Yeşilin Tarihçesi: Zehirli Boyadan Çevreciliğin Sembolüne

Her rengin bir hikâyesi olduğu gibi yeşilin de var. Günümüzde daha çok doğayla bağdaştırılıyor. Klorofil; bitkilerde bulunan, onları diri tutan ve fotosenteze yarayan, rahatlatıcı bir yeşildir. Bu renk bizler var olalı, daima etrafımızdaydı. Aslında bakıldığında tarihi olan bir şeymiş gibi görmek garip olabilir fakat yeşil geçmişi boyunca zorluklara meydan okumuş. Fakat bu renk, boyasını üretmek isteyenler için pek de kolay olmadı. İlk önce ulaşılması zor olduğundan, sonrasındaysa pigmentlerinin tarihteki en zehirli olması konusunda kötü ün saldı. Hadi yeşil rengin meşakkatli ve tehlikeli bir renkten nasıl doğayı ve bereketi temsil ettiğine bakalım!

Yeşilin Tarihi

İnsanlar yüzyıllarca pigmentli bir yeşil üretmek için uğraştılar. Antik Mısır’da yeşil rejenerasyon ve yeniden doğmanın sembolüydü. Mezardaki duvarları boyamak için malakit kullanmayı denediler fakat hem pahalıydı hem de zamanla siyaha dönüyordu. Antik Romalılar bakır tepsileri şaraba sokup bakır pası elde ederek buna bir çare buldular. Günümüzde bu rengi metal çatılarda, eski paralarda ya da heykellerde görebilirsiniz. Antik Romalılar bu rengi mozaiklerde, duvar resimlerinde ve vitray yapımlarında kullandılar. Bu ilkel ton aynı zamanda Orta Çağ din adamları tarafından el yazmalarını renklendirmek için de kullanıldı.

Rönesans Yeşili

Orta Çağ’da giyilen kıyafetin rengi o kişinin sosyal statüsüne ve mesleğine işaret ediyordu. Kırmızı soylular tarafından, kahverengi ve gri köylüler tarafından giyiliyordu. Mesela Jan Van Eyck’in “Arnolfini’nin Evlenmesi” adlı portresindeki gelin, statüsünü ve ailesinin zenginliğini belirten açık yeşil bir elbise giyiyor.

Bu dönemde doğal materyallerden -bitkiler gibi- daha fazla yeşil pigmentler üretildi fakat renkleri zamanla soldu. Rönesans’ın ilk zamanlarındaki Duccio di Buoninsegna gibi ressamlar eğer yüzleri yeşil astarla boyarlarsa ve üstüne pembe eklerlerse oluşan rengin yüzde daha gerçekçi durduğunu fark ettiler. Fakat yüzyıllar geçtikçe pembe de soldu ve yüzler “yeşil-sarılık” hastalığındaki yüz rengine döndü.

Jan van Eyck, Arnolfini’nin Evlenmesi, 1434

Zehirli Renk

1755’te, İsveçli kimyager Carl Wilhelm Scheele zehirli bir kimyasal olan arsenitten yapılmış, ölümcül yeşil bir renk keşfetti. Bu renge Scheele’nin Yeşili dendi. O kadar yaygınlaşmıştı ki 19.yüzyılın sonuna doğru minerallerden ve sebzelerden üretilen tonların yerine geçti fakat bu buluş bir bedelle gelmişti.

Scheele’nin Yeşili kâğıt üzerinde, duvara asılan eşyalarda, kumaşlarda ve hatta çocuk oyuncaklarında kullanıldı. Bazı 19. yüzyıl gazeteleri açık yeşil odalarda kalan çocukların hasta olduğunu, yeşil elbise giyen kadınların zehir solumaktan hasta olduklarını içeren haberler yayınladılar. Tarihçiler, Fransız İmparator Napolyon Bonapart’ın ölümüne bir boyanın neden olduğuna ve odasındaki duvar kâğıdının da bu ölümcül renktten olduğuna inanıyorlar.

19. yüzyılın sonuna doğru benzeri bir renk Scheele’nin Yeşili’nin yerini aldı. Bu renk ise Paris Yeşili’ydi. Fakat bu renk de epey zehirliydi. Bu renk Claude Monet, Paul Cezanne ve Pierre-Auguste Renoir gibi Fransız emperyonistler tarafından yemyeşil peyzajları resmetmek için kullanıldı. Bazıları bu rengin Cezanne’nin diyabetine ve Monet’in körlüğüne yol açtığına inanıyor. Paris Yeşili 1960’ların sonunda nihayet yasaklandı.

Paul Cezanne, Mont Sainte-Victoire and Viaduct of the Arc River Valley, 1885

Yeniliğin Sembolü

Günümüzde yeşil çevresel farkındalıkla bağdaştırılıyor, hatta bazıları buna gönderme yaparak “yeşil olmak” ya da “yeşili yaşamak” kalıplarını kullanıyor. Bu renk müdavemetin ve çevre dostluğunun sembolüdür. Fakat bahsedilen inançlara göre çoğu yeşil tonu hâlâ zarar verici olarak görülüyor. Renk teknolojisindeki modern gelişmelere rağmen bu rengin boyasını üretmek hâlâ zor ve bazı tonlar hâlâ zehirli maddeler içeriyor.

Günümüzdeki en yaygın tona “Pigment Green 7”, yani “Yeşil Ton 7” deniyor. Bu renk plastiklerde ve kâğıtlarda kullanılıyor. Tüketildiğinde hastalıklara ve hatta ölüme yolan açan klor maddesini içeriyor. Bir başka popüler ton ise “Pigment Green 38”, yani “Yeşil Ton 36” olan bu ton da klor içeriyor ve tehlikeli bromür atomlar içerme tehlikesine de sahip. Dahası popüler olan açık “Pigment Green 50”, yani “Açık Yeşil Ton 50”, zehirli kobalt, titanyum, nikel ve çinko oksitin karışımından oluşuyor.

Zararlı yapılışına rağmen bu renk; hâlâ canlılık, ferahlık, sükûnet ve yenilenme gibi pozitif duygularla bağdaştırılıyor. Aslında Pantone, 2017 yılının renginin “Yeşillik” olduğunu açıklamıştı. Firma “hayat dolu tonu”, “Doğanın yeşillerinin hayata döndüğü ve yenilendiği baharın ilk gününü anımsatan ferah ve enfes sarımtırak bir yeşil tonu” olarak tanımlıyor. Çiçek açan ağaçların, açık havanın o muhteşem bereketinin göstergesi; Yeşillik, insanlara derin bir nefes alıp vermesini işaret eden ve canlanmanın güçlü göstergesi…

Kaynakça: https://mymodernmet.com/history-of-the-color-green/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir