Tolstoy’un Aforizmasına Bir Bakış: Bütün Mutluluklar Birbirine Benzer

Lev Nikolayeviç Tolstoy, 9 Eylül 1828 doğumlu bir yazar olup Rus edebiyatının da önemli isimlerinin başında gelmektedir. Zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen, küçük yaşta anne ve babasını kaybeden Tolstoy, çocukluğundan itibaren gerçekliğe ve gerçekliği incelemeye ilgi duymuş belki de eserlerindeki izlerini bu sayede bırakmıştır.


Yazan: Gizem Kural

Bu yazıda Rus edebiyatçı Tolstoy’un çeşitli eserlerinden seçilip alıntılanan, aforizma niteliğinde ifadelerinin derlendiği Bütün Mutluluklar Birbirine Benzer‘i değerlendirdik.

Aforizma Nedir?

Kökeni, Eski Yunancada aforismosa dayanan ve Türkçeye Fransızcadan girdiği belirtilen aforizma kelimesi, Türk edebiyatında vecize, özdeyiş gibi karşılıklar bulmuştur. Bir gerçek ya da prensibin özlü şekilde kısa açıklamalarla ifade edildiği aforizma formunu yine önemli bir aforizma yazarı olan Nietzsche çarpıcı şekilde açıklamaktadır:

Benim arzum başkalarının bir kitapta anlattığı şeyi, on cümlede anlatmaktır.

Çekim: Gizem Kural

Tolstoy Aforizmaları

Yazarın aforizmalarında insan eylemlerini, dünya ve insan nimetlerini, en çok da mutluluk ve sevgiyi ele aldığı görülmektedir. Çocukluğundan itibaren gerçeği kollayan bir bakışa sahip olan Tolstoy’un etrafını, insanları ve dünyayı gözetme yönü kendini oldukça hissettirmektedir. Öyle ki gözetmeyi, bir süre dünya telaşından ayrılıp sadece seyretmeyi insanlara da öğütlemiştir:

“Yaşadığımız çağda insanoğlunun işine en çok yarayacak konuda tek bir öğüt vermem istense sadece şunu söylerim, Tanrı aşkına bir an için durun. Her ne yapıyorsanız bırakın ve sadece etrafınıza bakın.” (Tolstoy, s. 48)

Her daim akmakta olan zaman ve zamanın döndürdüğü dünyaya atfen insan eylemlerinin yerini de gözettiği görülmektedir:

“Size doğrusunu söyleyeyim: Düşüncelerime ve yaptığım işlere çok önem veriyorum ama işin özünü düşünecek olursak; bizim dünyamız küçük bir gezegende büyüyen küften başka bir şey değil. Bizler harika düşünceler ya da harika işler yaptığımızı düşünürken tüm bunlar sadece birer kum tanesi.” (Tolstoy, s. 74)

Gözetme öğüdünün yanında Tolstoy, insan eylemlerini ele alırken aslında durmazlığı temel almıştır. Hareket içerisinde olma, bir nevi farkındalığa ulaşma şansıdır:

“Hareket etmezseniz zincirleri fark edemezsiniz.” (Tolstoy, s. 5)

İnsana kendi eğitimci ve ahlaki tutumuyla da yaklaşan Tolstoy, bir noktaya da dikkat çekmektedir ki bu da esas ilim üzerinedir. İlim sahibi olmanın işareti, bulunan her fırsatı söz sarf ederek kullanabilmekte değil aksine susulacak zamanı tayin etmededir:

“İnsanlar nasıl konuşulması gerektiğinin dersini alırlar ama en büyük ilim, nasıl ve ne zaman susulması gerektiğini bilmektir.” (Tolstoy, s. 38)

Bunun yanında insanın söyledikleri kadar yaptıkları da yazar için önemlidir. Tolstoy, söylenen sözlerle yapılan işler arasındaki temel farkı koymuştur:

“Sözler her zaman başkaları tarafından takdir görmek için söylenir, işlerse sadece Tanrı düşünülerek yapılır.” (Tolstoy, s. 59)

Üstelik yapılan işin anlamı da insanın verdiği zahmet kadar olmalıdır:

“Elde ettiğiniz bir şey ona harcadığınız emekten daha fazlaysa hiçbir değeri yoktur.” (Tolstoy, s. 15)

Emek ile insan arasındaki bu çizgi Tolstoy’a göre keskindir çünkü onun için insana ait tek şey onun emeğidir:

“İnsanoğlunun benim diyebileceği tek şey emeğidir.” (Tolstoy, s. 72)

Zamanın, anın ve de insan eylemlerinin ne gerektirdiğini bilmek ya da ölçmek de aslında Tolstoy’un peşinde olduğu gerçeği, gözlemi pekiştirmektedir.

Bakıldığında tüm bu ifadeler Tolstoy için birer kural niteliğindedir. Ona göre kurallarla yaşam arasında bir ilişki vardır ve birinin ihmali diğerini etkiler: “Sakın ahlak kurallarını çiğnemeyin çünkü kurallar öcünü çabuk alır.” (Tolstoy, s. 18) ve “Birine çamur atmadan önce iyi düşünün, ilk önce sizin elleriniz kirlenecek.” (Tolstoy, s. 22)

Yazarın aforizmalarındaki bir diğer odağı mutluluk üzerinedir. Dünyanın insana sunduğu nimetlerden mutluluk, insan tarafından hep aranmış sanki bir şeylerin sonucunda elde edilecekmiş gibi beklenmiştir. Oysa Tolstoy mutluluğu bir sonuçta değil bir arayışta görmüştür:

“Mutluluk gerçeği bulmakta değil onu aramaktadır.” (Tolstoy, s. 6)

Bu arayışta mükemmeli kollayansa ondan mahrum olacaktır:

“Mükemmeli arıyorsanız asla mutlu olamazsınız.” (Tolstoy, s. 5)

Bu bağlamda yazar ünlü bir sözden de bahsetmiş ve insanın arayışının yanlış yerde oluşunu eleştirmiştir:

“Ünlü bir söz vardır: ‘Mutluluğu ve gerçeği arayın, gerisi size verilecektir.’ Oysa insanoğlu sadece gerisini arıyor; dolayısıyla bulamıyor.” (Tolstoy, s. 46)

Mutluluktan bahis mutsuzluğun varlığını da doğurmaktadır. Öyledir ki bir şeyin varlığını tanımlayacak en güçlü ifade, o şeyin yokluğunu bilmekten gelecektir:

“Herkes mutsuzluğu yaşamadan hep mutlu olmak ister. Oysa bir düşünün, gece olmasaydı güneşin tadını çıkarabilir miydik hiç?” (Tolstoy, s. 37)

Tolstoy’un tanımlarını varlık içinde yokluk ilişkisinden yapışına yaşamı değerlendirişinde de rastlanmaktadır. Aydınlık bir yerde oluşan karanlık şeklinde tanımlanan gölge ışıkla var olabilmiştir ve yaşamın gizemi bu ikiliktedir:

“Yaşamın çeşitliliği tüm güzelliği ve büyüsü ışık ve gölgeden ibarettir.” (Tolstoy, s. 12)

Tolstoy aforizmasında insana sunulan bir diğer önemli dünya nimeti sanattır. İnsan ifadesinin dışa vurumu olan sanat, yazara göre dünyayı yaşanılabilir kılan iyileştirici bir etkiye sahiptir:

“Sanat öyle etkili olmalı ki tüm insanlık onun sayesinde şiddeti bir kenara bırakmalı.” (Tolstoy, s. 24)

Aynı zamanda sanat, dünyayı yaşanılabilir kıldığı kadar insanı da yaşama karşı cezbettirmektedir. Sanatta, edebiyatta insanın kendini adayarak ortaya koyduğu her bir eser aslında yaşamın ölümlülüğünü görmezden gelmek üzerinedir ve Tolstoy’a göre bu da süslü bir aldatmacadır:

“Sanat edebiyat… Uzun zaman kendimi, başarının ve insanların takdirinin etkisi altında bunlara inandırmaya denedim. Bunlar, insanın her şeyi, yani eserlerini ve onların hatırasını yok edecek olan ölümün geleceği gerçeğine aldırmaksızın kendini adayabileceği şeylerdir. Ama hemen ardından bunun da bir aldatmaca olduğunu gördüm. Anladım ki sanat hayatın bir süsüdür, yaşamaya cezbetmedir.” (Tolstoy, s. 97)

Sanattan bahseden Tolstoy’un aforizmasında insana sunulan nimetler arasında insani vasıflara ve duygulara da yer verdiği görülmektedir. Bazı insani vasıflar Tolstoy’a göre en derinden yani kalpten gelmektedir ve sonradan onu kazanmak zordur:

“Kibarlık ve incelik insanın kalbinden gelir. Bunları dans hocaları öğretmez.”  (Tolstoy, s. 2)

İnsan niyetiyle incelik sahibi olabildiği gibi kıymet sahibi de olabilmektedir: “Sadelik, iyilik ve doğruluk olmayan yerde büyüklük yoktur.” (Tolstoy, s. 20)

Büyüklük sahibi olmanın yanında yine dünyevi bir nimet de güç arzusudur. Tolstoy’a göre esas güç, insanın hareket kabiliyetindeki savurganlık değil aksine her şeye karşı gösterilen sağlam dirençtir:

“İnsanın gerçek gücü sıçrayışında değil sarsılmaz duruşundadır.” (Tolstoy, s. 18)

Yazarın insani vasıflar yanında sevgi, acı, neşe gibi duygulara da yer verdiği görülmektedir. Yazar için acı ve neşe ruhun iki ayrı ucudur ve ikisi de bir aşırılığın sonucudur:

“Acı ve neşe… Hayatın normal koşullarında dışarıdan birbirlerine benzerler, ikisi de görkemli bir şeyin çok kısa süreliğine görüldüğü boşluklardır. Bu görkemli şeye derinlemesine baktığımızda ruh akıl almaz şekilde göklere çıkarılmıştır, akılsa ona asla yetişememiş ve geride kalmıştır.” (Tolstoy, s. 75)

Aklın kendisine yetişemediği acıyı bizzat duymakla onu duyan birisini anlamak arasında yazarın bir ayrıma vardığı görülmektedir:

“Bir insan acı duyarsa canlıdır. Başkasının acısını anlayabiliyorsa insandır.” (Tolstoy, s. 26)

Tolstoy’da acı bir noktada sevgiyle de kesişmektedir. Sevgiye eklenen tutku da tıpkı acı gibi aşırıdır:

“Sadece tutkuyla sevebilen insanlar gerçekten büyük acılar çeker. Fakat sevmeye duydukları ihtiyaç sevgilerini bastırır ve onları iyileştirir.” (Tolstoy, s. 28)

Sevgi, Tolstoy’a göre hayatın kendisidir. Evrendeki bütün algısı dahi sevgiyle mümkündür:

“Sevgi hayattır. Anladığım her şeyi onun sayesinde anlayabiliyorum. Her şey var olan her şey ben sevdiğim için var. Her şey sevgi sayesinde bir bütündür.” (Tolstoy, s. 74)

Her şey varlığını sevgiye borçluyken sevmek, yazara göre yeti isteyen bir şeydir ki sevme yetisinden yoksun olan bu dünyada cehennemi bir bakıma da yokluğu yaşar:

“Sevmeyi becerememek cehennemdir.” (Tolstoy, s. 8)

Sevginin olmadığı yer bir cehennemden ibaretken bu yazar tarafından ilginç bir tanıma da neden olmuştur. Tolstoy’a göre sevginin yokluğunda oluşan cehennemin adını kibarlaştıran bir kelime vardır. O da ‘saygı’dır:

“Saygı, içinde sevgi olmayan bir boşluğu doldurmak için yaratılmıştır.” (Tolstoy, s. 12)

Tolstoy aforizmaları, özünü yazarın çocukluğundan gelen, gerçeği ve etrafı gözetme tavrına borçludur ki bu tavır da onun sanatında farkındalığını oluşturmuştur. Aforizmalarında kelimelere getirdiği yeni ve çarpıcı anlam dünyaları yazarın gerçekçi, gözlemci, eğitimci ve ahlaki tutumunu yansıtmıştır ve dikkat çekmiştir. İnsanlığa en büyük öğüdü durmaksızın hareket halinde olmak iken dünyayı, etrafı, insanları seyredip gözetmeyi önemsemiştir. Tüm bunları yapabilmek için de gelişen ve sürüp giden akışta kalabilmek, değişimi kollayabilmek gerekecektir. Yazar bu tutumunu kendilerini değiştirmeyi bir kez düşünmeden önce dünyayı değiştirme derdine düşenlere karşın en yerinde ifadeyle göstermiştir zaten:

“Her şey gelişiyor ve ben de gelişiyorum. Her şeyle birlikte benim de niçin geliştiğim ileride ortaya çıkacaktır.” (Tolstoy, s. 44)

Bu gelişimin akıştaki yeri insanın hayattaki rolüdür belki de. Hareket ettikçe gelişime izin verdikçe insanın hayattaki rolünde bir çizgi daha belirginleşir. Üstelik o rol sanata hizmet ediyorsa bambaşka portrelerle tanışmak mümkün. Tıpkı Tolstoy gibi…

Yararlanılan kaynaklar:
Tolstoy. (2016). Bütün Mutluluklar Birbirine Benzer. İstanbul: Aylak Adam Kültür Sanat Yayıncılık.
Kerimoğlu, Caner. (2010). Hakan Günday Romanlarında Aforizmalar. Turkish Studies, 5/1, s. 1148.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir