İkonik Mimarisiyle Herkesin Bilmesi Gereken 7 Müze

Yüzyıllar boyunca müzeler, en önemli kültürel kuruluşlardan biri olarak varlığını sürdürdü. Müzeler; tarihi eserleri, bazı objeleri sergilemenin ve sanatı korumanın yanında aynı zamanda bizlere sundukları çeşitli eğitimleriyle de bilinir. Tabii ki muazzam mimarileri de bunlardan biri! Dünyada muntazam mimariye sahip pek çok müze var. Sizin için sanatın kalbi, muhteşem mimarisiyle dillere düşen yedi müzeyi seçtik!

Louvre

Louvre Piramidi (Photo: TTstudio via Shutterstock)

Paris’in Louvre Müzesi, eskinin modernle karşılaştığı en ünlü mekânlardan biri. Hem antik hem de 19. yüzyıl sanatlarından oluşan birinci sınıf bir koleksiyon, Fransız Rönesans stili bir sarayda yer alıyor. Bu sarayın iki avlusu var ve bunlardan birinde modern cam ve çelik yapısıyla Louvre bulunuyor.

1983’te Başbakan François Mitterrand, I.M. Pei’yi müzeye yeni bir giriş tasarlaması için görevlendirdi. Ulusal Sanat Galerisi – Batı Cephesi ve J. F. Kennedy Başkanlık Kütüphanesi ve Müzesi’nin tasarımlarını yapan Pei, ferah bir yeraltı lobisine pek çok ziyaretçi getirecek yaklaşık 22 metrelik bir piramit tasarımı önerdi. Yarattığı konsept onaylandı ve 1989 yılında bina tamamlandı.

Louvre’un lobisi by Gwen Carino

O günden beri Louvre Piramidi; dünya çapında, popüler bir müzenin sembolü haline geldi.

Solomon R. Guggenheim Müzesi

Guggenheim (Photo: f11photo via Shutterstock)

Ağzı açık bırakan modern ve çağdaş sanat koleksiyonunun yanı sıra, Solomon R. Guggenheim Müzesi aynı zamanda Frank Lloyd Wright tasarımıyla ünlü.

Wright’ın diğer tasarımları gibi, Guggenheim da mimarın organik şekillere ve formlara olan ilgisini gösteriyor. Keskin kenarlı dikdörtgen şeklinde binaların aksine müze, katmanlara ayrılmış yuvarlak bir silüete sahiptir. Bu sanatsal yapı; sarmal, kabuktan ilham alan bir rampa ile çerçevelenen ve örümcek ağı benzeri bir tavan penceresi ile tepesinde bulunan binanın açık plan atriyumunu* anımsatıyor.

Guggenheim atriyumunun içi by Geoff MacDonald

Wright, projeye 1943 yılında yanaştı. On beş sene ve iki yüz taslaktan sonra, müze sonunda halka açıldı ve o günden beri göz kamaştırıyor.

Tate

Tate Modern (Photo: Richie Chan via Shutterstock)

Guggenheim ve Louvre Piramidi’nin aksine Londra’nın Tate Modern Müzesi bir taslaktan inşa edilmedi. Birinci sınıf koleksiyonları sergileyen bu çelik ve tuğladan oluşan bina, aslında 2000 senesine kadar elektrik üretim istasyonuydu.

Bankside Güç İstasyonu 20. yüzyılın ortasında, Thames Nehri’nin güney kıyısına inşa edilmişti. 1981’de kapatıldıktan sonra yıkılma riskiyle karşılaştı. Lâkin 1994’te Tate Galerisi, Herzog & de Meuron’un renovasyonuyla birlikte sanat eserlerini burada sergileyeceğini duyurdu.

Bu değişimi takiben, ikonik merkezi bacası ve büyük türbin salonu dahil bina, asıl mimarisini korudu. Öte yandan 2016’da 11 katlı Blavatnik Binası Herzog & de Meuron tasarımı kuleyi de binaya eklediler.

Blavatnik Binası by Rob Brink

Bu yeni eklenti, Londra’ya panoramik bir şekilde görmenizi sağlıyor. Bu panoramik manzara, ziyaretçilerin sanatla daha çok iç içe geçip sergi alanını genişletmeye sağlıyor.

Niterói Güncel Sanat Müzesi

Niterói Güncel Sanat Müzesi (Photo: Diego Grandi via Shutterstock)

Niterói Güncel Sanat Müzesi, Rio’nun en popüler turistik yerlerindendir. Büyük bir açık rampa ile erişilebilen ve çiçeklerden ilham alan yansıtma havuzuyla çevrili, yüzen, fincan tabağı şeklindeki bir yapı olan müze; Oscar Niemeyer’in en ünlü eserlerinden biridir.

Somutların Picasso’su olarak bilinen Niemeyer modern mimarinin öncüsü ve soyutların da ustasıydı. Genel olarak doğada bulunan şekillerden esinlenirdi.

“Beşerî, katı, düz perspektifler ve çizgiler ilgimi çekmiyor. Kendiliğinden akan, bedensel kıvrımlar daha çok ilgimi çekiyor. Ülkemin dağlarında bulduğum kıvrımlarda, nehirlerin duygulara hitap etmesinde, okyanusun sularında ve canan kadının bedeninde… Kıvrımlar, bütün evreni bir araya getirir. Einstein’ın kıvrımlı evrenini…”

Niterói Güncel Sanat Müzesi girişi (Photo: Nick Albi via Shutterstock)

Dünya dışı bu beyaz binanın inşası, beş sene sonra 1996’da tamamlandı.

Denver Sanat Müzesi

Denver Sanat Müzesi (Photo: Checubus via Shutterstock)

Denver Sanat Müzesi, kültürleri ve yüzyılları kapsayan ansiklopedik bir koleksiyona sahiptir. Bununla birlikte, ana binası olan Frederic C. Hamilton Binası’nın mimarisi çağ üstü.

Dekonstrüktivist binayı Polonyalı-Amerikan mimar Daniel Libeskind tasarladı ve yapımı 2006’da bitti. Parçalı yapı, titanyum ve çelikten yapılmış yirmi adet tepetaklak uçağı barındırır. Bu uçaklar birbiriyle etkileşimde olduğundan soyut bir manzara ortaya çıkar.

Denver Sanat Müzesi girişi (Photo: Checubus via Shutterstock)

Libeskind, doğa benzeri bu sanatsal yapının kasti olduğunu söylüyor ve açıklıyor “Rockies’in ışığından ve jeolojisinden esinlendim.” Bunlara ek olarak ayırt edici bu tasarım, müze camiasından etkilendi. Başka bir ilham perisinin “Denver halkının geniş yüzleri” olduğunu söylüyor Libeskind.

Pompidou Merkezi

Pompidou (Photo: Charles Leonard via Shutterstock)

20. yüzyıl sanatı için Georges Pampidou Merkezi, Paris’in ilk duraklarından. Müze, Avrupa’nın en geniş modern sanat koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor ve avangart mimarisini mükemmel bir uyum haline getiriyor.

Müze, 1971’de bir mimari tasarım yarışmasını kazandıktan sonra komisyona layık görülen Renzo Piano tarafından tasarlandı. Tasarımı, kodlanmış renklerin tuhaf bir düzenlemesinde iç işleyişini ortaya çıkaran “muhafazasız” bir dış cepheye sahipti. Kodlanmamış renklerden kastın şu olduğunu söyleyebiliriz: havalandırma için mavi tonları belirlenmiş, elektrik sirkülasyon için sarı, su boruları için yeşil ve merdiven ve asansör için kırmızı renk kullanılmış.

Pompidou (Photo: Silverbackstock via Shutterstock)

Bu eşsiz yaklaşım geleneksel konsepti kelimenin tam anlamıyla ters yüz ediyor.

“Piazza tarafında ve kullanılabilir hacmin dışında tüm kamusal hareket tesisleri; karşı tarafta, tüm teknik ekipman ve boru hatları santrifüj edildi. Dolayısıyla her kat tamamen ücretsizdir ve hem bilinen hem de keşfedilecek her türde kültürel etkinlik için kullanılabilir.” Diyor Piano.

Guggenheim Müzesi Bilbao

Guggenheim Müzesi Bilbao (Photo: Rudy Mareel via Shutterstock)

1991’de, Bask hükümeti ve Solomon R. Guggenheim Kuruluşu, Bilbao Limanı’nın yanına yeni bir Giggenheim Müzesi inşa edeceklerini duyurdu.

Binanın tasarımı için seçilen isim mimar Frank Gehry idi. Lokal manzaradan ilham alıp Bask tepelerinin manzarasına sahip çiçek şeklindeki bir atriyumu çevreleyen dalgalı bir dış cephe hayal etti. Bunun da ötesinde, kullanılan materyaller -cam, taş ve titanyumda buna dahil- ve sanatsal yapısı, müzenin endüstriyel çevresiyle mükemmel bir uyum yakalıyor.

Guggenheim Müzesi Bilbao (Photo: Manuel Ascanio via Shutterstock)

1997’de halka açılmasından bu yana, müze her yönden övgü topladı. 2009 yılında sanat eleştirmeni Paul Goldberger “Bina yeni görüşlere ışık tuttu ve olağanüstü bir fenomen haline geldi” şeklinde bir yorum yaptı. “Eleştirmenlerin, akademisyenlerin, genel halkın tamamen ortak paydada toplandığı nadide anlardan biriydi.”

*Bonus

Sakıp Sabancı Müzesi

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, İstanbul’da Boğaziçi’nin en eski yerleşimlerinden Emirgan’da yer almaktadır. Müzenin ana binası olan villa, 1925 yılında Mısır Hidiv ailesinden Prens Mehmed Ali Hasan tarafından İtalyan mimar Edoardo De Nari’ye yaptırılmış ve Hidiv ailesinin değişik mensupları tarafından uzun yıllar yazlık konut olarak kullanılmıştır.

1951 yılında Adanalı sanayici Hacı Ömer Sabancı tarafından Hidiv ailesinden satın alınan köşk, aynı yıl satın alınarak önüne yerleştirilen Fransız heykeltıraş Louis Doumas’ın 1864 yapımı at heykelinden ötürü “Atlı Köşk” olarak anılmaya başlanmıştır.  Atlı Köşk’ün arazisi içindeki ikinci at heykeli ise, 1204 yılında 4. Haçlı Seferi sırasında Haçlı kuvvetlerince yağmalanan İstanbul Sultanahmet meydanından alınarak Venedik San Marco kilisesi önüne yerleştirilen 4 attan birisinin dökümüdür.

1966 yılında Hacı Ömer Sabancı’nın vefatından sonra aile büyüğü olan Sakıp Sabancı tarafından sürekli konut olarak kullanılmaya başlanan Atlı Köşk, uzun yıllar Sakıp Sabancı’nın zengin hat ve resim koleksiyonunu barındırmış, 1998 yılında da Sabancı ailesi tarafından içindeki koleksiyon ve eşyalar ile müzeye dönüştürülmek üzere Sabancı Üniversitesi’ne bağışlanmıştır.

Modern bir galerinin eklenmesiyle 2002 yılında ziyarete açılan Müze’nin sergileme alanları 2005 yılındaki düzenleme ile genişletilerek teknik düzeyde uluslararası standartlara kavuşmuştur.  Bugün Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi zengin koleksiyonu, kabul ettiği kapsamlı uluslararası geçici sergileri, konservasyon birimleri, örnek eğitim programları, yapılan çeşitli konser, konferans ve seminerleriyle çok yönlü bir Müzecilik ortamı sunmaktadır.

*Atriyum: Antik Roma konutlarında evin bir bölümünü oluşturan, etrafı sütunlarla çevrili avlu, iç avlu.

Kaynakça: 1/ -2

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir