Kurulum Sanatı: Bir Bavula Sığan Mülteci Hayatı

Mimar ve heykeltıraş Mohamad Hafez, yazar Ahmed Badr ile birlikte çalışarak Amerika’da yaşayan mülteci ailelerin hikayelerini dinleyip yaşadıklarını gün yüzüne çıkarıyor. Hafez’in Suriyeli, Badr’ın da Iraklı eski mülteciler olması bu konunun onlar için önemini arttırıyor. Sonuç ise her ailenin kendi sesleriyle yaşadıklarını anlattığı ve geride bıraktıkları evleri, ziyaretçilerin ölçekli maketlerde görebildikleri Unpacked (Bavul vb. açıp boşaltmak) adını verdikleri çoklu ortam kurulumu.


Çeviren: Ayşenur Depe

Hafez’in ortaya çıkarmış olduğu her bir maket, ailelerin beraberlerinde getirdiği valizleri sembol etmek adına bavulların içine yerleştirilmiş. Geride bırakılmış bu odalar savaş ya da sivil itaatsizlik sebebiyle yarıda kalmış eski hayatlarından kalan tek şey. Altı ilâ yedi saat arası süren röportajları itinayla dinleyen Hafez duyduklarını kabataslak çizmiş. Öğrendiklerini kullanarak mültecilerin yaşadıkları korkunç olaylar hakkında geride soru bıraktırmayacak nitelikte görsel sunum hazırlayarak anılarını bu yolla canlandırmayı başarmış.

Hafez ve Badr, ses ve görselin birleşimiyle Doğu ve Batı arasında anlayış köprüsü kurmayı umut ediyor. Amerikan halkı mülteciler hakkında hemen hemen yalnızca üçüncü şahısların düşünce süzgecinden geçmiş olumsuz bilgilere sahip. Fakat artık Unpacked ile halk; görme, dinleme ve birinci elden gelen bilgiyi kendi düşünce süzgecinden geçirme yetkisine sahip.

Unpacked bu yıl 5 Şubat’tan 15 Mart’a kadar Madison-Wisconsin Üniversitesi’nde sergilendi. My Modern Met’ten Jessica Stewart’ın bu önemli sosyal projenin yapım aşamasına dair Mohamad Hafez ile yapmış olduğu röportajı sizler için çevirdik.

-Siz ve Ahmed Bahr nasıl bir araya geldiniz?

Proje Ahmed Bahr’ın da öğrencisi olduğu Wesleyan Üniversitesinde başladı. Ahmed bir Naraku mültecisi ve gençlerle birlikte onların hikâyelerini anlatmalarına yardımcı olmak için çalışan bir yazardır. Yani aslında Wesleyan Üniversitesi bizi bir araya getirdi ve bu projeyi yapmaya karar verdik.

Unpacked nasıl tasarlandı ve her bir parçayı hayata getirmek için nasıl bir yaratıcı süreçten geçtiniz?

Unpacked on valiz, dokuz duvar plakası ve bir büyük tesisat olarak tasarlandı. Irak, Afganistan, Kongo, Suriye ve İran ülkelerinden pek çok mülteciyle röportaj yaptık. Sadece Suriye ve Irak hakkında konuşmak istemedik, aynı zamanda mülteci krizinin küresel  yanına da dikkat çekmek istedik. Bu yüzden de her ülkeden insan seçtik.

Oturduğumuz süre boyunca bardak bardak çay, paket paket bisküvi ve baklava tükettik ve ses kayıtlarımızı aldık. Ben oturup not aldığım ve çizim yaptığım için Ahmed sorulmasını istediğim soruları ailelere yöneltiyordu. Bir heykeltıraş olarak ailelerin kastettikleri mimari detaylara önem vermeye çalışıyordum. Birisi geride bıraktıkları oturma odasından bahsetmeye başlayınca aniden “Salonunuzu tasvir edebilir misiniz acaba?”, “Koltuklarınız hangi renkti?”, Duvarlar hangi renkti?”, “Duvarda hiç fotoğraf var mıydı?” vb. gibi sorular sormaya başlıyordum. Ailelerin bu soruları neden sorduğuma dair hiçbir fikirleri yoktu. Tabi ki ben stüdyoma dönüp bu mekanları tasarlamaya çalışacağımı biliyordum.

Kendi geçmişinizin ortaya çıkan ürüne ne gibi katkıları olduğunu düşünüyorsunuz?

Ahmed Amerika’ya çok genç yaşta geldi ve burada okula gitti. Ben de buraya mimarlık okumak için geldim. Öyle de yapıyorum, hem mesleki olarak hem de icraatta tam zamanlı bir mimar olarak. Buraya 17 yaşındayken geldim ve yaklaşık 20 senedir burada yaşıyorum. Yani Amerikan vatandaşlığım da var.

Burada bu kadar sene yaşamış olmak aynı zamanda Amerika ve Batı toplumlarıyla bağlantı kurabilmek her bir mülteci aileyle yaptığım konuşmaların en can alıcı kısımlarını bulup çıkarmama yardımcı oluyor. Sıradan bir kimsenin bile ilgisini çekebileceğim bir şeyi seçip çıkarmamı sağlıyor. Bir sanatçı olarak benim için asıl zorluk mülteciler için iyi düşüncelere sahip olmayan insanların dikkatleri dağılmadan otuz saniye önce mülteciler hakkında ilgilerini çekmek için söyleyebilecek bir şey bulmaktı.

Bunun içinse kulaklıkları takıyor ve 30 ilâ 60 saniye arasında sürecek şekilde ayarladığımız Ahmed Bahr’ın yapmış olduğu röportajı onun sesinden her bir aileyi daha yakından tanımak için dinleyebiliyorsunuz. Daha sonra yandaki afişten aile hakkında daha fazla şey öğrenebiliyorsunuz.

İşin şaşırtıcı kısmı şu ki tüm sergi içerisinde ‘’mülteci’’ kelimesi sergiye girerken görülen ufak tabela dışında hiçbir duvarda yer almıyor. Bunu elbette bilerek yaptık çünkü sergiye gelen izleyicilerin durup ‘’Bir dakika, bir dakika bu kişiler mülteci ve şu anda Amerika’da mı yaşıyorlar?’’ demeden önce tüm hikayeleri kendi içlerinde yaşamalarını istedik.

Unpacked’in sizin için en zor ve en değerli kısmı nelerdi?

Bence Unpacked’in en zor tarafı, birilerinin en duygusal anılarını altı yedi saat süren karşılıklı konuşma esnasında dinleyip onlardan bu anıları dış dünyaya dikkatleri dağılmadan 60 saniye önce -kendimden biliyorum- anlatmanız için size güven duymalarını beklemekti.

Kısacası bence en büyük zorluk buydu. Dünyanın iki farklı yerinden iki farklı insana bu aile hakkında ne anlatabilirsiniz? Bu iki insan arasında birbirleri hakkında yanlış düşüncelere kapılmadan ve yabancı düşmanlığı yapmadan nasıl ortak payda, bağlantı, insani ilişkiler ve diyalog kurmalarını sağlayabilirsiniz? İşte bu en zor kısımdı ve Allah da yardım etti çünkü bu ailelere yardım etmek ve hikâyelerini anlatmak asıl niyetimizdi. Tasarımlar hiçbir zaman satılığa çıkarılmayacak. Sadece farkındalık oluşturmak ve ülkenin dört bir yanını gezerek bu hikâyeleri anlatmak için tasarlandılar.

Diğer taraftansa bu projenin en değerli kısmı sanatçılık yeteneğimi insani bir görev için kullanmış olmam ve eylemci kimliğimin kendi hikayemi, ailemin ve Ahmed’in hikayesini anlatmanın ötesinde bir yerlerde işe yaramasıdır. Bu proje artık bizi aştı ve çoğu zaman tam anlamıyla dışlanıldığı düşünülen büyük bir nüfusu insancıllaştırmaya yardımcı oluyor.

Sizin dikkatinizi çeken belirli bir hikaye ya da oda var mı?

Bence Ayman ve Ghena’nın hikâyesi oldukça ilginç. Tüm hikayeler internet sitemizde mevcut. Onların hikâyesi ise şöyle: Kahvaltı yapıyorlarmış ve tüm canlılığıyla hatırlayabildikleri son anıysa dedelerinin odaya hızla girip hemen gitmeleri gerektiğini söylemesiymiş.

‘’Kahvaltıyı ve her şeyi olduğu gibi bıraktık, beş altı saatliğine gideceğimizi ve geri dönüp her şeyi temizleyeceğimizi düşünüyorduk ‘’dediler. Ona ‘’Peki bu süre ne kadar sürdü?’’ diye sorduğumda  ‘’Altı sene oldu’’ diye cevap verdi. Bu röportaj iki sene önce yapılmıştı. Yani evlerini terk ettiklerinden beri sekiz sene geçmiş. Bu benim için etkileyici bir anıydı ve valizlerinde salondaki çay bardaklarının ve diğer şeylerin hala masada durduğunu sizler de görebilirsiniz.

Batı’daki birçok insan Ayman’ın hikâyesinde kendilerinden bir şeyler bulabilir çünkü her ne kadar evlerinden savaştan ya da ordunun köylerini işgal etmesinden dolayı ve tam o zaman ayrılmak zorunda kalmamış olsalar da onlar da evlerini fırtına, hortum ve büyük yangınlar sebebiyle yanlarına pijamaları ve terlikleri dışında hiçbir şey almadan terk etmek zorunda kalmıştı. Yani aslında insan tecrübeleri Doğu’daki bir kişi ve Batı’daki bir kişi arasında paylaşılıyor ve karşılıklı bir anlayışla yaklaştığın ortak bir insan tecrübesine dönüşüyor ve bu da insanı “Peki niye bu aile bir diğerinden daha üstün görülüyor?” ya da “Niye o aile ulusal vatan için bir güvenlik tehdidi olarak görülüyor?” sorularına yöneltiyor.

İnsanların Unpacked’den kendilerine ne katmasını umut ediyorsunuz?

Umarım insanlar hepimizi birbirine bağlayan o ortak paydayı görebilir. Umarım insanlar yabancı düşmanlığının, politikacıların insanları bölmek adına kullandıkları ve siyasi gündemlerinde tuttukları bir araç olduğunu fark eder. Çünkü bir kere iletişim kurmaya başladınız mı, karşınızdaki insanı tanımaya başladınız mı bunun çok da zor bir şey olmadığını göreceksiniz. Çoğu zaman aranızda pek de fark olmadığını ve bu farklılığın birlik ve bütünlüğümüze kültür olarak dönüştüğünü göreceksiniz.

Biz mültecileri göz önüne sokmaya değil onları insancıllaştırmaya çalışıyoruz. İnsanlara ne düşünmeleri ya da ne yapmaları gerektiğini söylemiyorum. Fakat bu 10 ailenin durumunu görüyorsunuz, kendiniz karar verin. İnsanların benim gibi, sizin gibi ve diğerleri gibi olma ihtimali %99.9. Yani bizi birbirimizden ayıran ve yabancı düşmanlığı yapmamıza neden olan bu zamanlarda, insanların binlerce milyonlarca başka insanı bir kalemde Müslüman, mülteci ya da ulusal güvenliğe  tehdit unsuru olarak etiketlemesinden önce birbirlerine karşı güven duymalarını sağlamalıyız. Bunun ötesine geçtiğimiz vakit de geleceğin politikacılarını eğitme sorumluluğunu üstlenmeliyiz.

Peki neden? Çünkü bir kez daha Müslümanların seyahat yasağı yaşayacağı bir dünyada yetişmek ve yaşamak istemiyorum. Burada 10 yıl kalmama neden olan bu seyahat yasağı, her ne kadar sanat kariyerim var olsa da, beni yurdumu özlemekten alıkoymadı ve aynı şeyin başka insanların başına gelmesini istemiyorum.

Kaynak: https://mymodernmet.com/mohamad-hafez-unpacked-interview/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir