Yıkıntının Cazibesi: Sanatta Mimari Kalıntılar

Mimari kalıntılarda kolay unutulmayan bir güzellik vardır. Savaş ve zaman, eski uygarlıkların görkemli yapılarını harap etmiş olsa da bu terk edilmiş yapılar zamandan muaf bir şekilde ve sessizce uzak, şatafatlı bir geçmişe işaret eder. Şimdilerde bir rüyadan arta kalmanın hüznünü yansıtan, doğa tarafından sular altında bırakılmış bu gururlu anıtlar, bir zamanlar yaşamış o büyük erkeklerin ve kadınların emsalsiz hünerlerinin bir ispatı olarak varlıklarını sürdürürler. Kalıntılar, bir Latin atasözünün, “Sic transit gloria mundi”nin tad kaçıran fakat büyüleyici bir hatırlatıcısıdır adeta: Böyle geçer dünyanın ihtişamı. İşte sanat ile ölümsüzleştirilen kalıntılardan bazıları.


Çeviren: Betül Kap

Kalıntıların, capriccioların* ve yarı kurgusal mimari yapıların tasviri Rönesans döneminde başladı. Klasik mimarinin Korint sütunları ve kolonları birçok sanatçıyı cezbederken Gotik yapılaşma da kalıntı manzaraları için büyük bir ilham kaynağı oldu. Şimdi, hep beraber mimari çürümeyi tüm ihtişamıyla tasvir eden bazı güzel sanat eserlerini inceleyelim.

Roma Kalıntıları, Hubert Robert

Hubert Robert, Roman Ruins, ca. 1760, Worcester Art Museum, New England, ABD. Wikimedia Commons.

Hubert Robert, Romantizm ekolünde tanınmış bir 18. yüzyıl sanatçısıdır. Hem manzara hem de capriccio tabloları ile tanınmasına rağmen, “Harabelerin Robert’ı” lakabı, asıl öne çıkan özelliğini yansıtır niteliktedir. Yaklaşık bin resimden oluşan etkileyici eseri, İtalya ve Fransa’nın pitoresk kalıntılarının tasvirlerinden oluşur.

Bu tablo, bir zamanlar şüphesiz muhteşem olan bir sütunu tasvir eder. Ne var ki artık yabani otlar ve bitkiler, bu heybetli yapının kalıntılarını ele geçirmektedir. Çürüyen ahşap çitler, tablodaki harabe hissine katkıda bulunur. Resimdeki köylüler ve inekler, ıssızlık duygusuna zıt olarak bir canlılık duygusu aşılar. Resimdeki ana figür, bir zamanlar görkemli bir salona başkanlık eden büyük bir heykeldir. Bu heykelin boyutu ile yaşayan figürlerin boyutu arasındaki fark, kalıntıların büyüklüğünü vurgulamaktadır.

Ayışığında Nehir Kenarında Bir Gotik Kilise Harabesi, Sebastian Pether

Pether, Sebastian; A Ruined Gothic Church beside a River by Moonlight; National Trust, The Vyne

Sebastian Pether, 18. yüzyılın sonlarında yaşamış yetenekli bir İngiliz peyzaj sanatçısıdır. Kendisiyle ilgili mevcut sınırlı bilgilerden, ekonomik mücadeleler ve trajedilerle dolu bir hayat yaşadığı anlaşılmaktadır. Gerisinde belli bir şiirsel özü olan bir resim mirası bırakmıştır. Bu şiirsel öz, genellikle gece kompozisyonlarının ele alındığı eserlerine teatral bir etki katar.

Bu inanılmaz derecede detaylı resim, ay ışığıyla aydınlatılmıştır. Tasvirde büyük bir derinlik hissedilir. Parlak ay ışığı, resmin yarısına hâkim olan yıkık Gotik kiliseyi aydınlatır. Asmalar, bir zamanlar ihtişamlı olan Gotik yapının kalıntılarını adeta ele geçirmiştir. Tuvalin diğer bir ana bölümüne, büyük ama sakin bir su kütlesi hakimdir. Bu su ufka kadar uzanarak ön planda neredeyse doğal olmayan bir akıntıyla sona erer ve resmin belirsizliğini yoğunlaştıran arka plandaki dağların siluetine eşlik eder.

Klasik Kalıntıların Bir Capricciosu, Giovanni Paolo Panini

Giovanni Paolo Panini, Capriccio of Classical Ruins, ca. 1725 and 1730, özel koleksiyon. Wikimedia Commons.

Giovanni Paolo Panini, Romalı saygın bir ressam ve mimardır. Oğlu Francesco Panini ve Hubert Robert’ın da dahil olduğu önemli bir atölyeyi yönetmiştir. Panini, Roma manzaralarıyla ilgili eserleriyle döneminde büyük bir saygı görmüştür. Aldığı mimari eğitim inanılmaz derecede ayrıntılı mimari tasvirlerine yardımcı olmuştur.

Klasik kalıntıların bu tasviri, kırılan parçaları vurgular. Bu parçalardan bazıları sular altında yatmaktadır. Bitkiler, eskiden dimdik ayakta duran yapının çatlaklarında kök salmıştır. Binanın devasa boyutları, sahneye dağılmış birkaç figürü gölgede bırakır.

Baalbek Kalıntıları, Jules Louis Coignet

Jules Louis Coignet, Ruins in Baalbek, ca. 1846, Musée des Augustins, Toulouse, Fransa. Wikimedia Commons.

Jules Louis Coignet, tanınmış bir Fransız manzara ressamıdır. Tabloları düzenli olarak Paris’teki salonlarda sergilenmiştir. Eserleri hem İdealist hem de Realist özellikler taşır. Hatta bazıları Empresyonist olarak tanımlanabilir. Bu tablosu, çokça seyahat eden ressamın Lübnan ziyaretinin bir sonucudur. Eser, şu anda UNESCO Dünya Mirası olan Baalbek’teki Roma imparatorluğunun gizemli kalıntılarını gösterir. Yunan ve Roma dönemlerinde Baalbek, Heliopolis olarak da biliniyordu. O zamanlar en büyük iki Roma tapınağı olan Bacchus ve Jüpiter’e ev sahipliği yapıyordu.

Resimde klasik mimari kendini gösterse de yerel mimari gelenek, Baalbek tapınaklarının bir araya gelişini ve düzenini açıkça etkilemiştir. Resim, ağır hasar görmüş kalıntılara odaklanır. Ön plana büyük bir ağaç hakimdir. Gür yapraklar belirsiz bir döneme ait yıkık yapıları saklıyor gibi görünür. Geleneksel kıyafetler giymiş figürler de dekorda yerini alır.

Klasik Kalıntılar ve Figürlerle Manzara, Marco Ricci ve Sebastiano Ricci

Landscape with Classical Ruins and Figures, ca. 1725 – 1730, J, Paul Getty Museum, Los Angeles, ABD. Wikimedia Commons.

Bu resim, İtalyan Barok ressam Sebastiano Ricci ve yeğeni Marco Ricci’nin beraber yaptığı bir resimdir. Tabloda büyük ama dökülen Roma binaları ve heykelleri arasında hareketli bir yaşam sahnesi ele alınır.

Her figür grubu, kendi yaşamlarına dalmış ve birbirinden tamamen habersiz görünür. Aynı zamanda onları çevreleyen paha biçilmez kalıntıların büyüleyici güzelliğini de umursamazlar. Gözler doğal olarak bu resmin rahat havasını belirleyen büyük, uzanmış heykele takılır. Heykel adeta önündeki insanları inceliyormuş gibi uzaklara bakmaktadır.

Sarayın Kalıntıları, Ramon Martí Alsina

Ruins of the Palace, ca. 1859, Museu Nacional d’Art de Catalunya, Barselona, İspanya. Wikimedia Commons.

Ramon Martí Alsina, Gerçekçilik ekolünden İspanyol bir ressamdır. Harabe tabloları, resim mirasının öne çıkan parçaları gibi görünmese de bu eseri dikkate değer bir istisnadır.

Tablo, geniş, bulutlu bir gökyüzünün altında bir zamanlar muazzam olduğundan şüphe edilmeyen bir Katalan sarayının kalıntılarını tasvir eder. Figürler, harabelerin büyüklüğünün anlamamızı sağlar ve iki ana figürün hareketli sohbeti, normalde sessiz olan sahneye gizemli ve neredeyse tekin olmayan bir ton katar. Bu resmin ıssız bir havası ve güçlü bir duygusal alt tonu vardır. Bir esintiye işaret eden herhangi bir bitki olmamasına rağmen, sarayın oyuklarından esen şiddetli bir rüzgârdan neredeyse emin olunabilir.

Gotik Kilise Kalıntıları, Carl Blechen

Gothic Church Ruin, ca. 1829-1831, özel koleksiyon. Wikimedia Commons.

Carl Blechen, 19. yüzyılın önde gelen manzara ressamlarındandır. Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’nde Manzara Ressamlığı alanında profesörlük yapmıştır.

Bu tablosunda Biechen, büyük bitkiler ve yabani otlarla sarılı Gotik bir kiliseyi resmeder. Bitkiler, dikkatle planlanmış kaburgalı tonozları ve sivri kemerleri yavaş yavaş ele geçiriyor gibi görünür. Tablonun üst yarısındaki sağlam kalmış Gotik pencereler berraktır ve parlak, mavi bir gökyüzünün ipuçlarını verir. Bu eserinde ressam, tabloya ışıltılı bir kalite kazandıran suluboya tekniğini kullanmıştır. Gündüz vakti huzurlu sakinliğinden neredeyse emin olunabilen manzaranın geceleri perili olduğu hissedilebilir.

Rosemont Kalesi Kalıntıları, Johan Jongkind

Ruins of Rosemont Castle, ca. 1861, özel koleksiyon. Wikimedia Commons.

Hollandalı Johan Barthold Jongkind, 19. yüzyılda yaşamış empresyonist bir ressamdır. Çalışmalarının ana odağı deniz manzaraları, özellikle de Seine’dir.

Bu resim, Fransa’daki bugünlerde bir harabe haline gelmiş Château de Rosemont’u, Hollanda Altın Çağı tarzında tasvir eder. Bu pastoral ortamda birkaç insan ve sığırı görebiliriz. Jongkind, gökyüzünü daha çok vurgulayabilmek için alçak bir ufuk kullanmayı tercih eder.

Holyrood Chapel Kalıntıları, Louis Daguerre

The Ruins of Holyrood Chapel, ca. 1824. Walker Art Gallery, Liverpool, Birleşik Krallık. Wikimedia Commons.

Louis-Jacques-Mandé Daguerre, Fransız bir sanatçı ve fotoğrafçıdır. Ayrıca dagerreyotipi fotoğraf tekniğinin de mucididir. Bu teknik, iyota duyarlı gümüşlenmiş plakalar ve cıva buharı ile oluşturulur. Daguerre, 16 yaşındayken bir mimarın yanında çıraklık yapmış ve ressamlık eğitimi almıştır. Bu eğitim, sanatsal becerilerini geliştirmesine imkân tanımıştır. Paris Operası için sahne tasarımcısı olarak eğitim almaya devam etmiş ve eğlence etkinlikleri için panoramik resimlerin yapılmasına yardımcı olmuştur.

Bu resim, İskoçya’nın Edinburgh şehrinde bulunan Holyrood Manastırı’nın teatral bir yorumudur. 1128’de kurulan şapel, 18. yüzyıldan beri harap durumdadır. Resim, ünlü şapeli ay ışığı eşliğinde romantik bir yıkılma halinde tasvir eder. Resmin mimari detayları ele alma biçimi kusursuzdur ve karanlık hava gibi detaylardan etkilenmez. Hatta bu gece etkisi, tablonun gizem hissine katkıda bulunur.

İsa ve Zina Eden Kadın, Ascanio Luciano

Christ and the Adulteress, ca. 1669, özel koleksiyon. Wikimedia Commons.

Ascanio Luciano, capriccio kompozisyonlarında yetenekli bir İtalyan ressamdır. Kişisel hayatının çoğu bir muamma olarak kalsa da tüm kariyerini Napoli’de geçirdiği bilinir. Bu dramatik kompozisyonda, Yuhanna İncilinde aktarılan Mesih ve zina eden kadının hikâyesi, klasik harabeler içerisinde tasvir edilir.

Bu hikâyeye göre bir grup katip ve Ferisi, İsa bir tapınakta vaaz verirken sözünü keser. Zina ederken suçüstü yakaladıkları bir kadını yanlarında sürüklemişlerdir. Kızgın kalabalık İsa’dan kadını kınamasını ve taşlayarak cezalandırmasını ister. İsa ise yanıt olarak o ünlü sözünü söyler: İlk taşı günahsız olan atsın.

Palmira Güneş Tapınağı Kalıntıları, Carl Haag

The Ruins of the Temple of the Sun, Palmyra. ca. 1859, özel koleksiyon. Sothebys.

Carl Haag Alman bir ressam ve gezgindir. Sebbah kabilesinin lideri Şeyh Medjuel el Mezrab ve eski eşi Leydi Ellenborough ile arkadaşlığı, Haag’ın Suriye’deki Palmira’ya ziyareti ile sonuçlanmıştır. Bazı tablolarında bu ziyaretin esintileri görülür. Bu güzel tablo, Palmira harabelerini ve Suriye topraklarının güzelliğini sulu boya ile tasvir eder.

Bu resmin odak noktası, merkezindeki klasik kalıntılardır. Çöl manzarasında sayısız figür ve hayvanın iskelet kalıntıları görülür. Ön planda bazı develer göze çarpar. Uzakta, sol köşede görülebilen kalıntılar, bu güzel ve hafif aydınlatılmış manzaraya bir derinlik katar. Korint sütunlarının arasından süzülerek batan güneş, Kraliçe Zenobia’nın antik kentinin kudretini yansıtır.

*Capriccio: Resim sanatında binaları, arkeolojik kalıntıları ve diğer mimari öğeleri kurgusal ve çoğu zaman fantastik kombinasyonlarda bir araya getiren mimari bir fantezi. (Wikipedi)

KAYNAK: https://www.dailyartmagazine.com/ruins-in-art/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir