Frida Kahlo esasında kapitalist kültür ve egemenliğe karşı bir sanatçı olsa da bugün uluslararası bir kültürel ikon hâline gelmiş durumda. 20. yüzyılın ilk yarısında yaşayan Frida Kahlo, sanat tarihini sanat çalışmalarında kendi hayallerini yansıtacak şekilde değiştirmiştir.
Kahlo, cinsel istismara uğradığı ve bu nedenle ayrılmaya zorlandığı Alman Okulu’nda korkunç bir deneyim yaşamıştı. Neyse ki, Meksika Devrimi sonrasında eğitim politikası değişti ve 1922’den itibaren Ulusal Hazırlık Okulu’na devam etme hakkına kavuştu. Kahlo, kabul edilen ilk 35 kız öğrenciden biriydi; tıp, botanik ve sosyal bilimler konularında eğitim almaya başladı. Akademik açıdan mükemmelleşmişti; Meksika kültürüne büyük ilgi duyuyordu ve politik olarak da oldukça aktif hâle gelmişti. Geçirdiği otobüs kazası ve açık bir şekilde ifade ettiği aşk ilişkileri gibi birçok olaydan etkilenmiştir. Hıristiyan sembolizmini, kendi gerçeği olarak adlandırdığı hayalleriyle birleştirerek kullandı.
Yaşamındaki depresyon ve çocuk düşürme vakasından sonra kendini etrafındaki hayvanlara verdi. Yapıtlarında maymunları, sinek kuşlarını, köpekleri ve kedileri kullanmayı severdi. Otoportre fotoğraflarından biri, Kahlo’yu koruyucu ve şefkatli sembolleri olarak temsil eden üç örümcek maymun ile anlatıyor. Bunun aksine Meksika mitolojisinde maymunların şehvetin sembolleri olduğu ve genelde bu şekilde kullanıldığı öne sürülmektedir.
1930’ların başlarına gelindiğinde Kahlo’nun resmi, Meksika kimliğine ilişkin daha iddialı vurgulara kavuşuyordu. Meksika’daki modernist bireyleşme hareketi güçlenmeye başlamışken Meksikalılık ruhunun yeniden canlandırılmasına ve korunmasına ilgi duymaya başlamıştı. Avrupa’da bir kanser gibi yayılmakta olan faşizm ve milliyetçilik, Kahlo’nun kendi Alman köklerinden uzaklaşmasına yol açarak onu Meksika yerlilerine ait kültüre daha fazla yaklaştırmıştı. Artık geleneksel yerli kıyafetlerini giymeye başlamıştı. O dönem, yaşadığı iki başarısız hamilelik süreci, Kahlo’nun sembolizm ve otobiyografi yoluyla aktardığı kadınlık deneyiminin aynı anda sert ve güzel tasvirini daha da güçlendirdi.
Frida Kahlo’nun en önemli otoportresi, diken kolye ve sinek kuşu ile olan otoportresidir. Bazı sanat tarihçilerine göre Kahlo, bu resimle yeniden dirildiğini ve yeni bir hayata başladığını anlatmak istemiştir. Bu görüşün bir sembolü olarak,sinek kuşu Kahlo’nun kolyesinde yerini alıyordu.
Sinek kuşu Meksika kültüründe umut ve iyi şansı simgelemektedir. Bununla birlikte okuyucu kitlesi kötü şans olarak bilinen kara kedinin Kahlo’nun sağ omzunun arkasında yerini aldığını fark edebilirler. Farklı yorumlar, sinek kuşu kolyesinin Aztek savaşı tanrısı Huitzilopochtli’ye hitap ettiğini ve Kahlo’yu içten incittiğini ortaya koyuyor.
Resmin diğer önemli sembolleri kelebekler ve diken kolye idi. Çoğu eleştirmenlere göre kelebekler dirilişi sembolize etmekte ve kazadan sonra yaşamındaki yeniden doğuşunu ifade etmektedirler. Ayrıca, taktığı diken kolye, İsa’nın sürüklenirken ve çarmıha gerildiğinde taktığı dikenli taçın sembolü olabilir.
Bu sembollerin yanı sıra, Kahlo’nun bir konuda hem Hıristiyanlığı hem de hayvan sembolizmini kullanan bir resmi vardı. 1946’da Frida Kahlo tarafından yapılmış, ressamın yüzüne sahip olan bir geyik olarak tasvir edilmiştir. Bununla birlikte bu sanat eserinde çok daha önemli bir ayrıntı vardı. Bu geyik 1480 yılında Andrea Mantegna’nın Saint Sebastian’ına benzer oklarla yaralanmıştı. Bu aynı zamanda çarmıha germe ve dirilişe bir referanstı.
Orijinal ismi “El Venado Herido” olan, dilimize “Yaralı Geyik” olarak çevrilen tablo, Teksas’taki Carolyn Farb Houston Koleksiyonu’nda durmaktadır. Bir Naif Sanat, bir Sembolizm örneğidir.
Resme baktığınızda kuşkusuz geyik bedeninde Frida‘nın başı dikkatinizi çekiyor. Ya da Frida‘yı geyik bedenine girmiş şekliyle görüyorsunuz. Bedenine saplı kanar vaziyette 9 ok var. Okun 9 adet adet olması özel bir mana taşıyor mu, bilmiyorum ama Geyik, burada bir alegori olarak karşımızda. 14 – 16. yüzyıllarda aralığında Meksika’da yaşamış Aztekler‘in –ki Frida’nın soyu da Aztekler’e dayanır– yarattığı Aztek Mitolojisi‘ne göre Tezcatlipoca, Frida başlı geyiğin ta kendisi. Çünkü Tezcatlipoca, sağ ayağı temsil eder. Frida da 11 yerinden kırık olan ve hep sakat kalan sağ bacağını bize Tezcatlipoca yoluyla anlatıyor.
Geyik bedenli Frida‘nın başı üzerindeki boynuzlar, Diego‘nun sadakatsizliğine yorulabilir. Geyik, bizim solumuza doğru hareket ediyor; geyik kaçma eğilimindedir. Kuru, kasvetli kahve tonlarındaki yapraksız ağaçların verdiği depresif havanın bizzat içinde olan geyik, arkada masmavi deniz ve bulutlu gökle asla buluşamıyor. Ressamın kendi başını yerleştirdiği geyiğin gittiği noktaya bakılırsa bu umutsuz anlatım çok açık.
Frida’nın güçlü karakteri sadece ilginç tablolarında değil, yaşamı ile doğrudan bağlantılı olarak görülebilir.