmiştir. 1918’de başladığı Çamlıca İnas Sultanisi’ndeki resim muallimliği üç yıl sürmüştür. Bunun dışında 1929 yılında Sultan Ahmet Erkek Ameli Hayat Okulu’nda da muallimlik yapmıştır.
Tekniği, doğaya bakışı ve onu yansıtışı birçok kişi tarafından benimsenip uygulanan Hoca Ali Rıza Paşa, kara kalemde Avrupa’nın en ünlü desinatörlerine yaklaşmıştır. Kara kalem ile sulu boya tekniğindeki yetkinliği ve hızlı çalışma temposuyla çok sayıda (beş bin gibi bir sayıya ulaşan) İstanbul peyzajı betimleyen kentin eski mahallelerini, ormanlarını, dar sokaklarını, ahşap evlerini, semt yaşantılarını, kahvehanelerini, deniz kıyılarını yorumlamıştır.
Hoca Ali Rıza Efendi

“Bu fani dünyadan bir gün göçüp gideceğim. Ama yeniden dünyaya gelmek olanağım olsa, Allah’tan yine ressam olmayı dilerim.” diyecek kadar resme bağlıdır. Sabah gün ışığının ortaya çıkması ile Üsküdar’daki evinden eşeğine biner, adım adım Üsküdar’ı gezer ve resmederdi. Bu nedenle bir diğer adı da Üsküdarlı Ressam Hoca Ali Rıza’dır. Doğup büyüdüğü Üsküdar; Kız Kulesi, Karacaahmet Mezarlığı, dar sokakları, ahşap evleri, koru ve mahalleleriyle peyzajlarının konusu olmuştur. Bu nedenle Gebze, Acıbadem, Beykoz, Boğaziçi, Çamlıca, ressamın yaşantısında önemli yer tutan çevrelerdir. Çok sevdiği fıstık ve çınar ağaçları, resimlerinde bolca göreceğimiz unsurlar arasındadır.

Hoca Ali Rıza, Kız Kulesi

Sigara kağıtlarının arkasını kullanacak derecede en ufak bir kağıdı dahi resim çizerek değerlendiren bu resim tutkunu, gördüklerini kaydettiği elliye yakın cep defteri ve tuttuğu notlarla aynı zamanda dönemin kaybolan kültürel değerlerini ve gündelik yaşamı günümüze aktaran bir belgeleme ressamıdır.

Hoca Ali Rıza, ayrıntılara gösterdiği özen ve renk bilgisi ile ilk Türk manzara ressamıdır. Hacim yaratmak için ışık gölgeden yararlanması onun en önemli özelliğidir. Kara kalem, sulu boya, yağlı boya gibi birçok tarzda yaklaşık beş bin İstanbul peyzajı betimlemiştir. Yağlı boya ve sulu boyayı yetkin bir şekilde kullansa da Hoca Ali Rıza’nın asıl ustalığı kara kalemdir. Eserlerinde desen çok kuvvetlidir, renk ikinci derecede göze çarpar. Bunu, kara kalem çalışmalarında daha iyi anlayabiliriz.

Hoca Ali Rıza, Yalılar ve Yelkenli

Daha ziyade manzara ressamı olmakla birlikte insan figürlerini ve objelerini de resmetmiştir. Figür resimleri, az bulunmaları nedeni ile daha değerlidirler. Manzaralarında da figürü kullanmıştır fakat daha çok boyut belirleyici olarak kalmıştır bu figürler. Hoca Ali Rıza’nın natürmortlarında dalından henüz koparılmış taze bir elma, bir çilek tabağı, bir salkım üzüm ya da mutfağın köşesindeki tencere, kuru yemiş ve benzeri ögeler sıkça görülmektedir.

Hoca Ali Rıza, Denize Açılan Sokak ve Simitçi

Sanatçı, dönemin kahvehanelerini ve buralardaki eşyaları resmederek kahvehane kültürünü geçmişten bugüne taşıyan sayılı kişilerden biridir. Muallim Naci, Musahipzade Celal, Mehmet Âkif gibi dönemin önemli simalarını buluşturan ve bir nevi sanatkarlar kulübü olan Çiçekçi Kahvehanesi de Hoca’nın hem sohbetlerine iştirak ettiği hem de resmettiği mekânlar arasında yer alır. Resimlerinde bugün antikacılarda bulunan birçok objeyi de resmetmiştir: kahve fincanları, tabaklar, zarflar, nargileler, cezveler, kahve ve şeker kutuları…

Hoca Ali Rıza, İftar Sofrası, 1919

Çağdaşlarından Fransız ressamlar Corot ve Courbet’ye benzetilen Hoca Ali Rıza’nın resimlerinde pembeler, yeşiller ve maviler ön plana çıkmaktadır. Çizdiği binlerce desenle eriştiği ustalık ve renk bilgisi sayesinde kendi ekolünü oluşturur. Belgeci manzaralarının yanında hayali manzaraları da bulunan Hoca Ali Rıza, bu tür çalışmalarına fikirden diye not düşmeyi unutmaz. Doğadan canlı olarak yaptığı resimlere tabiattan yazısı ile nerede olduğu belirtilmiştir.

Aşağıdaki tabloda ön planda yer alan köşk ve taş duvarlarla çevrili bahçesi, tablonun sağ bölümünü kaplıyor. Neoklasik mimari yapı, yanındaki fıstık çamı ve bahçedeki ulu ağaç, dikey duruşları ile kompozisyonun yatay gidişini dengeleyen elemanlardır. Bahçe duvarının diyagonal uzanımı ile onu karşılayan taşlar ve çalılar, dikkatimizi sakin maviliğe ve karşı kıyıya çekiyor. Köşkün bahçesindeki çiçekler, ağaçlar, taş duvarlar ve irili ufaklı kayalardaki incelikli işçilik, zengin dokusal değerler oluşturuyor. Karşı kıyıya doğru yol almakta olan yelkenli, vapur ve kayık hem deniz üzerindeki yaşamın belirtileridir hem de orta plan ile arka plan arasındaki bağlantıyı oluştururlar. Bu manzara, izleyene son derece gerçekçi görünür, çünkü sanatçı doğadan aldığı notları bir araya getirmiştir.

Hoca Ali Rıza, Peyzaj, 1926

Öğrencileri ve arkadaşları tarafından çok sevildiği için Hoca lakabıyla birlikte anılan Hoca Ali Rıza resim konusundaki görüşlerini şöyle özetler: “Medeni milletlerce büyük önem verilen resim sanatı, birçok faydalar sağlaması bakımından hayal etme gücünün ortaya konmasına ve bütün insan topluluklarının okuyup anlayabilmesine vasıta olan apaçık bir dil, bir nevi yazı gibidir.”

Hoca Ali Rıza, Fenerli Sokak

Eserlerine zarar vermesinler diye fareleri besleyen ressam için hayat, üretmek ve zamanı değerlendirmek üzerine kuruluydu.

Hoca Ali Rıza’dan birçok kaynakta “Türklerin millî ressamı” olarak söz edilir. Fakat çalışmalarına bakıldığında ne kahramanlık hikâyelerine ne çeşitli devlet büyüklerinin portrelerine ne de savaş sahnelerine rastlanır. Peki Hoca Ali Rıza’yı “milli ressam” mertebesine ulaştıran etmen nedir?

Ali Rıza Bey aslında bir peyzaj ressa­mı olmasına rağmen ara sıra hayali re­simler de yapmış, bunların çoğunda im­zasının yanına “Fikirden” yazarak tabiat­tan olmadığını belirtmiştir. Ancak gün­lük intihalarından doğan bu tarz resim­leri de tabiattan yapılmışçasına gerçek izlenimi verir. Kendisinin daha çok peyzaj ressamı sayılması gerektiğini, bu sebep­le de yerli ve millî yaşayışı anlatan eski Osmanlı bina, mahalle ve manzaralarını resim vasıtasıyla daha uzun bir süre ya­şatmak için çalıştığını belirten Ali Rızâ Bey’in İstanbul’da olduğu kadar Gebze, Karamürsel, Değirmendere gibi yakın kasabalara giderek oradaki tarihî yerle­ri ve bilhassa bugün mevcut olmayan Türk evlerini resimlerle aktarması bu anlayışın bir tezahürüdür.
Hoca Ali Rıza, çağdaşı olan Osman Hamdi Bey veya Şeker Ahmet Paşa gibi Batılı anlamda yetişmiş bir isim değildir. Yine kendi çağdaşlarının yaptığı gibi ne Beyoğlu ve Tarabya gibi mahalleleri ne de saray ve çevrelerini resmetmiştir. Resimlerini Çamlıca, Acıbadem, Kızıltoprak, Çengelköy, Anadoluhisarı, Kanlıca, Beykoz gibi daha çok orta halli kimselerin yaşadığı semtleri ve buralarda yaşayanların günlük hayatlarından çeşitli sahneleri tasvir etmiştir. İşte onu “millî ressam” mertebesine ulaştıran da tam olarak bu olgudur. Osmanlı’da resim sanatını Avrupalı ve aristokrat çevrelerden halka indirebilmiş orta halli yaşamları, sakin Osmanlı mahallelerini ve hayat tarzını sanata konu edinmiş, henüz Fransa’da bile başarıya ulaşmamış bir akımı benimseyerek 1914 kuşağı “Çallı Kuşağı” olarak anılan yeni bir sanatsal akımda köprü vazifesi görecek öncü bir rol üstlenmiştir.
“Yapacağı resim elindeki kağıtta da mevcut imiş de güya bizim göremeyen gözlerimize göstermek için üzerlerini örten sihirli perdeyi kurşun kaleminin ucu ile bir bir tutarak kaldırıyor ve meydana çıkarıyormuş gibi insana hayret hissi vererek çalışır. Bizim elimizde yürümek istemeyen kalem ve fırça onun eline geçer geçmez diri ve çevik bir hâl alır.”
Ahlâkı ve seciyesi itibariyle de çevre­sine örnek olmuş değerli bir şahsiyete sahip bulunan Hoca Ali Rıza Bey’in eserleri çok dağılmış olmakla beraber, An­kara’da Millî Kütüphane’de iyi bir kolek­siyonu vardır. Oğlu Nasır Çizer’deki re­sim ve krokilerle yakın dostu Fuat Şem­si İnan’daki seçme eserler Kemal Erhan koleksiyonuna intikal etmiştir. Kendisi­nin “Kırk Ambar” adını verdiği ve içi kro­kiler, küçük resimler, meraklı olduğu kûfî yazı tertipleri, tezyini motifler, ken­di fikirleri, beğendiği hikmetli sözler ve beyitlerle dolu defterleri ile daha pek çok malzeme ise talebesi Dr. Süheyl Ünver tarafından Süleymaniye Kütüphanesi’ne bağışlanmıştır.
Hoca Ali Rıza, İstanbul, 1919 Sakıp Sabancı Müzesi
İlk sergisi ölümünden üç yıl sonra çocukları tarafından açılmıştır. 1958’de Ankara’da ve 1960’ta İstanbul’da toplu sergileri yapılmıştır. Yapıtlarını hediye etmesinden dolayı resimleri birçok koleksiyona dağılmıştır. Bunlar arasında en çok Süleymaniye Kütüphanesi’nde, Ankara Milli Kütüphane’de yapıtı bulunmakla beraber Yapı Kredi koleksiyonu, Kemal Erhan, Erdoğan Demirören, İbrahim İter ile İstanbul Resim ve Heykel Müzesi koleksiyonunda da birçok Hoca Ali Rıza yapıtı bulunmaktadır.
Hoca Ali Rıza’nın üç kızı ve bir oğlu vardır. 1929’da kızı Kadriye Hanım, Mısır’da eski kocasıyla ilgili bir davasının halledilmesine yardımcı olunmasını istemek için Atatürk’e bir mektup yazar, daha sonra randevu verilir. Ancak görüşme gerçekleşmez. Kardeşine yazdığı bir mektuptaki bazı ifadelerden, başka nedenlerden şüphelenilip suikast planladıkları düşünülür. Hoca Ali Rıza, kızı ve akrabaları tutuklanır ama sonra beraat ederler. Hoca bu olaya çok üzülür, sonrasında kalp krizi geçirerek 30 Mart 1930’da yaşama veda etmiştir. Mezarı Karacaahmet’te bulunmaktadır.
Kaynak: https://bidunyablogg.blogspot.com/2016/01/hoca-ali-rza-kimdir.htmlhttp://www.leblebitozu.com/hoca-ali-rizanin-12-onemli-eseri/http://sosyolojisi.com/hoca-ali-riza-bey-hayati-kimdir-biyografisi-sanati/7363.html

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir