Tutunamayanlar’ın Kahramanı Oğuz Atay

Hayatta kaybetmişlerin, yorgunların, tükenmişlerin romanını yazan Oğuz Atay, eleştirmenlere göre postmodern eserler yazmıştır. Yine eleştirmenlere göre yenilikle geleneğin arasında sıkışan aydınları; bize göre ise, eserlerinin hepsinde kendi oyununu kurup kendi süzülen, o karanlıkların içinden çıkaramadığı ruh dünyasını yansıtmaktadır. Daha sonrasında bizi de dahil etti, hatta başrol bile yaptı. Kulağımızda yankılanan “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen nerdesin acaba?” sözlerini de unutmayalım…


Yazan: Cengizhan Altun

Geçmişe yolculuk

Kahramanımız 12 Ekim 1934’te Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde dünyaya açtı gözlerini. Babası Cemil Bey Cumhuriyet Halk Fırkasında 11 yıl vekillik yapmış bir ceza yargıcı idi. Annesi Muazzez Hanım ise ilkokul öğretmeniydi ve kahramanımızın kültürel altyapısıyla o ilgilenecekti. Zira Cemil Bey bu konuda bir hayli ketumdu (meslekten olsa gerek). Annesi hem öğretmeni hem de yol göstericisi oldu küçük Oğuz’un, babası ise romanları ve tiyatroları tamamen hayal ürünü bulduğu için yazarımızla çok çatışacaktı ileride. “Babama mektuplar” adlı kitabında da bundan bahsetti, zamanında anlaşılmayan, toprak altında olan ünlü olan yazarımız. Zaten içine kapanık olan yazarımız kardeşi Okşan doğduktan sonra iyice yalnızlaşmış, hatta kardeşine “bohça” takma adını bile koymuştur… Öyle ki “kardeşini kıskanan var mı?” diye sorulan sorulara tek parmak kaldıran da oydu.

Oğuz Atayın bilinmeyen 10 özelliği

Çocukluğu boyunca sessiz ve pasifti, ama çok zekiydi. Bunu en iyi, çocukluk yıllarında çevresinde gördüğü olayları karikatürize etmesinden anlayabiliriz. Küçük Oğuz ince espri anlayışıyla gençlik yıllarına kadar kendi gibi farklı karikatürlerini çizmeye devam etti…oğuz atay karikatürü ile ilgili görsel sonucu

1939 yılında Cemil Bey’in milletvekili seçilmesiyle yaşamını Ankara’da devam ettirecek olan kahramanımız için kurmaca dünyanın sunduğu düşsel oyunları, akranlarıyla oynayabileceği oyunlara tercih ettiği bir dönem başlar.. Okuduğu romanlardaki karakterleri, zihin kıvrımlarına kâh sessiz sedasız kâh derin izler bırakarak yerleştiği bu dönem, üniversite öğrenimi için gittiği İstanbul yıllarına kadar devam eder.

Babasının maddi geliri ve statüsünden dolayı ayrıcalıklı olduğu düşünüldüğü için kahramanımız, lise yıllarında, aslında hayatına yön verecek bir sürecin (içe kapanma süreci) devam adımlarını atmıştır. Bu konuda liseli Oğuz’un en büyük şikayeti, kaybolan günlüğünde de bahsettiği gibi: “anlaşılmamak”tır.. Aslında 1970’lerin edebiyatına baktığımızda da ne içerik olarak ne de niyet olarak asıl vizyon anlaşılmaktır.. Yine günlüğünde kendisinin söylediği gibi “Oğuz Atay’ı anlamak için onun geçtiği yollardan geçmiş olmak gerekiyor.” Lakin bu kadar görülmeme, bu kadar yok sayılma da kabullenilecek bir şey değildi. Anlaşılmazığın romancısı bunun acısıyla doludur; öfkeli bir acıdır aslında bu. “Neden beğenilmiyorum?” değil “Neden değerlendirilmiyorum?“dur. Lise yıllarında; başarılı, çalışkan ve her dönem iftihar listesinde başı çeken bir öğrenci olan kahramanımızın 1951 yılındaki mezuniyet not ortalaması 10 üzerinden 9,61’dir.

 

Mezuniyetin ardından sıra üniversite tercihlerine geldiğinde, inşaat mühendisliği ve mimarlık olmak üzere iki tercih yapar. O dönemlerdeki adıyla İstanbul Teknik Okulu (Yıldız Teknik Üniversitesi) inşaat mühendisliği bölümüne giren 105 öğrenciden bir tanesi olur, Atay ailesi de İstanbul’a taşınır. 1966-1956 öğretim yılı sonunda üniversiteden mezun olur. Askerlik görevi sırasında bir yandan çocukluk yıllarının “özlenmeyen Ankara”sıyla ikinci buluşmasını yaşarken bir yandan da sık sık dönemin muharif yayınlarından olan Pazar Postası adlı dergiye uğrar. Askerlik hizmetini tamamladıktan sonra mezun olduğu İstanbul Teknik Okulu’nda öğretmenlik yapmaya başlar. Bu sırada bir grup arkadaşıyla ortak siyasi görüşlerini yansıten “Olaylar” adlı dergi çıkarma girişiminde bulunursalar da sonuç hayal kırıklığı olur.

fatma fikriye gürbüz ile ilgili görsel sonucu

2 Haziran 1961 günü Fatma Fikriye Gürbüz ile evlenir. 1962’de, yani evliliklerinin ikinci yılında birliktekliklerinin tek meyvesi olan Özge doğar.

oğuz atay ailesi kızı ile ilgili görsel sonucu

1967 yılına kadar inşaat sektöründe çeşitli girişimleri de başarısızlıkla sonuçlanan Atay, tam da bu sırada, bu gelişmelerin ortasında ölmeyi sürdürdüğü kozanın içinde bir dönüşümü gerçekleştirir. Ve “müteahhit Oğuz Atay”dan “yazar Oğuz Atay”a dönüşür. Siyasi içerikli romanlar yazacağını düşünen arkadaşlarına “bizleri yazıyorum” diyen Atay, aslında kahramanının kendi ve arkadaşları olduğu Tutunamayanlar’ı yazıyordur. Tam da bu uzun soluklu öyküyü tamamlayacağı sıralarda bir haber hareketlendirir edebiyat dünyasını. 1970 yılında TRT bir roman yarışması düzenleyeceğini açıklar. İşte bu haberi duyduğunda kararını verir Oğuz Atay, henüz tamamladığı kitabıyla bu yarışmaya katılacaktır. Nihayet 31 Ekim 1970 günü Tutunamayanlar’ı TRT Kültür Sanat Ve Bilim Ödülleri yarışmasına teslim eder.

oğuz atay roman ödülü ile ilgili görsel sonucu

O zamana kadar yazdığı birkaç makale ve topoğrafya  adlı ders kitabının dışında edebi anlamda bir eserin altına ilk kez imza atıyordu. Ve o güne kadarki edebi yaklaşımların çok dışında kurgusu ve anlatım teknikleriyle bu eser; Türk Edebiyatı açısından da bir dönüm noktası idi. Bize bizi anlattığı kitabı bizimle buluşturma işi, o dönem de belki de en çok düşündüğü şeydi. Kitabını çeşitli yayınevlerine göndermiş fakat beklediği sonucu alamamış, beklediğini bulamamıştı.” Anlattıklarını anlayacak bir tek yayıncı dahi yok muydu?” derseniz, biri vardı: Cevat Çapan. Romanı okuyup beğendiğini ve bundan ziyade yayınlamak istediğini belirterek kahramanımızı yanına çağırmıştı. Atayı en çok heyecanlandıran, romanının yayınlanmasının yanında anlaşılması idi. Derken kitabın prova baskısı yapıldı ve yazarıyla buluştu. Önce kitabı aldı eline öptü, sonrasında Cevat Çapan’a sarıldı ve teşekkür etti.

Tutunamayanlar’dan sonra roman, oyun ve öyküler yazan kahramanımız yaşadığı süre zarfında hep tutunamayan olmuştur. Zira ölümünden yıllar sonra hayata tutunmaya başlamıştır.

“Ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada?”

“Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire: “Buraya kadar!” dediler. Oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin. Üstelik, “daha önce haber vermiştik” derler. “Her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak belirtmiştik. Yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik.”

"Ben de hepinizden farklı bir solucandım kim bilir?"

Babasının içine bıraktığı bir yumrukla, yutkunamayışı, tutunamayışı, hep sürüklenişi ve mükemmel kurgularıyla bir Oğuz Atay geçti bu  dünyadan…

İyi ki…

Kaynakça:  https://tr.wikipedia.org/wiki/O%C4%9Fuz_Atay , Kurmaca dünyanın ipliğinde bir koza “Oğuz Atay” (Nilgün Eroğlu Maktav’ın yönettiği Hayat Bir Oyundur adlı 2002 TRT yapımı bir belgesel)

Tutunamayanlar’ın Kahramanı Oğuz Atay” için 5 yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir