‘’Gece inerken ilk kararan yerler, çukurlardır; en son aydınlanan yerler de oralar. Oysa ışığı severim ben; severdim. Önceleri. Şimdi gece sarsın istiyorum beni.’’ (Karasu, 2019:154)
Bilge Karasu’nun “okuyanın şaşması, ürkmesi gerek” dediği Gece romanı, alışkın olduğumuz îtidal çerçeveleri sarsan, değiştiren ve bozan bir yapıya sahiptir. Roman boyunca süren şiddetli bir karanlık arzusu, aydınlıktan kaçıp geceye dönmek isteği çarpıcıdır. 1985 yılında yayımlanan roman, birbirinden bağımsız gibi görünen birçok olayın karanlığın etrafında gelişen anlatımıdır. Kaos ve karmaşa, Karasu’nun kusursuz dil işçiliğiyle işlenir. Zaman ve mekân bağlamından uzak Gece’de, kişiler ve anlatıcı(lar) da muğlaktır. Roman ilerledikçe düzensizleşen kurgu, anlatıcı ve kişiler, romanın kapısını âdeta içeriden kilitler ve şifrelerle çözülmeyi bekler.
Roman
Gece, numaralanmış dört ana bölümden oluşuyor ve bu dört bölümü 110 alt bölüm izliyor. Alt bölümlerin bazılarında okuyucuyu dipnotlar karşılıyor. Söz konusu dipnotlar, Karasu’nun üslup ve anlatımda gerçekleştirmek istediği adımı, yapıtında ulaşmak istediği noktayı okuyucuya açıklayıp bu yoldaki kuşkularını dile getirmesi bakımından önemli bir işleve sahiptir:
‘’1. Dipnot
…
Benim dilim çiçek dermek üzere eğilip kalkan bir gövdenin yumuşaklığına, dalgalanışına ulaşmalı.’’ (s.27)
‘’2. Dipnot
Uzatıyor, dolaştırıp karıştırıyor muyum lafı? Şimdiye değin doğru dürüst olmuş bitmiş bir şey yok. Geçişin sertliği, çarpıcılığı, istediğim bir şey mi? Oysa tasarladığım çeşitli izleklerden ancak birini sezdirebildim şimdilik…’’ (s.32)
Roman, alt bölümlerde sunulan kurgusallıkla ilerlediği kadar dipnotlarda karşılaştığımız yardımcı levhalarla da devam ediyor. İki katman üzerine kurulan ve karmaşanın iki boyutla sınırlı kalacağı vehmine kapıldığımız Gece romanı, Karasu’nun da kurguladığı düzenin dışına çıkarak düzensizleşmeye ve dağılmaya başlıyor (Aytaç, 2016:344). Anlatıcının sesini duyduğumuz dipnotlar, ilerleyen sayfalarda roman kişilerinin sesine dönüşüyor.
‘’73.
Dipnot
… dipnotlarımın anlamı eridi gitti. Bir başka el katıldı yazıya… Herkes her yerinden içine sızabiliyor.’’ (s.159)
Gece’de, roman boyunca birden çok anlatıcının varlığı hissedilir: Düzeltmen, Yaratman, Yazar diye adlandırılan bu anlatıcı(lar) dipnotlarda değişmeye, roman ilerledikçe farklı kimliklerde karşımıza çıkmaya başlar.
‘’Düzeltmen, Yaratman, Yazar, kitabın en başında kaldı. Bu gidişle onu bir daha anmayacağa benziyorum.’’ (s.71)
Karakterler
Karasu, kişilerin adlarını gizli tutarak baş harfiyle veya takma adlarla belirtmektedir. N., O., Sevinç ya da Sevim dediği kişiler belirsizdir, gölge gibidir. Gece’yi inşa eden simgesel grup ‘’Gecenin İşçileri’’dir. Asıl görevleri gecenin birikeceği çukurlar açıp geceyi hazırlamak olan işçiler, herkesin uyuduğu saatlerde duvarlara, kapılara, yollara ‘’Gece Gelecek’’ diye yazmaktadırlar. Gündüz saatlerinden ve aydınlık pencerelerden tedirgin olan Gecenin İşçileri, yaşadıkları toplumda kaos yaratmak için çalışırlar. Yüzlerinin yarısını yiyen başlıkları, sakalları ve bıyıklarıyla birbirinden ayırt edilemez durumda olan işçiler, karanlık faaliyetlerinden ürken ve korkan insanlardan haz duymaktadırlar. Bu hazzı çeşitlendirebilmek için de sokaklarda sürekli gözlem yaparlar.
‘’Gizlendikleri karanlık köşelerden seyrettiler aydınlık pencerelerden kaygılı bakışların sağa sola kaçamak kaçamak bakarak perdelerinin ardında yitmesini, yüpürgen ellerin kapı önlerindeki çocukları kapıp içeri alıvermesini, karanlığa kalanların önlerine bakarak koşar adım evlere dalmasını…’’ (s. 26)
Romanın odak simgesi işçilerdir ve ekmeğin şekli üzerinden verilen mesaj dikkat çekicidir: Dört köşe ekmekleri seven işçiler, sokak aralarını gezip dört köşe ekmek yemeyen evlerin kapısını imlemektedir. Herkesi kendileriyle aynı doğrultuda görmek isteyip farklı olmaya imkân tanımayan işçiler, 70’li yıllardaki karşıt grupları hatırlatmaktadır (Aytaç 2016: 340). Yaratman/Düzeltmen adı verilen aydın/entelektüel kişi de gecenin işçilerine ve gecenin çukurlara dolmasına engel olmaya çalışmaktadır. Fakat işçiler, Düzeltmen ya da Yaratman’a ‘’Gündüzcü’’ lakabını takar ve ‘’Gündüzcü-cü-cüüüü…’’ tekerlemesiyle takip edip alaya alırlar.
Romanın 110. alt bölümünde yer alan ‘’Bunları yazmakla çıldırmaktan kurtulunur mu?’’ ifadesi, romanla başlayan gerilim ve kaos duygusunun roman bittikten sonra da devam edeceğini vurgulamaktadır. Çünkü ‘’…Sabahları güneş yeniden doğar gibi olsa da, ortalık yeniden aydınlanır gibi olsa da, gecenin karanlığı bütün bütün dağılmayacak hiç.’’ (s.31)
Kaynakça:
Karasu, Bilge (2019). ‘’Gece’’, İstanbul: Metis.
Aytaç, Gürsel (2016). ‘’Çağdaş Türk Romanı: Bilge Karasu’nun Gece’si’’, Ankara: Doğu Batı.
Akman, İlyas (2012). ‘’Bilge Karasu’nun Gece Romanında Estetize Edilmiş Unsurlar’’ Turkish Studies Dergisi, Volume 7/1 Winter, s.169-179