Diyâr-ı Kalb ve Orta Dünya: Yüzüklerin Efendisi’ndeki Doğu İzleri

Modern fantastik edebiyatın yapı taşlarından Yüzüklerin Efendisi ve Türk Klasik Edebiyatının şaheserlerinden Hüsn ü Aşk. Bakıldığında, bu ikisinin aynı cümle içerisinde dahi kullanılması garip gelebilir insana. Fakat birbirine hem tür hem de zaman bakımından uzak bu iki eser, sanıldığının aksine epey benzerlik taşıyor.


Yazan: Büşra Usta

Hüsn ü Aşk, Şeyh Gâlip’in 1782-83 yıllarında, altı ay gibi bir sürede yazdığı alegorik bir mesnevidir. Haluk İpekten’in tabiri ile; “(…) sembolik, tasavvufi ve tümüyle hayaller üzerine kurulmuş bir aşk hikâyesidir.” Şeyh Galip, döneminde yapılan bir toplantıya katılmıştır ve burada Nabi’nin Hayrabat mesnevisi için “böyle bir mesnevi bir daha yazılamaz” sözleri dolaşmaktadır. Bunun üzerine Galip, Hüsn ü Aşk’ı kaleme alır ve nedenini de mesnevinin sebeb-i telif bölümünde açıklar. Mesnevi, günümüzde dahi değerini kaybetmeyen bir esere dönüşür. İçerdiği sembolik anlamlar ve  tasavvufî ögeler ile kendisinin ne büyük bir şair olduğunu anlayabiliriz.

Başta da belirttiğim gibi Hüsn ü Aşk, bir aşk hikâyesidir. Muhabbetoğulları kabilesinde, aynı gün doğan Hüsn ve Aşk küçükken sözlendirilirler. Büyüdükçe birbirine çekilen iki gencin evlenmesi için, hocaları Molla Cünun Aşk’ın Kalp Diyarı’na gidip kimya ilmini öğrenmesini ister. Aşk, lalası Gayret ile uzun bir yolculuğa çıkar. Bu yolculukta ateş denizinden geçerler ve burada mumdan gemiler ve devlerle yüzleşirler, Hoşrüba denen cadı ile karşılaşırlar. Bunun gibi birçok güçlük ve engeli Sühan’ın yardımı ile aşarlar. Sonunda Kalp Diyarı’na ulaşır ve orada Hüsn ile kavuşur.

Bu tür anlatılar, Doğu mitolojisi’nin temellerini oluşturur. Yazının icadında önce bile olağanüstü ögelerin barındığı efsaneler ve destanlar anlatılır, bunların bir kısmına da inanılırdı. Binbir Gece Masalları’nı ve Dede Korkut Hikâyelerini buna örnek verebiliriz. Batı’da ise bu durum masallarla vuku bulurdu. Elbette her mitolojileri tenzih ediyoruz çünkü modern anlamda verilen eserlerde tüm bu olağanüstü kavramlar ciddiye alınmazdı. Tolkien, eserini yayınladığında da “masal kitabı” tepkisini almıştır. Ama en nihayetinde, eserleri Hristiyan aleminde İncil dışında en çok satılan kitap olmuş ve sonrasında filmleri ile bu popülariteyi taçlandırmıştır.

Peki, Yüzüklerin Efendisi ve Hüsn ü Aşk tam olarak hangi noktada birleşiyor?

İki eserde de aynı alegorik yaklaşımlar olduğunu söyleyebiliriz. Zira o büyük “yüzük” nefisten başka bir şey değildir. Galip de bunu, karakterlerini dünyevi zevklerden arındırmak adına gönderdiği yolculukta sunar bize. Her iki eserde de karakterler yol boyunca hırslarına, nefislerine yenik düşmemek ve amaca ulaşmak için çabalarlar. İstanbul’daki büyük yangınlara şahit olduktan sonra, eserindeki Ateş Denizi’ni gerçekçi bir tasvir ile kaleme alan Şeyh Galip ile eser boyunca okurun karşısında duran ve en sonunda patlayan Mordor Dağı da buna örnektir. İki eserde de bu ateşle kaplı yerler, uçarak aşılır. Fakat benim gözümde en bariz benzerlik, karakterlerde saklı. Aşk’ın yol arkadaşı Gayret ve sadakati ile Frodo’yu yalnız bırakmayan Sam. Gayret’in isminden anlaşıldığı üzere, görevi bellidir. Aynı görev karşı tarafta Sam’e yüklenmiştir. yolculuk boyunca bu iki karakter, yanlarındaki adamların görevlerinden şaşmamaları, yanlışa düşmemeleri için uğraşıp durmuştur.

Bir başka ortak unsur ise Gandalf ve Sühan karakterlerinde vardır. Elbette ak sakallı dede figürü Batı Edebiyatı’nda da mevcuttu. Fakat bunlar genellikle büyücüler, druidler, simyager olur ve diğer karakterler ancak bu kişilerden akıl alırlardı. Hüsn ü Aşk’taki Sühan, kimi zaman bülbül kimi zaman papağan olup Aşk neredeyse oraya giden ve ona yardım eden bir karakterdir. Geriye gidersek bu tipi Oğuz Kağan Destanı’nda dahi görürüz. İslamiyet’in kabulünden sonra ise “Hızır” ile bağdaştırabiliriz. Bu bağlamda, Gandalf da aynı özellikleri taşır ve bu Batı için pek de görülmemiş bir karakter özelliğidir. Günümüzde dahi dizilerde, filmlerde gördüğümüz bu tipe alışkın bir toplumuz ve dolayısıyla Batılıların Gandalf’a yaklaşımları gayet normaldir.

Karakterler dışında verebileceğimiz bir diğer örnek ise Gandalf’ın Baggins’e verdiği “sting” isimli kılıçtır. Sühan da Aşk’a bir kılıç verir. Bununla birlikte Gandalf’ın ve Aşk’ın atları da benzerlik taşır. Aşk, yolculuk esnasında bir kuyuya düşer ve buradan Sühan’ın yardımı ile kurtulur. Aynı şekilde Frodo da cücelerin atalarından kalan mağaradan, Gandalf’ın yardımı ile çıkar.

Bu iki eserin benzerliği hakkında karşılaştırmalı edebiyat alanında akademik bir çalışma var mı, bilmiyorum. Biri dilini anlamadığımız, yüzyıllar öncesine ait bir eser ve diğeri de yayınlandığı ilk zamanlar edebiyatın hangi alt dalına alınacağı belirlenemeyen bir yapıt. Üzerinde çalışmak epey uğraştırıcı ve zor olurdu diye düşünüyorum. Tüm bu saydıklarımız ile eserin çalıntı olduğunu iddia etmek gibi bir amacımız yok. Bakıldığında her edebî eserde, hatta her sanat eserinde etkilenme olağan bir durumdur. Tolkien, Yüzüklerin Efendisi’ni yazarken çocukken yaşadığı yeşil köyden, katıldığı II. Dünya Savaşı’ndan ve dilbilimci oluşundan, bizim daha bilmediğimiz birçok şeyden etkilenmiştir. Dünya Edebiyatı’nın büyük eserlerinden birinin dahi bizim kültürümüze ne kadar benzediğini görmek, aslında kendimize olan yabancılığımızı ortaya koyuyor. Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin, diğer Orta dünya kitaplarının dahi edebî değeri ne kadar yüksek kitaplar olduğunu biliyoruz. Tasvirleri, betimlemeleri, hayal gücünün adeta somutlaşması ile teknik açıdan gayet başarılı bir eser. Hüsn ü Aşk da kendi kategorisinin en’lerinden bir mesnevidir. Edebiyat ve dil profesörü olan Tolkien’in Şeyh Galip gibi usta bir şairden etkilendiğini görmek ise toplum ve ürettiklerimiz ile bizim ne büyük bir millet olduğumuzu bir kez daha ortaya koymuş oluyor.

KAYNAKÇA: İPEKTEN, Haluk (2014) Şeyh Galip Hayatı-Sanatı-Eserleri-Bazı Şiirlerinin Açıklamalı, Akçağ Yayınları, Ankara
Medeni Yılmaz, “Güney Afrika’dan Orta Dünya’ya J.R.R. Tolkien Efsanesi” Arka Kapak Dergisi, Temmuz, 2017, s. 18
Feyza Şener, “Yüzüklerin Efendisi Alegorinin Sınırlarını Nasıl Aştı?” Arka Kapak Dergisi, Temmuz, 2017, s. 20
İrem Uzunhasanoğlu, “Fantastik Edebiyatın Efendisi, Tolkien” Arka Kapak Dergisi, Temmuz 2017, s. 26

Diyâr-ı Kalb ve Orta Dünya: Yüzüklerin Efendisi’ndeki Doğu İzleri” için bir yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir